İnsan kullanımına girmesi milattan önceye dayansa da sanayi devrimi sonrasında yaygınlaşan kullanımı, makineleşen dünyanın ana itici güçlerinden biri haline getirdi kömürü. Kömür ve buhar, makineleşen yeni bir çağın kapısını açıyordu.
Bu yeni çağ birçok açıdan adlandırılmıştı, sosyolojik olarak, üretim biçimleri ve ilişkileri açısından, teknolojik gelişmeler ve ilerlemeler açısından, iktisadi açıdan… Bu çağ aynı zamanda bugün etkilerini geri dönülemez bir noktaya doğru giderken daha da hissettiğimiz gelişmelerin nedeni olan bir çağ olarak da nitelenebilirdi: “Fosil yakıt çağı”. Bu gezegende yaşamış canlıların toprağa karışmış organik yapılarını milyonlarca yıl sonra yakıt olarak kullanmak gündelik hayatı değiştirdi. Ancak bunun bir bedeli vardı ve o bedel uzun zamandır ödenmeye başladı.
Son yüz otuz yılda dünyanın yaklaşık 0.85oC ısındığı tahmin ediliyor. Değişim son otuz yılda hızlanmış durumda . 1751 yılından bu yana atmosfere salınan karbondioksit miktarı 400 milyon tondan fazla ve bu miktardaki karbondioksit salınımının temel nedeni de fosil yakıtların yakılması. Fosil yakıt nedenli karbondioksit emisyonlarının yarısı da 1980’li yılların ikinci yarısından sonra salınmış durumda. Salınan karbon dioksit arttıkça iklim daha çok etkileniyor. Hava kirliliğinin başlıca nedeni fosil yakıtlar ve hava kirliliği yılda 4 milyondan fazla ölümün nedeni.
Tehdit büyük. Halk sağlığını tehdit edenler listesinde ilk sıralara yerleşmiş durumda iklim değişikliği. İşin ilginç yanı tehdidin boyutuna ve ciddiyetine rağmen karbondioksit salınımlarının artmaya devam etmesi. 2017 yılı verileri, karbondioksit emisyonlarının yüzde 1,4 oranında artarak tarihteki en yüksek seviyesine ulaştığını gösteriyor. Kapitalizm hız kesmek istemiyor.
Kömür talebinde de artış dikkati çekiyor, bunun en belirgin nedeni de kömür kaynaklı elektrik üretimindeki artış. Kömürle elektrik üreten termik santraller daha fazla kömür istiyor. Ülkemizde de kömürlü termik santraller, yerli kömürü kullanarak enerjide dışa bağımlılığı kırmanın çözümü olarak gösteriliyor. Ancak sadece yerli kömür değil çözüm. Kömür ve İklim Değişikliği-2016 rapordan aktaralım (Ayrıntılar için bkz. Algedik Ö.) :
- Türkiye iklim değişikliği ile ilgili yükümlülüklerini yerine getireceğine dair beyanlarına karşılık kömürlü termik santraller kurmaya devam etmeyi planlıyor. Bir yandan yerli kömürünün tamamını yakmayı tasarlarken diğer yandan da ithal kömüre pazar açıyor.
- Türkiye’nin sera gazı salınımlarındaki artışın en başta gelen nedeni kömür ve doğalgaz.
- Kömür tüketimindeki artışın ana nedeni kömürlü termik santraller. Rapor’a göre 59 termik santral aktif olarak çalışıyor. Resmi verilere göre 37 santral de çalışmaya başlamak için işlemlerin tamamlanmasını bekliyor.
- Kömürlü termik santraller 1990 yılında atmosfere 22 milyon ton karbondioksit salarken, bu miktar 2014’de 76 milyon tona ulaşmış durumda.
Hâl böyleyken ve Türkiye kömürü bir öncelik hâline getirmişken, son zamanlarda sıkça karşılaştığımız “Torba” yasalardan birinde kömürlü termik santralleri ilgilendiren bir düzenleme hazırlığıyla karşılaştık. Hazırlığa göre özelleştirme kapsamında 2013 yılında kamudan özele devredilen kömürlü termik santrallere bu santrallerin çevre yatırımlarını tamamlamaları için 2019 yılının sonuna kadar süre tanınması amaçlanıyordu ve hazırlık bu kapsamda özelleştirilen 10 santralle ilgiliydi. Aslında süreç oldukça ayrıntılı; Önce 2013 yılında Elektrik Piyasası Kanunu yürürlüğe girdiğinde bu santrallere 3 yıl muafiyet, sonra bu muafiyette 2018’e kadar uzatma, sonrasında 2014 yılında Anayasa Mahkemesi’nin “çevre yatırımlarının bu kadar ertelenmesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna” karar vermesi, 2016 yılında yeniden bir muafiyet düzenlemesi yapılması ve sürenin 2019’a uzaması... Özetle özelleştirilen bu santrallere çevre yatırımlarını tamamlamaları için 2019 yılının sonuna kadar süre tanınmıştı ve torba tasarı bu süreyi iki yıl daha uzatmayı öngörüyordu.
Türk Tabipleri Birliği’nin de 17 bileşeninden olduğu Temiz Hava Hakkı Platformu “Santrallerin iki yıl daha halk sağlığını tehdit etmesine izin vermeyin!” diyerek bir basın açıklaması yaptı. Platform açıklamada çarpıcı bilgilere yer veriyordu:
“Temiz Hava Hakkı Platformu, emekli olma zamanı gelmiş bu santrallerin bulundukları şehirlerde yüksek miktarda hava kirliliğine sebep olduğunu belirtti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanan partikül madde (PM10) ölçüm verilerini inceleyen Platformun uzmanları, en eski santrallerden Kahramanmaraş’taki Afşin Elbistan kömürlü termik santrallerinin yer aldığı Elbistan’da yaşayanların son üç yılda Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sınır değerlerinden altı kat daha fazla kirli hava soluduğunu tespit etti. Toplam yedi santralin bulunduğu Zonguldak ilinde ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın mobil istasyonuyla 2018’de yapılan ölçümler PM10 değerlerininDSÖ’nün sınır değerlerinin üç katı olduğunu ortaya koydu. “
Ardından bir kampanya başlatıldı. Yetmiş bine yakın imza toplanarak Meclis’e iletildi. Yükselen tepkilerin ardından ilgili madde geri çekildi.
Tasarı yeniden gündeme gelir mi bilinmez. Çünkü sermaye kendisine maliyet getirecek ve kâr maksimizasyonunu etkileyecek her şeyden ve herkesten “muaf” olmak istiyor. Termik santraldeki muafiyet beklentisinin bedeli ise yeni hastalıklar ve erken ölümler demek.
İşin ilginç yanı, bu santraller kamunun elindeyken neden bu yatırımlar yapılmadı sorusu yanıt bekliyor. Kamunun işlettiği bir termik santralde çevreyi kirletmeyecek yatırımlar yapılabilmesi için o santralin “özelleştirilmesi” mi gerekiyor? Kamu bu yatırımlardan kendisini neden “muaf” tutuyor?
Kömüre muafiyet ve teşvik demek halk sağlığı sorunlarının artışı anlamına geliyor. Unutmamalı, neden olduğu doğrudan ya da dolaylı sağlık sorunları nedeniyle fosil yakıtlar halk sağlığı sorunlarına yol açar. Fosil yakıtlar halkın sağlığına en büyük tehditlerden biridir. Çevreyi, doğayı ve insan sağlığını korumaya yönelik yatırımlardan “muafiyet”, hastalıklara ve ölümlere davettir. (CIY/HK)