İstanbul seçimine sayılı günler kaldı. Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım ortak yayına da çıktı. Bunları yazarken, adaylar vaatlerini sıralıyor, yayın devam ediyor.
Ve Binali Yıldırım “çılgın” vaadini açıkladı: “Gençler benim kankam! Her birine 10GB internet…”
31 Mart öncesi de yarım kiloluk çaylar (yoksa yarım kilodan daha az mıydı? Yanılıyorsam bağışlayın, Google’a buradan ulaşılamıyor) insanların "üzerine fırlatmak suretiyle” dağıtıldı.
Talip olunan hizmetleri yapmanın nasıl “lütuf” gibi sunulabildiğini AKP’den öğrendik.
Ne yazık ki hala aynı üstenci yaklaşım devam ediyor. Bir de öğrendik ki Adalet ve Kalkınma Partisi’nde (AKP) partizanlık yokmuş.
Bu ifadeyi öyle bir netlik ve kesinlikle ifade etti ki, neredeyse bütün bildiklerim sorgulamaya başlıyordum.
Oda arkadaşımla birlikte dinliyoruz. Bir kola ve bir çekirdek açtık, keyifle izliyoruz.
Oy kullanabilseydik oda olarak blok oy verirdik, tabii ki Ekrem İmamoğlu’na… Buradaki arkadaşların genel eğilimi de böyle.
Bunun önemli olduğu kanaatindeyim; çünkü eğer Kürtler “bir” politik ise, politik nedenlerle hapiste olan Kürtler en az “iki” sefer politikler.
Bu, herkesin bildiği ve kabul ettiği bir gerçeklik ama çoğu kez gözardı edilen bir gerçeklik…
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) de, AKP’nin de dikkatine sunmakta yarar var.
Bu arada Mehmet Metiner Beyaz TV’de İsmail Küçükkaya’ya saydırıyor; “moderatör objektif miydi”, hemen öncesinde ise “İsmail Küçükkaya’dan büyük gaf …”
Mızıkçılık başladı.
Esas derdimize dönelim: İmamoğlu ya da Yıldırım, belki çok da önemli değil. Türkiye’nin gerçek demokrasiye kavuşturulmasıdır asıl önemli olan.
Kürtler AKP’nin bu kavuşmaya hizmet edeceğine inandığında, bir kısmı oylarını da verdiler (HDP seçmeni olanlar). Ancak bu atmosferde öyle bir durum, pozisyon yok (olsa dükkân sizin).
Allah aşkına! 2012’de “Yargı Paketi” dediler, tahliye olduk, sene oldu 2019, biz yine paketlendik. Bar bar bağırdık, çözüm değil; tahliyeler çözüm değil.
Köklü yasal, anayasal değişiklikler gerekiyor. Bu kadar politik mahpusun olduğu bir ülkede nasıl adalete güven sağlanacak?
Tabii ki onurlu barışla demokratik siyaset kanallarının önünü açmakla…
Buna herkesten daha fazla AKP’nin ihtiyacı var. AKP’nin çıkış manifestosundan uzaklaştığını Abdullah Gül söyledi, eski Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı, (bir zamanlar) AKP’nin ikinci ismi…
Nitekim eğer Yargı Reformu Strateji Belgesi hazırlanmışsa ve sloganı “adalet güven” ise, ortada bir adaletsizliğin zulmün olduğu itiraf edilmiş oluyor. İtiraf yetmiyor tabii; bunun somut çıkışlarını görmek gerekiyor.
Neyse ki 23 Haziran sonrası niyetler iyice anlaşılacağa benziyor. Zor zamanlar geçiriyoruz ama çıkış yolu bulmak da çok kolay; daha fazla gerecek demokrasi; toplumsal uzlaşı, onurlu barış…
Her şey güzel olacak! (BA/APA)