Sağlık Bakanlığı uyguladığı “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nda şimdi de “hekimlere tam gün çalışma” kuralı getiriyor. Bununla ilgili çalışmalarda anlaşıldığı kadarıyla sona gelindi; hekimlerin şimdilik daha çok sözde kalan “direnmeleri”ne karşın gerçekleşecek gibi görünüyor.
17 Nisan’da medyada yer alan haberler konunun kamuoyuna daha yaygın biçimde duyurulmasını sağladı.
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan yasa taslağı, Türk Sağlık-Sen tarafından kamuoyuna açıklanınca Sağlık Bakanı Anadolu Ajansı ve gazetecilere bir açıklamada bulundu.
Türk Tabipleri Birliği’nin internet sayfasında herkese sunulan bir hizmet var; “Medya Takip Merkezi” her gün gazetelerde sağlık alanında yayınlanan haberlerin kupürlerini birliğin “Basında Sağlık” sayfasında sunuyor.
17 Nisan günü yayınlanan listede yer alan 75 haberin 15’i (yüzde 20) bu konuyu ele aldığını gördüm. Bu haberlerin sekizinde haber başlığı yasanın “çalışma süresini kısaltacağı” şeklindeydi. İkisinde ise yasanın “sağlıkçının ek ödemelerinde artış sağlayacağı” vurgulanıyordu.
Bu durum her şeyden önce medyanın bu görevini “bakanın söyledikleri ve vurgularına” uygun şekilde “yerine getirdiğini” gösteriyor.
* * *
Amacım söz konusu “tam süre çalışma” yasasının ayrıntılarını tartışmak değil; bu başka bir yazının konusu. Ama toplumun tümünü ilgilendiren bir düzenlemeye ilişkin olarak medya aracılığı ile toplum bilgilendirilirken nasıl davranılması gerektiğini ortaya koymak ve “doğru tutumu” talep etmek bana çok daha önemli geliyor.
Herhangi bir yasal düzenleme eğer medya aracılığıyla kamuoyuna duyuruluyorsa öncelikle, yasanın temel konusu ve içeriği, neden gereksinim duyulduğu, ne sağlayacağı ve olası sonuçları açıkça ortaya konulmalıdır. Ayrıca uygulamanın nasıl olacağı, uygulamadan olumlu ve olumsuz etkilenecek kesimlerin görüş ve düşünceleri, varsa karşıt düşünce ve eleştirileriyle birlikte haberde sunulmalıdır.
Söz konusu yasa taslağı ilgili kesimlerde bile açıkça ve yeterince tartışılmamıştı. Böyle bir durumda medyanın rolü ve görevi daha da “büyüyecektir”.
Medya bu durumda “idareye karşı toplumun sesi” olma niteliğini çok daha öne çıkarmak ve konuyu tüm yönleriyle ortaya koymak durumundadır. Demokrasi ve birlikte yaşamanın olmazsa olmazı toplumun tümünü etkileyen düzenlemelerde toplumun uzlaşması olduğu açıktır.
* * *
Ekte bir tablo halinde sunduğum haberlerin yalnızca başlıklarında bile bu tutumun yerine “idarenin uygulamasını adeta destekler nitelikte” yanlı, dolayısıyla da pek çok noktada yanlışa düşme olasılığı olan bir habercilik anlayışının söz konusu olduğu anlaşılıyor.
Medya böyle davranarak yine yanlış yapıyor; adeta “bindiği dalı kesercesine” hem kendi önem ve değerini düşürmüş oluyor, hem de “kamuoyuna yönelik işlevini” de belki de sonucunun farkında olmadan ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Bu tutumların toplum için de, demokrasimiz için de en başta da iktidar için de iyi bir şey olmadığı açıktır. Çünkü baskıdan arınmış ve erki elinde tutanın etkisi altında kalmayan bir “özgür basın” herkesin gereksinimidir. (MS/EÜ)