bianet'in 12 Eylül'de halkoylamasına sunulan anayasa değişikliği paketiyle ilgili, kimin, neden evet, hayır ya da boykot dediğini okuyabileceğiniz dizisindeki diğer yazıları görüntülemek için tıklayın.
Hayali bir referandumun hayali bir şehirde alınan hayali sonuçlarına bakalım:
Seçmen sayısı: 250.000
Kullanılan oy sayısı: 250.000
Geçerli oy sayısı: 100.000
Evet sayısı:50.000
Hayır sayısı:50.000
Aritmetik bilen herkesin kolayca göreceği şekilde geçersiz oy sayısı 150 bindir. Fakat çok tuhaf değil mi? Bu kadar insan oy kullanırken hata yapıp oyunu geçersiz kılabilir mi? Tamam bir iki, hadi bilemedin on ya da yüz kişi, hem evet hem hayıra mührü bastı ve oyunu geçersiz kıldı. Böylesi sonuçlara her seçimde rastlayabiliriz; bununla beraber biliriz ki, bunlar bir hatanın eseridir. 150 bin kişi aynı hatayı yapıyorsa o zaman bu örgütlü, bilinçli bir eylemdir ve mevcut seçeneklerin reddi, "hatanın" üçüncü seçenek haline gelmesi demektir.
Bu durumda "hata"ya da "geçersiz" oyların "evet" ya da "hayır" cephesine yaradığına dair yapılacak yorumlar artık siyasetin değil edebiyatın ilgisine sunulabilir. Halihazırdaki evet ve hayır seçenekleri bir iktidara aittir ve iktidarın temsilindeki rekabeti ifade ederler. Fakat "geçersiz" oylar ya da "hatalı" oylar söz konusu iktidarın dışına çıkıldığını ifade eder, tam da bu yüzden bir başka iktidar ya da iktidar olma olasılığının ilanı anlamına gelir.
Bu yorum kimilerine abartılı gelebilir, fakat en azından evet ve hayır dışında bir iradenin varlığını tartışmaya gerek yoktur. Bu irade iktidar olur ya da olmaz, ama vardır. Eğer bu irade 150 oydan ibaret olsaydı, boykot hakkındaki eleştiriler idare ederdi; fakat150 bin kişi ya da oranlamak gerekirse yüzde 60-70 olsaydı o zaman bu irade idare edilemezdir.
Siyaset güç meselesi mi dayanışma meselesi mi?
Siyaset güç meselesidir denir sıklıkla, peki böyle bir irade güç değil midir? Bir seçim bölgesinde 80 bin oy sahibi, bağımsız bir adayı, hadi diyelim bir işçi adayını milletvekili yapabiliyorsa, bu iradedir ve bu irade hayali ilimizdeki iradeye yine destek veremez mi? Verirse bunun hiç mi anlamı olmaz?
Peki, birileri için sarf edilip durulan "kendi kaderinizi tayin etme hakkınızı tanıyoruz" sözü ne anlama geliyor? "Tanıyoruz ama kendi başınızın çaresine bakınız" mı? O birileri kendi kaderini tayin ederken "siyaset güç meselesidir" diyerek kendi küçük tekkelerimize mi kapanacağız? "Boykota mecalim yok o yüzden hayır," denildiğinde siyasette güç mü bulunmuş oluyor?
İrade demek, kendi kaderini kendisinin tayin etmesinin bilincinde olmak demektir, bu erkeklerin baskı, eziyet ve üstünlüğünden kurtulmak isteyen bir kadına, sömürüye karşı çıkan işçiye ya da ezilen bir ulusa ait olabilir. Birileri bağımsız iradesini referandum yoluyla mevcut seçeneklerin dışına çıkarak ilan ediyorsa elbet kendi kaderini kendinin belirleyebileceğinin de bilincine varabilecektir. Bu, başkalarının kendisini kurtarmasını beklememek demektir.
