Sağlık Bakanlığının 2019 yılı bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek kabul edildi. Komisyonda bütçe görüşülürken Genel Kurul’da güvenlik soruşturması olumsuz bulunduğu için “sakıncalı” sayılan genç hekimlerin “sakınca kaldırma bedeli” üzerine pazarlık devam ediyordu. Bu esnada iki hekim “eğitim hakkım, çalışma hakkım elimden alınıyor” dedikleri için gözaltına alındı.
Sağlık Bakanlığının iki bütçesi vardır malum. Biri Bütçe Kanunu ile verilen bütçe, diğeri paralel bütçeye dönüşen döner sermaye havuzu. Geçen sene bütçe görüşmelerinde Dr. Ahmet Demircan’a döner sermaye bütçesi sorulduğunda “Onu Çalışma Bakanına sorun, SGK ona bağlı” demişti.
Bu sene SGK’nın bütçesi görüşülürken daha çok sosyal yardımlar konuşuldu, laf döner sermayeye gelemedi. Genel bilgiler arasında şuna yer verildi: “2010 yılında sağlık hizmet sunucularına toplamda 276 milyon başvuru yapılmış iken 2017 yılında bu sayı 519 milyona ulaşmıştır. 2018 yılı Temmuz ayı itibarıyla bu sayı 329 milyondur”.
2017 yılında “beşyüzondokuzmilyon” (rakamla 519.000.000) başvuru yapılmış hastanelere! Nüfus kaç? Niye bu kadar başvuru var? İnsanlar niye bu kadar çok hastaneye gidiyor? İnsanlar niye bu kadar çok hasta oluyor? Bunlara yanıt yok.
Ancak yeni Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk “kendisinin bakanlık bürokrasisinden gelmediğini, yoksullukla mücadele konusunda deneyiminin az olabileceğini” ima eden milletvekillerine yapıştırdı yanıtı. Türkiye derecesiyle Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümüne girdiğini, yine derecelerle mezun olduğunu Teksas Üniversitesinde “yoksulluk” konusunda mastır yaptığını, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların “task force”larında çalıştığını, yani bu işlerin ehli olduğunu söyledi. Bürokratlar çılgınca alkışladı. Öyle ki bürokratların “nasıl da koyduk lafı” coşkusunu Komisyon Başkanı bile abartılı buldu, “Burada bürokrat alkış tutmaz” dedi.
Böyle alkışlar, şakalar, “task force”lar falan diye görüşme sürerken CHP milletvekili Bülent Kuşoğlu “Kaç kişi sosyal yardım alıyor” diye sordu. Bakan “Acele etmeyin şimdi oraya geliyorum, şimdi oraya geliyorum” dedi, dedi, dedi ve gelmedi. Durmuş Yılmaz “bir ülkenin sosyal politika bakanı yıllar içinde sosyal yardım alan insan sayısının artması ve onlara yapılan yardım tutarının da artmasıyla övünür mü? Sosyal yardımlar işe yarasa yoksulluk azalır” dedi. Yanıt yok.
Gelelim Sağlık Bakanlığına. Görüşme tutanağı toplam 308 sayfa. Meraklısı okuyabilir.
Okuyup da ne öğreneceğiz diye soran olursa verilecek yanıt hayatlarınız hakkında nasıl tartışıldığı, kimlerin ne dediği, ne demediği hakkında birinci elden bilgi sahibi olmanızdır.
Mesela şehir hastanelerine yapılmış ve yapılacak ödemelere, garanti bedellerine dair bütçe cetvelleri, ek raporlar, bilanço dipnotları arasında iz süren konunun uzmanları ve konusuna hakim milletvekilleri hiçbir sonuca ulaşamadı. Bütçe teklifinde, bütçe sunumunda rakam yok. Görüşmelerin sonundaki soru cevap bölümünde Sağlık Bakanı “2019 yılında şehir hastanelerinin ödemeleri için 6 milyar 210 milyon TL kaynak ayrıldı. 2018 yılında bugüne kadar 1 milyar 626 milyon ödeme yapıldı. Bu kadar net, şeffaf olmadığını söylemiştiniz" dedi.
Yani artık şeffaf oldu. Ama bütçede yok, o ne olacak? Olsun, artık şeffaf.
