Şubat'ın ortasında güneşli bir Pazar… Oturduğum kafe de karşılaşıyorum Bedran’la. “Araştırmanızı okudum… Çok iyi olmuş... Umutlandım” diyor.
Bedran Şırnaklı. Kenti ablukaya alındığı günün sabahında evini, dükkânını bırakıp ailesini alıp Diyarbakır’a geliyor. Ne de olsa biter dönerim dediği ablukanın sonunda ise ne bir evi ne de dükkanı kalıyor. Diyarbakır da öylesine kalakalıyor; kentsiz, evsiz, işsiz...
“Dönmüyor musun?” diyorum…
“Nasıl?” diyor…
“Dönenler bile güvende değil… Ne ev kaldı, ne iş!... Dönen sayısı en fazla beş- on bin… Onlara da her gün sokaklarda “Ceddin baba” marşını dinletiyorlarmış… Her adım başı polis… ‘Referandum’da evet oyu verene ev de iş de verilir’ diyorlarmış… Herkes çok korkmuş…”
Bedran’ın anlattıklarına benzer söylemlere, saha çalışmaları sırasında Nusaybin’li, Cizre’li, Sur’lu katılımcılarda da duyduğumuz için şaşırmıyorum. Bölge’de daha önce abluka altına alınan kentlerde bırakın seçim güvenliğini, can güvenliği dahi yok…
Akşam saatlerinde Göletli park içindeki kafelerden birinin polislerin kullandığı Ranger’lerden inen 7-8 kişilik sivil giyimli insanlar tarafından basıldığını, kimlik ya da arama izinleri olduğuna dair hiçbir belge göstermeksizin kafe deki müşterilere Kaleşnikof marka silahlar doğrultulduğunu, herkesin çok tedirgin edilerek kayıtlı fotoğraflı kimlik kontrollerine tabii tutulduğunu, bir tür fişleme yapıldığını, sonrada genç birine gözaltı yapıp “birdaha burada sigara içilmesin” denip gidildiğini öğreniyorum. Görgü tanıkları uzun süredir kafelerin olduğu parkın etrafında Ranger’lerin olduğunu, ama ilk defa böyle bir şeyle karşılaştıklarını, ancak bunun bir son olup olmayacağını kimsenin bilmediğini anlatıyor. Herkesin aklına bir süre önce o civarlarda yaşanan birkaç infaz geliyor. Benzer biçimde Ofis’deki kafelerinde bir süredir sistematik biçimde basıldığı söyleniyor…
Yani anlayacağınız Diyarbakır gibi Bölge’nin en büyük, en dikkat çeken metropol kentinde bile insanlar kendini güvende hissetmiyor…
****
Peki, bu güvende olamama hali Türkiye’nin kaderini belirleyecek bir referandumu nasıl etkiler? Bunu hep beraber yaşayıp göreceğiz. Ancak buralarda pek çok sokak ve kavşağa konmuş dubalı, beton bariyerli arama noktaları, her sokakta her an görebileceğiniz zırhlı araç nümayişleri, özellikle akşam saatlerinde yoğunlaşan uygulama ve kimlik kontrolleri ile gündelik hayata kadar inmiş militarizasyon ile bölge halkı uzun süredir kendini güvende hissetmiyor.
Bu güvende hissetmeme hali bizim gibi işi; halkın algısını, tutumunu, talep ve tercihini ölçmek, anlamak olan araştırmacılar için en büyük güçlüğü oluşturuyor. Sahanın tedirginliği, güvensizliği, kaygısı ne denli çok ise; sağlıklı, güvenli saha araştırması yapmakta o denli güç ve büyük maharet istiyor. Hele hele siyasal gündeme ilişkin çalışmalar bir tür cesaret giyinmeyi gerektiriyor. Çünkü bir yandan güvenlik ve yargı bürokrasisine bağlı olanların son bir yılda artan keyfi engellemeleri, diğer yandan halkta giderek derinleşen güvensizlik, korku ve kaygı hali en çok da gündem araştırmalarında kendini gösteriyor.
***
Bu kısa girizgahla beraber Nisan ayında gerçekleşeceği duyurulan Referandum için yaptığımız saha çalışmalarında edindiğimiz sonuçları gözlemlerle beraber şöyle özetlemek mümkün:
1) İnsanlar siyasal tercihlerini açıklamakta oldukça kaygılı ve güvensiz. Bu yüzden ankete katılmak isteyen insan sayısı giderek düşüyor. Katılanlarda ise siyasi tercihini açık edecek sorulara: fikrim yok, kararsızım gibi şıklarla yanıt verme eğilimi oldukça yükselmiş durumda… Ayrıca “Gündem Soruları”na evde eğitim düzeyi yüksek olanların yanıt vermesini isteme eğiliminde de bir artışla karşılaştık.
