Halis Toprak 17 yaşında bir kızla evlendi. Eyvah!
Toprak'ın bu kararı, evliliği kutsal bir müessese olarak nitelendiren toplumumuzda1 adeta bir "kutsal değerlere hakaret" havası yarattı. Gelsin röportajlar, gitsin haberler. En son Türkiye'nin en "popüler" mülakatçısı Ayşe Arman kendisiyle çok kısımlı bir röportaj yapmış Hürriyet gazetesi için. Ben bu röportajdan, Ekşi Sözlük'te Halis Toprak adına girilen "entry"ler sebebiyle haberdar oldum. Bu olay meydana geldikten sonra yazılanların hangi tonda olduğunu şöyle bir alıntıyla örnekleyeyim:
"bundan sonraki eşi kundakta olacakmış."
Ayşe Arman'ın röportajındaki ton da çok farklı değil. Sürekli "Niye evlendiniz, bu evliliğin amacı ne, duygusal mı, mantık (para)sal mı, cinsel mi, hala daha maşallahınız var mı?" tarzı bir sorgulama var. Arman'ın, sorduğu sorular itibariyle bu eylemi benimsemediği, ya da benimsemediği izlenimiyle röportaj yaptı(rıldı)ğı belli oluyor. Halis Bey de bu sorulara karşılık "Bu memlekette benim gibi üç tane ya vardır ya yoktur, Viagra-miagra haşa!" tarzı beyanatlar veriyor. O, bu tarz beyanatlar verdikçe insanlar daha da kızıyor; mesela Ekşi Sözlük'te onu Hüseyin Üzmez ile karşılaştıranlar dahi çıkıyor.
Bence Halis Toprak - ki fotoğrafında da görüleceği gibi, bir şark kurnazı havası var kendisinde - bizimle çok fena kafa buluyor.2 Haklı da. Çünkü iki haftadır bana da sürekli "Niye evlendiniz, amacınız ne?" diye sorsalar, ben de eften püften cevaplar vermeye başlarım. Acaba kendisinin üzerindeki sosyal baskıya dayanamayıp kızı bırakmasını, böylece bir genç kızın batak yola saplanmasını engellemeyi mi istiyoruz? Yoksa geçmişinde skandal işler olan bir adamı tekrar gündeme taşıyıp, ona sinirimizi kusup, kendimizi tatmin etmeyi mi? Sorulması gereken soru, kaba tabiriyle bu.
17 yaşındaki kız özne mi yoksa nesne mi?
Elimizdekileri ortaya koyalım. Ailenin rızası var, yani evlilikte yasal olmayan bir durum yok. Halis Toprak kızı kaçıracak da değil 71 yaşındaki haliyle. Gayet anlaşmalı bir durum olduğu belli. Peki bu, evliliğin onaylanabilir ya da etik olduğu anlamına gelir mi? Hayır. Fakat medyanın derdinin bu olmadığı da belli. Ya da istemeyerek yanlış soruları soruyorlar (bu cümle yazarın mevcut olmayan iyi niyetinin göstergesidir.)?
İzah etmeye çalışayım. Öncelikle, şu ana kadar yayınlanan haberlerde; gelinin varlığı ile yokluğu belli değil. Sadece ismi telaffuz ediliyor: Nazlıcan. Ben hayatımda bir Nazlıcan daha tanıdım, o da dedemin koyunuydu. Bu masum ismin insanlarda yarattığı izlenimin arkasına sığınıyor medya da. Kızın eğitimi, gelmişi-geçmişi yok haber metinlerinde. Varsa yoksa bir masum, şirin obje var; onu da bu "azgın adam" himayesine almış. Yani çok değer verdiğimiz bu 17 yaşındaki kız hakkında pek de bir şey bilmeyi talep etmiyoruz.
İkincisi, sürekli Halis Toprak'ın eylemi sorgulanıyor. Biliyoruz ki, ülkede birçok yaşlı adam kendilerine genç eşler seçiyorlar(3). Bu halde, evlilik bir profesyonel ilişki oluyor (ki evlilik zaten devlet ile yaptığın bir kontrattır en nihayetinde, ama bu konumuzun dışında kalıyor.) Halis Toprak da çok farklı bir şey yapmıyor aslında, fakat kendisinin "aldığı" kız bizim standartlarımız için genç.