Sağlık Bakanlığı’nın mali tablolarındaki aylık ödemeleri toplarsan başka bir rakam çıkıyor, Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün tablolarına bakarsan başka, Kalkınma Bakanlığı raporları başka… Sağlık Bakanlığının 2017 yılı bilançosunun dipnotunda ise şöyle yazıyor: Kamu-Özel İşbirliği Modeli Taahhütleri Karşılığı Hesabı: 10.863.676.761,64…
Ne kadar şeffaf ve açık değil mi?
Oysa hakiki bir şeffaflaştırma olmuş görüşmelerde. MHP Kütahya milletvekili Ahmet Erbaş (soyadı benzerliği var, kesinlikle akrabalığım yok) şöyle demiş:
“Sayın Bakanım, herhâlde bu Komisyon üyeleri içinde ve salonda bulunup Sağlık Bakanlığından istifa edip siyasete atılan en son kardeşiniz benim. 1999 yılından bu yana Sağlık Bakanlığında çalıştım. Özel sektörden gelmeniz ve devletçi bir kafanız olmadığına inandığım için –klasik- başarılı olmanız için canıyürekten dua ediyorum. İnşallah, kadro olarak da önünüz açılır ve yapabileceklerinizi yaparsınız ama önünüzde bitmek tükenmek bilmeyen sorunlarla karşı karşıya kaldığınızı biliyorum. İstanbul’da özel sektörden gelip de 3 bin 500 yataklı, 2 bin yataklı, 3 bin yataklı şehir hastaneleriyle karşı karşıya kaldığınızda bunların altından nasıl kalkacağınıza siz de şaşırmışsınızdır. Sayın Bakanım, 2007 yılından bu yana biz de Kütahya’ya bekliyoruz şehir hastanesini. Firma dışarıdan krediyi bulamadığı için her seçim zamanı biraz inşaatta oynama yapıyoruz, sonra bu inşaat duruyor. Toplam 500 yataklı bir hastane yapmaya çalışıyoruz diyorum, yapılamıyor ve böylece kaldı. Sayın Bakanım, şehir hastaneleriyle ilgili gündeme birçok şey gelmiştir, Komisyondaki değerli arkadaşlarım bir şeyler bildirmiştir ama ben bir başka noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunu da Türk kamuoyuna açıklarsanız seviniriz. Biliyorsunuz, yap-işlet-devret modelleriyle veya bu tip şekilde yurt dışından kredi kullanıyoruz. Bu kredilerle otoyollar yaptık, köprüler yaptık, havalimanları yaptık. Üç aşağı beş yukarı LIBOR artıyla dünya ortalamasında hangi faizlerle parayı getirdiğimiz belli ama şehir hastanelerinde hangi faiz oranıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin hazine garantisini verdiğimiz belli değil. Tabii, biz bunların birçoğunu özel sektörde olduğumuz için biliyoruz, şu anda zikretmek de ticari sırra girdiği için açıklayamıyoruz. İddia ediyorum ki Türkiye'nin en pahalı, cumhuriyeti tarihinin en pahalı borçlanma şekliyle geldi bu LIBOR artılar, bunu benden daha iyi biliyorsunuz”.
Son olarak kısa bir diyalog ekleyelim de neşemiz yerine gelsin.
İBRAHİM AYDEMİR (AKP - Erzurum): Şehir hastanelerini zemmeden (eleştiren) bir anlayışa ben hakikaten acayibe kalarak bakıyorum. Ne demek ya?
BAŞKAN – Acayibe kalarak bakıyorsunuz; vay vay vay… Ben de öyle kalıyorum.
İBRAHİM AYDEMİR– Evet, yani bizim demek ki atalarımız, büyüklerimiz boşa bunu söylememiş. Hafızaibeşer nisyanla malul. Hakikaten hafızamız çok, böyle, balık hafızası, anında unutuyoruz Sevgili Başkanım. Tabii, sizin de bu işte bir şeyiniz var.
BAŞKAN – Katkım var. Unuttun mu benim yüzümden?
İBRAHİM AYDEMİR – Uyarmak lazım, unutturmamak lazım.
BAŞKAN – Peki. (ÖE/HK)
* Fotoğraf: Meclis Haber