Geriye dönüp baktığımda Güney Kürdistan Kürtlerine yönelik kan içici Saddam katilinin uyguladığı Enfal ve Halepçe katliamlarının üzerinden yirmibeş yıl geçtiğini görüyoruz. İkiyüz bin dolayında ölümün vahşiyane şekilde bir halka reva görüldüğü yokedilişin hikâyesidir Enfal ve Halepçe katliamının adı. Bu sebeple kimi ülkelerin yirmibirinci yüzyılda Kürtlere yönelik soykırımın kabulü anlamında Halepçe adını telaffuzları anlaşılır bir duruma tekabül etmektedir.
Kadim Kürdistan, yerleşik halkının iradesi dışında 1500’lü yıllardan başlayarak en son 1900’lü yılların ilk çeyreğinde Ortadoğu’da dört parçaya bölünmüş ve her bir parçası tabi olduğu ülkenin adı konulmamış hatta yok sayılmış ama hafızalarda hep “Kürdistan” olarak kabul görmüş bir realiteye tekabül eder. Yani Irak’ın, İran’ın, Suriye’nin ve Türkiye’nin birer Kürdistan’ı olmuş! Ama Kürtler, Kürdistan adının telaffuzunda bile çok büyük eziyetler yaşamışlar / yaşadılar.
Uzun uzadıya yeniden tarih yazımının sınırlarını zorlamanın anlamı olmasa gerek. Ama tarihte yaşanmış / yaşatılmış büyük katliamların adını da elbette koymak gerek. Ayrıca hafıza ve unutmama kültürünün yaşatılması da gerek. İşte Halepçe ve Enfal bu açıdan önemli. Irak’ın layığını bulmuş celladı, katil Saddam’ın yardımcısı Kimyasal Ali ile Kürtlerin Bombeyê Kîmya dedikleri biber, siyanür, hardal gazlarıyla toplu Kürt imhasının dünyaya yayılan fotoğraf karelerine yansıyan göstergesi olmuştu Halepçe.
Şivan Perwer’in muhteşem yorumuyla “Dîsa bombeye baranê / Her derê mij û dûmanê” stranıyla ses olmuştu Halepçe.
Ramazan Öztürk’ün kucağında çocuğuyla zehirli gazdan kurtulamayıp ölen Halepçe Kürdünün fotoğraf karesi ile beşbin Halepçeli adına dünyaya simge olmuştu Halepçe katliamı.
Irak Kürdistanı’nın dünyaca ünlü yönetmeni Behman Gobadî, Texta Reş filminde Halepçe’nin gazdan sonraki insana değen halini sinematografik dille anlatan bir filmdi.
Bütün bunlara eklenecek belki de asıl vurgulanacak olan şu olmalı ki!
Halepçe ve Enfal Katliamlarının edebiyatı ve sanatsal performansı dünyaya anlatılacak anlamda henüz yeterince yapılamadı.
Dünyada Yahudi, Ermeni, Kızılderili ve Aborijin katliamları, soykırımları üzerine çok yaygın sinema filmleri, edebiyat çalışmaları yapıldı ve paylaşıldı.
Ama Halepçe ve Enfal katliamları, ki ikisi birlikte 200 bin Kürdün yokediliş öyküsüdür anlatılan. Bu sebeple bugün adı geçen trajedinin kimi ülkelerce “soykırım” olarak telaffuzu anlamlıdır.
16 Mart 1988 tarihinin üzerinden yirmibeş yıl geçmişken büyük yokoluşlara, sürgünlere, siyasal, kültürel kıt’allere uğramış / uğratılmış Kürt Halkının hafızasında derin izler bırakan Halepçe’nin bir kez daha hatırlanmasını istedim. (ŞD/HK)