Fotoğraf: AA/ Arşiv
Üst üste hapishaneler inşa ederek yan yana gelemeyenleri bile sadece muhalif oldukları için torba yasalarla, üretilen sahte delillerle ve torba davalarla yargılayan ve mahkûm eden hâkim ve savcıların bağlı olduğu silahlı örgütün verdiği eziyetlerden ve devlet içinde örgütlenmesinden kim sorumlu?
Sessiz kalanlar mı, davaların savcıları olanlar mı?
Tehlikenin farkında değildik demek kolay; kim kimi neden affedecek?
Zaman içinde tuğlalar üst üste… Zaman içinde gerçeklerle yüzleşmeler yan yana…
Tuğlaları üstüste koymadan önce yanyana getirdiğiniz zaman nasıl bir affetmeyi seçerseniz?
“Türkiye’de Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlerin İnsan Hakları Etkilerine ilişkin Memorandum” (7 Ekim 2016) Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks 27-29 Eylül 2016 tarihleri arasında Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret sonrasında “siyasi sorunla ilgili uyarı yazısı” (memorandum) hazırlanmıştır.
Acaba bu memorandumda neler yazılıydı?
Komiser daha önce de Türkiye’yi Nisan 2016’da ziyaret etmiştir. “Komiser, bu ziyaretin raporunu hazırlamakla meşgul iken 15 Temmuz günü Türkiye’de bir askeri darbe girişimi oldu.”
“Türkiye devleti makamları, FETÖ/PDY (Fethullah terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması)’nin gizli, demokratik kurumları ele geçirmeyi ve Türkiye anayasal düzenini ortadan kaldırmayı kafasına koymuş bir suç örgütü olduğunu belirtmektedirler. Türkiye devleti makamları ayrıca, bu hareketin üyelerinin darbe girişiminin ve pek çok diğer yasadışı faaliyetin arkasında olduğuna dair çok kuvvetli kanıtların olduğunu da söylediler. Aynı zamanda, bu örgütün ordunun yanısıra sayısız devlet kurumu ve yargının da içinde olduğu toplumun pek çok sektörüne sızdığına ilişkin yaygın bir kabul de bulunmaktadır.”
2016 yılı Eylül ayında gerçekleştirilen ziyarette Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Muhterem İnce ile görüşmüş… Komiser aynı zamanda Kamu Başdenetçisi ile diğer kamu denetçileri, muhalefet partilerinin temsilcileri ve çok sayıda STÖ temsilcisi ile de bir araya gelmiş ve TBMM ziyaret sırasında tatilde olduğundan Mecliste kurulan Olağanüstü Hal İnceleme Komisyonu ile buluşma olanağı olmamıştır. Birçok sivil toplum kuruluşu ve muhalefet partileri ile de görüşmüştür.
Memorandumda iki tespit….
"6.) Türkiye toplumunda bu darbe girişiminden Fethullah Gülen hareketinin sorumlu olduğuna dair yaygın bir kanı bulunmaktadır. Türkiye devleti makamları, FETÖ/PDY'nin (Fethullah terör Örgütü/Paralel Devlet yapılanması) gizli, demokratik kurumları ele geçirmeyi ve Türkiye anayasal düzenini ortadan kaldırmayı kafasına koymuş bir suç örgütü olduğunu belirtmektedirler. Türkiye devleti makamları ayrıca, bu hareketin üyelerinin darbe girişiminin ve pek çok diğer yasadışı faaliyetin arkasında olduğuna dair çok kuvvetli kanıtların olduğunu da söylediler. Aynı zamanda, bu örgütün ordunun yanısıra sayısız devlet kurumu ve yargının da içinde olduğu toplumun pek çok sektörüne sızdığına ilişkin yaygın bir kabul de bulunmaktadır.”
“19. )Yetkililer, komisere bu örgüt tarafından yaratılan tehlikenin hükümetin ve halkın çok daha önce örneğin 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde bilgisi dahilinde olduğunu belirtmişlerdir. Komiser, Milli Güvenlik Kurulunun, FETÖ/PDY’nin 2015 yılında terör örgütü olarak tanımladığına dair bilgiyi de kayıt altına almıştır. Bu kurulun aldığı kararların kamuoyuna açıklanmadığını, sadece Bakanlar Kuruluna iletilmiş olduğunu da not etmektedir.”