İşte tam bu noktada, Toprak'ın yerine, rıza gösteren ailenin sorgulanması lazım. Ailenin maddi durumundan dolayı izin vermeleri, "kızımız kurtuldu" mantalitesinde olmaları, başlık parası zihniyeti, kadının eğitimsizliği, sosyoekonomik yeri vs. Burada çok daha derin sorunlar var. Kadın hakları deyince kollektif aklımıza okula gidemeyen, başları zorla kapatılan kızlar vs. geliyor mesela; fakat o kızlar okula gidince, başları açılınca sorun çözülüyor mu, onu bilmiyoruz. Tam bu noktada Nazlıcan'ın hikayesi çok önem taşıyor aslında. Nazlıcan'ın kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini öğrenebilsek, toplumsal tutumumuzu sorgulayabilsek... Ama ülkenin en muktedir kadın gazetecilerinden birinin yaptığı koskocaman bir röportaj, ilk etapta Halis Toprak'ın cinsel gücünden ibaret kalıyor. Biz öncelikle Halis Toprak'ın eşi değil, erki(4) hakkında bilgi alıyoruz. Berlusconi'nin yaptığı çapkınlıkları anlatan haberlerin altına "Helal olsun adama beee" yorumu yazan, divanda dergâhta bargâhta her genç kızın rüyasını "evlilik" (niteliği önemli değil, evlensin yeter) olarak lanse eden bir toplum için de, bu haber tonu gayet mantıklı zaten.
Toplumun ihtiyaçları arasında "başarılı" adamı haksız görüp, aşağı alıp kendi egosunu yüceltme haricinde, bir de yüzeysel ahlak standartlarının sağlandığından emin olmak var.(5) Bu sebeptendir ki Arman, röportajın sonuna doğru toplumun hassasiyetinin sesi olup "Size kadını metalaştırdığınız için kızıyorlar" tarzı bir retorik soru yöneltiyor Toprak'a. Peki ya Toprak 50 yaşında bir kadını, sırf kendine bakması için alsa, evlense, aralarında duygusal bir şey olmasa, bu sorun olur muydu? Kadını metalaştırmak ne demek? "Para"nın bağlayıcı güç olduğu her ilişkide bir metalaştırma söz konusu değil midir? Bir metalaştırma söz konusu ise, bu "ticaret"in iki tarafı yok mudur? Biz bu haberleri yaparken, okurken gerçekten "metalaştırma" konusunu sorguluyor muyuz? Amacımız üzüm yemek mi, yoksa bağcıyı dövmek mi?
Kısım iki: Ayşe Arman ile Nazlıcan konuşunca
Ayşe Arman, aslında bu bağlamda bir ilki başarmak üzere: Keza iki haftadır gündemde olan bu konuda dönen onlarca haberden sonra, kendisi ilk defa Nazlıcan'ı "nesne"den "özne" konumuna yükseltecek. Bunu da zaten "ilk kez konuştu" cümlesi ile sürmanşetten bizlere belirtiyor röportajın ikinci kısmında. Peki bu heyecan verici "özneleştirme"nin sonucu ne? Ayşe Arman, Nazlıcan'ın hiç hayal ettiği gibi çıkmadığından (adeta) yakınıyor, "Benden bu kadar!" diyerek, yukarıda belirttiğim endişelere bundan sonra pek de değinmeyeceğini deklare ediyor.
Peki röportajın "yapılabilen" kısmında - çünkü Nazlıcan bir yerden sonra röportaj yapmayı reddediyor- sorulan soruların yüzdesel dökümü ne? (Diğer bir deyişle, Nazlıcan Ayşe Arman ile neden röportaj yap(a)madı?)
Nazlıcan'ın sosyal kimliği, geçmişi, aile yapısı hakkındaki sorular: %0.
Nazlıcan'ın evlilik süreci ile ilgili sorular (satıldınız mı, rızanız ile mi evlendiniz?): %20.
