PKK, bugün elindeki esirleri bıraktı.
Bu, elbette sevindirici bir gelişme; tıpkı 2009 yılının Ekim ayında PKK’lilerin Habur’dan geçip topraklarına sağ salim gelmeleri gibi… (Sonrası malum; bazıları tutuklanmış, bazıları geri gitmek zorunda kalmıştı.) İnsanlar ölmeden evlerine; ailelerine kavuşuyor, buna sevinmemek mümkün mü?
Ancak bunlar, asıl meselenin türettiği meseleler… Yani bu gibi gelişmeler –KCK adı altında yürütülen operasyonlarla tutuklanan binlerce insanın serbest kalması dâhil- çözüm yolunda ancak iyi niyet ifadeleri olarak anlam taşıyabilir.
Çünkü tutuklamak – tutuklanmak, zaten Kürt sorununun çözümsüzlüğünün bir sonucu ve tutuklamalar meseleyi, daha bir ağırlaştırdı, ağırlaştırıyor. Mesela insanlar soruyor: “Bunca insan – 4. Yargı Paketi’yle ilgili yapılan açıklamalardan bir ifade kullanacak olursak; “ellerine silah almamış, silahı özendirmemiş vs.” bunca insan hâlâ tutukluyken, hangi barış?”
Bu soruya cevap vermek gerekiyor… Çünkü insanlar barıştan, acılarına son vermesini bekliyor. Uzatılan zeytin dalında zeytin görmek istiyor insanlar. Her gün onlarca uçak neden peş peşe havalanıyor? İnsanlar bunu da sorguluyor…
İyi şeyler temenni edelim, umalım ama çok taze kırılmalar var hatırlarda… Bu kırıkların içinde ne kadar iyimser olunabilir ki? İnsan kendini, geleceğini ne kadar güvende hissedebilir, planlayabilir? Savaşın karşılığı ölüm ve hapishaneyken, barışın karşılığı yaşam ve özgürlük olmadan, kim, nasıl inanabilir barışa?
Bir anne için barış, evladının, yıllarca kapısını aşındırdığı hapishaneden çıkmasıdır. Dağdaysa evladı, ona sağ salim kavuşmasıdır… Askerdeyse evladı, ölüm haberi gelecek bir gün diye tedirginlik içinde olmamasıdır barış…
Ancak bunlar olduktan sonra kalıcı barıştan bahsedebiliriz; kolektif hakların iade edilmesiyle de bu barışın sağlam temelinin atılmasından…
İşte ancak o zaman gerçek bir barış havası hâkim olur… (BA/HK)