Herkesin birbirini davet ettiği “hakikat” okulda öğrenilir mi? Antalya’da her yıl “Psikiyatri Kış Okulu” düzenleyen, tamamı psikiyatristlerden oluşan okulun düzenleme kurulu ve farklı disiplinlerden seçilen konuşmacılar; yine çoğunluğu psikiyatri uzman, asistan ve öğrencilerinden oluşan katılımcıların kafasını doğruluk, gerçeklik, hakikat kavramlarıyla karıştırırken, arada bir sandalyeler arasında görünüp kaybolan korkmuş farenin hakikati (ya da gerçekliği) kimince gülümsenerek, kimince mekânı terk ederek karşılanıyordu.
Bu yıl 16-18 Şubat 2018 tarihleri arasında yapıldı.
Üç yıldır, arka arkaya “Çatışma”, “Öteki” ve “Müphem” temalarını; psikiyatri, sosyal bilimler, edebiyat, sanat, sinema, müzik, medya gibi farklı disiplinlerden seçilen konuşmacılarla tartışan okul, bu yıl hakikat gibi zor bir temayı seçerken riskin de farkında olmalı. Yine de değerlendirmelerden anlaşılan, okula katılmak öğretici ve prestijli bir şey. Çoğunluğu Eskişehir, Ankara, İstanbul ve İzmir’den gelen katılımcılar, gelecek sene için istekli görünüyordu.
Açılışta, organizasyonun ev sahibi Terapi Tıp Merkezi adına konuşan psikiyatri uzmanı Dr. Mehmet Yumru, Kış Okulu’nun amaçlarından ve geçmiş etkinliklerinden söz etti.
İlk oturum, ders vermesin diye üniversiteden uzaklaştırılan Ahmet Murat Aytaç’a aitti. (Konuşmacıların ağırlıklı olarak KHK’lar ile üniversitelerinden uzaklaştırılan öğretim üyeleri olmaları ve hâlihazırda bu durumun sıradanlaşması okul kavramını daha fazla sorgulamamıza yol açıyor.)
23 eğiticinin tam bir zihinsel şölen yarattığı üç günlük programda, Arşaluys Kayır’ın okul temalı sosyodrama çalışması; Gamze Özçürümez’in Berlin Psikanaliz Cemiyet’inin Nazi dönemindeki boyun eğici tutumlarını anlatan, hakikatin çöküşüne vurgu yapan sunumu; Teyit.org editörü Mehmet Atakan Foça’nın örneklerle medya ve hakikate ilişkin yürüttüğü tartışma; Kerem Altıparmak’ın İnsan Hakları Hukuku’nda hakikati bilme hakkının önemine ilişkin konuşması; Cem Kaptanoğlu’nun okulun ana teması da olan “Hakikat İyileştirir” başlığıyla yaptığı psikanalitik açıdan öznel hakikat ve bunun dinamiklerine yönelik saptamalarını içeren sunumu; Melek Göregenli’nin sosyal psikoloji bakış açısıyla hakikatin toplumsal olarak nasıl inşa edildiğine ilişkin konuşması; Zafer Gedik’in bir teorik fizikçi bakışıyla klasik fizik yaklaşımından kuantum fiziğine hakikatin nasıl bir değişim geçirdiğini aktarışı; Ulaş Bayraktar’ın, Türkiye’de cumhuriyet sonrası, göç, hemşerilik, para ve siyaset kavramları içerisinde şekillenen kent kavramına dair sunumu; Ejder Akgün Yıldırım’ın evrimsel psikiyatri çerçevesinde psikolojik hakikatin evrimi; Meram Can Saka’nın günümüz egemen psikiyatri anlayışını eleştirel bir yaklaşım ile irdelediği sunumu; Burhanettin Kaya’nın bilişsel hakikatin gerçek ile kurgu arasındaki diyalektik devinimi, Ayşe Devrim Başterzi’nin Otto Dix adlı ressamın çalışmalarından yola çıkarak savaş ve hakikati tartıştığı; Mehmet Yumru’nun Salvador Dali’nin yaşam öyküsü ve eserleri üzerinden gerçeklik ve gerçeküstülük arasındaki etkileşimi ele aldığı; Halis Ulaş’ın Marina Abromoviç’in hakikat arayışını gözden geçirdiği ve son olarak Neşe Direk’in bilimsel araştırmalardaki istatistiksel yöntemlerin yanlış, hatalı ya da kötüye kullanımını irdelediği sunumları ile Çağlayan Sevinçer’in kısa, kukla tiyatro gösterisi takibe değerdi.
Aşağıda yer alan, birkaç konuşmadan özet notlar bütünü aktarmaya yetmeyecek olsa da, gerçeklik, doğruluk, kanaat ve hakikatler üzerine dinleyenlerde önemli izler bırakan, yararlı bir programdı.
Mehmet Yumru, Psikiyatrist, Özel Terapi Tıp Merkezi, Antalya
“Modern zamanın en önemli hakikati devletin kendisi haline geldi”
Ahmet Murat Aytaç (Siyaset Bilimi): Hakikati kelime anlamlarından olan “veritas” yani doğruluk meselesi olarak ele aldığımızda bilgi ile ilgili bir mesele olduğunu görüyoruz; tersinden söylersek hakikat yanlış olmayan bilgidir…
Modern zamanın en önemli hakikati devletin kendisi haline geldi. Bireyler için geçerli olmayan, bütünün temsilcileri için geçerli olan bir ahlak biçimi egemen olmaya başladı.