Nazlıcan'ın yaşı, neden kendisinden yaşlı bir adamla evlenmemesi gerektiği, akıl-mantık düzeyi, yaş farkının zararları hakkında soru-nasihat-tavsiye-ablalık gösterileri: %80.
Bir önceki kısımda, Nazlıcan'ın metalaştığına dair endişesini belirtmişti Ayşe Arman. Bu kısımda sorduğu sorularla da, Nazlıcan'ı metalaştığına dair ikna etme çabalarında bulunuyor. Nazlıcan'ın ne hissettiğinden ziyade, Nazlıcan'ı belli bir şekilde hissetmeye yönlendirme çabası var. Nazlıcan'ın "metalaştığını" ispatlar isek eğer, onu metalaştırana daha sağlam bir eleştiri getirebiliriz çünkü. Fakat Arman bu girişiminde -ne yazık ki- başarısızlığa ulaşınca röportaj sonlanıyor. Yaş farkı iyiden iyiye gözümüze sokulmuş Nazlıcan hala daha nesne. Hem de, kimilerinin gözünde "beyni yıkanmış" bir nesne.(6)
Kısa Sonuç
Toplumca yaptığımız, ya da yapmak istediğimiz sadece Toprak'a kızmak. Medyanın konuya olan ilgisi geçince de, "azmış bu adam, azmış" şeklinde anılacak kendisi tarih boyunca. Nazlıcan "metalaştığı" ile kalacak, ta ki başka bir kız "metalaşana" kadar. Genel olarak sorgulanmayan evlilik fenomeninin içinde, sadece fazlasıyla sorgulanmış bir çift olarak yaşamlarına devam edecekler.
Kadının sosyoekonomik yeri? Nazlıcan'ın bu kararını etkileyen unsurlar? Nazlıcan üzerinden genele dair değerlendirmeler? Haşa! Memlekette bunu düşünen üç beş insan var zaten.(BT/EÜ)
* Burak Tekin, Harvard Üniversitesi Ekonomi Bölümü '08.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] Evliliğin kutsiyetini hala daha görücü usülü evlendirilmeye çalışanlara, ya da 2008 yılında boşanmış 99.663 çifte sormayın derim ben ama.
[2] Ayşe Arman da bunu sezmiş olacak ki röportajın bir yerinde "Siz benimle kafa mı buluyorsunuz?" diye açık açık soruyor.
[3] Bu konudaki birincil kaynaklardan birisi 2005 yılında modern çağ feylesofu Kanye West tarafından bestelenmiş Gold Digger adlı şarkıdır.
[4] Soru 1: Erk ile erkek sözcüğü arasındaki ilişki üzerine düşününüz. (İpucu: Ataerkilliğe kadar gidebilirsiniz.)
[5] Yüzeysel ahlak standartları ile anlatılmak istenen şeyi şöyle örnekleyelim. Mesela A kişisi B kişisine "laf anlatmaya" çalışsın, B kişisi de sürekli kaçak oynasın, anlamazlıktan gelsin. A kişisi sinirine hakim olamayıp küfürlü bir cümle kurarsa, o noktada tartışmanın galibi B kişisidir, çünkü A ahlaksızca davranmış, B'ye hakaret etmiştir. Burada esas hakaretin B'nin A'ya tavrı-yaklaşımı olduğunu söyleyebiliriz; fakat A'nın dedikleri üzerine düşünmek istemeyen gözlemci, kafasını yormadan, tüm yüzeyselliği ile "A küfür etti, B haklıdır" diyecektir. Bu olayda da, yüzeysel ahlak standartları gereği, olayın derinlemesine analizi yapılmadan incelenmektedir.
[6] Başka bir toplumsal fenomen de, bir kişi, kendisinden beklenmeyen, ezber bozucu nitelikte laflar edince "Kesin ezberlemiş, başkası onun adına konuşuyor, beynini yıkamışlar" dememizdir. Tam olarak yüzeysel ahlak standartları olarak addedilemese de, yaklaşım olarak iki olgu arasındaki benzerlikler dikkatli okuyucunun gözünden kaçmayacaktır.