2015’te terör örgütünün varlığı Milli Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu'nun bilgisinde…
15 Temmuz 2016’dan sonra (Fetullah Gülen terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) örgütünün orduya, devlet kurumlarına, yargıya sızdığı ve örgütlendiği yaygın kabulün, kuvvetli kanıtların varlığının kabulünün ardından soruşturmalarla, iddianamelerle ve yargı kararlarıyla apaçık ortaya çıkmıştır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü iddianamelerde ve gerekçeli kararlarda açıklanan haliyle açıklayalım:
“Devlet, siyasallaşmış İslami çevrelerle 1970’li yıllardan sonra organik ilişki kurmuş, onu kendi stratejik yedeğine almaya çalışmıştır. Bu politikanın ürünü olan Fetullah Gülen Hareketinin temel hareket tarzı, devlete yakın olmak ama kendini ondan sakınmak olmuştur. Ona yakınlık devletin geniş imkanları ile örgütlenme olanağına yol açmıştır. Bu yakınlık hareketi tasfiye etmeye de neden olabileceğinden Fetullah Gülen Cemaati devlet karşısında “bağımsız” ve “özerk” bir yapılanma içerisine gitmiştir. Bunun araçlarını, yol ve yöntemlerini geliştirmiştir. “
“Cemaatin örgüt olarak gelişimi, temelde üç aşamada incelenebilir; İlk aşama 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar süren Işık Evleri ve dershaneler üzerinden yürütülen “sızarak kadrolaşma” hareketidir…”
"Milli, yerli, İslam" fikrini güncelleyip "devletçi" bir rota izleyerek örgüt, ikinci aşamada “okullaşma” ve “kamu kurumlarındaki kadrolaşma hareketini” tamamlamıştır”
"Cemaatin, korkunç bir deve dönüşmesi ve terörizme giden üçüncü aşaması 28 Şubat 1997 post modern darbe vakasından sonradır. Bu evrede Fetullah Gülen yurt dışına kaçmış, (…) Türkiye'de ise cemaat, kamu kurumlarında “kitlesel kadrolaşması” tamamlanmış, birer birer devlet kuruluşları, idareleri ve stratejik kurumları “ele geçirip haricen yönetmeye” başlamıştır. "Sızıntı", "memba", "çağlayan", "şelale", "ırmak" olmuş, "samanyolu", "galaksi", "Halley kuyruklu yıldızı" etrafında dönmeye başlamıştır…
Sonuçta Fetullahçı Terör Örgütünün örgütlenmesinin nasıl gerçekleştiği konusunda iddianamenin tespiti aynen şöyledir:
“FETÖ, kamu idarelerinde ülkedeki bütün kurumlarda hakimiyet sağlamak üzere kadrolaşmıştır. Muhtemel bir askeri müdahalede kadrolarının ezilmemesi için tedbirli hareket etmiş 2003 ila 2007 yılları arasında pasif durumda kalmıştır. Örgüt, 2007 yılından sonra örgütlenmesini tamamlamış, güç dengesini lehine çevirmiş ve operasyon hünerini ortaya koymuştur. Anayasa değişikliği örgütü devlet içinde çok ileriye taşımıştır ve 12 Eylül 2010 sonrasında artık örgüt kendini devletin tek fiili hâkimi olarak görmeye başlamıştır. Bu durum 17 Aralık 2013 gününe kadar devam etmiştir.
"Devlet yönetiminde yalnızca “ehliyet-liyakat” ilkesi ile hareket edilmeli, başka hiçbir mülahaza etkili olmamalıdır. Türkiye, sırf Fetullah Gülen Cemaatinden olmanın kamuda atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönemi yaşamıştır. Bu örgütlenme dini bir cemaat sanılarak devletin bütün sistemi ve siyasal iktidarlar tarafından kuruluşundan beri korunup kollanmıştır. Siyasal iktidara gelen bütün partiler, dini cemaat olarak gördükleri yapının kusur ve hatalarını görmezlikten gelmişlerdir. Bu yapılanma hiçbir zaman ciddi bir araştırma ve soruşturma konusu yapılmamıştır. İşlenen suçlar hep münferit olaylar kabul edilerek dini cemaat denilen yapı dışında tutulmuştur.”
İddianameler böyle yazıyordu, gerekçeli kararlar da…
Dini bir cemiyet sanılarak korunup kollanan terör örgütü siyasal iktidarlar tarafından “kuruluşundan beri korunup kollanmıştır”, virgül ve “siyasal iktidara gelen bütün partiler” dini cemaat olarak gördükleri yapının kusur ve hatalarını görmezden gelmiştir. Nokta.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Olağanüstü Din Şurası'nın açılışında yaptığı konuşmadan Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Başbakan Bülent Ecevit gibi farklı görüşten siyasetçiler ve devlet adamlarının yanı sıra kendilerinin de geçmişte iyi niyet ile bu yapıya destek olduklarını söyledi. "Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökmemiş olmanın üzüntüsü içindeyim" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin." (3.8.2016 BBC News www.bbc.com/turkce/36963616)
Affedersiniz, sonra “aldatıldık” …Üç nokta. Noktalar çoğaltılabilir, sorular da….
"Halley kuyruklu yıldızı" etrafında dönenler kimlerdir? (Fİ/RT)