Yalan söylemek kötüdür ancak siyasetçi yalan söyleyebiliyor; kitlelerin iyiliği için deniyor.
Evrensel olduğunu düşündüğümüz hakikatler var. Dünyanın güneş etrafında döndüğü hakikati gibi. Modern dünyada birilerinin siyasi çıkarlarına zarar veriyor olsaydı, bu doğrulara da itiraz edenler çıkardı, çıkıyor da...
“Platon’un Aristoteles’in derdi neyse bugün bizim derdimiz de o”
Nilgün Toker (Felsefe): Hakikat zorunlu olarak geneldir. Onun hakikati bunun hakikati dediğimizde ortada hakikat yoktur. Platon’un Aristoteles’in derdi neyse bugün bizim derdimiz de o. ‘Yaşamı düzenleyecek herkes için geçerli ilke nedir ‘in yanıtı için hakikati sormuşlardır…
Bugün ortak referansların kaybolduğu bir dünya krizi yaşıyoruz.
Hakikat, görünüşün altındaki gerçeklik hakkında bir görüş birliğinin sağlanması, yani bilgidir. O yüzden kelimeler kıymetlidir. Diğerine konuşamayan bir algı, aktarılamayan hiçbir şey hakikat iddiası taşıyamaz.
Ortak yaşadığımızı varsaydığımız herkesle yok edici ilişkiyi ortadan kaldırmanın tek yolu ‘herkesin hakikati kendine’ demek değil, ‘herkesin hakikati’ olan bir eylem peşinde olmaktır. Ortaklık iddiasından vazgeçtiğimiz her yerde yalanın tahakkümüne maruz kalırız.
“Hakikatin peşinde koşmak yara aldı, bu hepimizi zalimleştiriyor”
Cem Terzi (Genel Cerrahi Uzmanı, Aktivist): Yüzyıllardır özneler, aktörler değişse de zalimleşme ve karşılıklı zalimlik yapma halimiz değişmiyor. Öyleyse ‘neden zalimiz’i konuşmak gerek.
Neden değerlerimiz, görüşlerimiz birbirinden bu kadar uzaklaştı? Bunun hakikate değer vermeme ile ilgisi var. Ne en yukarıdakilerde, ne de yatay düzlemde hakikate değer verme olmadığını görüyoruz. Bu durumda hakikatin peşinde koşmak yara alıyor. Bunun hepimizi zalimleştirdiğini düşünüyorum ve bu ilişki, bu ülkenin tarihinde bulunuyor. Hiçbir zaman tarihinizdeki hakikatlerle yüzleşmedik, buna niyet etmedik. Hakikatten bağımsız bir geleceği sürekli kılacağını düşünen bir toplum oldukça, adaletten de uzaklaşılır. Öteki için de adaletin eşitliğin peşinde koşmaz olunuyor.
“Kadınlar gücünü ve sözünü yükselttikçe, yazdıkça bunlar hakikate dönüşecek”
Senem Timuroğlu (Edebiyat): Kadın genelde aklın ve rasyonelliğin dışında tutulan bir cins olmuştu, kölelerle birlikte. 19. yüzyıla kadar kadını bu alanın dışında bıraktılar. Halen simgesel düzende bu böyle.
Şu anda edebiyatta erkek yazarın dili sorgulanmaya, yeni bir dil kurulmaya başladı. Bu sakatlanmış, erkek tahayyülünde simge olarak yer alan kadın -ki bu şiddet döngüsünün altında da bence bu var- haklarını istemeye başladıkça, bunları sözle dile getirdikçe, hakikati sarsmaya başlayacağını düşünüyorum çünkü hepsi birbirine dönüşüyor ve birbirini etkiliyor. Kadınların gücünü yükseltmesi ile edebiyat ve felsefede yükselen kadın sesinin, siyaseti de etkileyeceğini ve giderek bunun artacağını düşünüyorum. Edebiyatta kadınlar daha çok yazdıkça, bunların hakikat olarak dönüşme imkânı yükselecek…
‘Hibeş’in hakikatle ilgisi
Hakikatı konu edinen Kış Okulu’nda zihinsel bir şölen yaşandı demiştim ama bunun fiziksel yanı da var. Gelenek olduğu üzere yapılan gala gecesinde, organizasyon ekibinden Nezihe Yumru’nun annesinin yaptığı, Antalya’nın ünlü hibeş mezesi ve diğer ev yapımı yemekler ile sanatçı Tolga Çandar’ın verdiği konser, “Hakikat şaraptadır” diyen Kierkegaard’ı da anarak, “Hakikat, doymuş bir bedendedir” deme ihtiyacı doğurdu. (AT/HK)
* Etkinliğe dair ayrıntılı bilgi için tıklayın.
* Manşet fotoğrafı: Özyeğin Üniversitesi'nden Senem Timuroğlu'nun sunumu.