İşçi sınıfının algılamasını küçümsememek gerek
İşçi sınıfının öncüleri, sınıf mücadelesinin seviyesi ve sınıf bilincinin hali ne olursa olsun, mevcut durumdan hareket eder ama daima bu seviyeyi yükseltmeyi hedefler.
Kendi kaderini belirlemek üzere irade beyan etmiş olanların desteklenmesi de bilinç seviyesini yükseltmenin bir yoludur. Mevcut bilinç seviyesindeki bir işçinin emeklilik yaşının düşürülmesi için mücadeleye ikna edilmesiyle, seçim barajının düşürülmesi ya da referandumda egemenlerin saflarından birini tercih etmemesi konusunda ikna edilmesi arasında dağlar kadar mı fark vardır? İşçi sınıfının ve sınıf mücadelesinin seviyesi koyu, karanlık bir milliyetçilik olabilir, bu durumda seviye bu diyerek milliyetçilik yapılmayacaktır elbet. Sınıfın bilinç seviyesi hayır ile sınırlı ise neden buna boyun eğiliyor? Hele de o işçi sınıfının içinde irade beyan eden birileri de mevcutsa, sınıfın bir bölüğü üç yıl önce bağımsız sınıf tavrı sergilenmişken... Neden? Geçersiz ya da hatalı oylar ülke çapında yüzde 10 oranında çıkarsa, bırakın seçim barajının anlamsızlaşmasını, bu durum işçi sınıfının genelinin hiç mi dikkatini çekmez, seviyesini sarsmaz?
Hesabı gözden geçirebiliriz
Boykotçular "hayır"ın etkisini azaltır ya da boşa giden bir hamle olur, yönünde eleştiriler de var. Bu eleştiriler aslında "evet"in kazanabileceği olasılığının yüksek olduğunu için için kabul etmektedir. Fakat diyelim ki ülke genelinde evet yüzde 51 aldı, bu durumda hayır ve boykot dağılımın teknik olarak bir anlamı yoktur. Fakat yüzde 49 "hayır"da mı, yüzde 49 boykotta mı yer yerinden oynar? Tersi sonuç da bu kadar anlamlı değildir:Yüzde 51 "hayır" mı, yüzde 51 boykot mu daha fenadır?
**
Bu kurguda bir eksiklik yine de mevcuttur: 150 bin geçersiz oy yerine 150 bin sandığa gitmeyen olursa ne olacak? Sandığa gitmeyerek boykot daha önce çok yapılmıştır ve rakipler, bir şehirden yüzde 10 oyla beş milletvekili çıkarmıştır ve sandığa gitmeyenler hiç mi hiç konu edilmemiştir. Yani durum bu kez idare edilebilir olmuştur ama, güllük gülistanlık olmadığının bilincindedir galip görünenler. Ama buna rağmen bugünlere gelinmiştir, çünkü sandığa gitmemek de bir güç meselesidir ve o güçle yapılabildiği kadar pazarlık yapılır, yapılmıştır.
O zamanki güç ve bugünkü güç; siyaset yapılmıştır, yapılıyor. Yine "hata" oyları vermek yerine sandığa gidilmeyebilir son anda, bu durumda halk oylaması gerçekleşmemiş olur, ama hem mesaj verilmiş hem de bir parça daha meşruluk elde edilmiş olur; sınıfın içinde ve ülke genelinde propaganda yapılmasıyla yetinilmiş olur.
Bir sonraki adım için yere daha sağlam basılmış olur bu adımla. İşçi sınıfı da onun bilinç seviyesi de bu durumu hiç yoksa yeni bir gerçeklik olarak sorgular.
Evet ve hayırdan ibaret iktidar bunun farkında ve bir karşı hamle arayışında. Bulabilir mi?
Başta dediğim gibi hayali şeyler bunlar.
Gerçekçi mi olalım diyorsunuz? Tamam, o halde imkansızı isteyelim. (ÖÖ/TK)