TIKLAYIN - SAMER ARAŞTIRMASI: DOĞU VE GÜNEYDOĞU'DA HAYIR OYLARI YÜKSEK
2) Katılımcıların en büyük kaygısı; kişisel bilgilerinin ve düşüncülerinin olduğu anket formu nedeniyle güvenlik sorunları yaşama, fişlenme veya birilerinin hedefi olma korkusu! Bu yüzden yapılan çalışmanın gerçek kişilere dayanıp dayanmadığını ve bilgilerin doğru alınıp alınmadığını kontrol etmek için istenen ad, adres, telefon gibi bilgileri vermek istemeyen;
“Bu bilgileri ne yapacaksınız”, “Kime vereceksiniz”, “Başıma iş alır mıyım?”, “Kapıma birileri gelir mi” “Hakkımda dava açılır mı” gibi sorularla kaygısını dile getiren katılımcı sayısı oldukça fazla
3) Anketör’ün anket yaptığı sokakta bir polis ekibi tarafından durdurulup, yetkisi olmadığı halde; “Burada anket yapamazsınız… Siyasi anket yaptırmam… Elindekileri ver, yoksa seni gözaltına alırım… Gel hakkında işlem yapacağım…” gibi söylemlere, korkutma girişimlerine muhatap olması, iş güvenliğinin sağlanmaması, anketörün elindeki veriyi koruma hakkına saygı duyulmaması pekala mümkün durumlar haline geldi. Özellikle Urfa’da bu ihlaller sistematik bir hale gelmiş durumda.
4) Referanduma ilişkin yaptığımız bu son çalışmada; Urfa, Batman, Adıyaman gibi kentlerde kimi katılımcılar adreslerinde başkalarının da seçmen gösterilmiş olabileceği kaygısını dile getiriyor. Özellikle Suriyeli mültecilere ilişkin yapılan bu içerikteki haberler halkta uyarıcı olmuş durumda.
5) Katılımcıların büyük çoğunluğu sandık güvenliği konusunda umutsuzlar. Sandıklarını bulmaktan, sandıkta kaygısızca, korkmadan oyunu kullanana kadar ki sürece dönük tedirginler. Özellikle “Hayır” oyu vereceğini söyleyenlerin çoğunluğu “Biz hayır diyeceğiz ama bu oylar o sandıktan bir şekilde ‘evet’ olarak çıkacak… ”, “Biz hayır diyeceğiz ama sonrasında oyumuza saygı duyulmayacak!..”, “Bütün memleket hayır dese de o sandıklardan ‘evet çıktı’ denecek!” gibi kaygıları açıkça beyan ediyorlar. Aslında Bölge halkında bu anlamda büyük bir güvensizlik hasıl olmuş durumda. Sandık ve seçmen güvenliği istiyorlar. Silahların, üniformaların gölgesinde bir referandumu benimsemiyorlar. Zira “OHAL koşullarında bir referandumu doğru bulmadığını açıkça söyleyenlerin oranı yüzde 68,3! Doğru bulanların oranı ise yüzde18’lerde kalıyor.
6) Siyasetin bir çözüm, dönüşüm merci olabileceğine dönük güvenin ve beklentinin ciddi anlamda düşmüş olduğunu da bu çalışma vesilesiyle tespit etmek mümkün. Zira çalışmamıza göre; “Evet” oyu kullanacak olan yüzde 25,1 içinden sadece yüzde 20,4’ü sorunlara çözüm olur beklentisiyle oyunu kullanacağını beyan etmiş. Bu da katılımcı grup içerisinde oldukça küçük bir orana tekabül eder. Öte yandan gerek hayır diyecek olanlar içinde gerekse kararsız ve sandığa gitmeyeceğini söyleyenler içinde ağırlıklı bir kesim “sorunlara çözüm olacağına inanmıyorum… Bir şeyin değişeceğine inanmıyorum…” gibi inançsızlık belirten söylemler kuruyorlar
7) Bu çalışmanın sahasına ilişkin bir diğer gözlem ise HDP’ye oy vermiş olan seçmenin çok daha net yanıtlar vermesiydi. AKP’ye oy vermiş seçmende ikirciklilik, MHP’ye oy vermiş seçmen de kızgınlık ve kaygı, CHP seçmeninde ise inançsızlık gözlemledik.
8) Nicel sonuçlarına ssamer.com adresinden ulaşabileceğiniz araştırmanın kuşkusuz en önemli sonucu ise; Bölge’ye ilişkin yapılan spekülasyonları yalanlamış olmasıdır. Söylenenin aksine bu çalışmaya göre Bölge’nin eğilimi “Boykot” değil “Hayır”dır. Eğilimini belirleyen motivasyon ise; oy verdikleri siyasi partilerin tercihlerinden ziyade gayet bilinçli biçimde Türkiye’nin demokratikleşmesinde bir son şansa olanak açma isteğidir…
Tüm bu tablo içerisinde, yazının başında verdiğim örneklerle beraber düşünüldüğünde Bölge halkı güvenlikte olmadığını düşündüğü bir ortamda, güvenceler talep ederek referanduma doğru ilerliyor… (YG/HK)