başbakan r. tayyip erdoğan istanbul'da bir özel hastanenin açılış töreninde "her şeyden önce 'insan' kavramını önemsiyoruz. önce 'insan' diyoruz sonra 'devlet' diyoruz. insan olmasa devlet de olmaz. türkiye'nin sosyal devlet özelliğine çok önem veriyoruz. vatandaşa en kaliteli sağlık hizmetini sunamayan devlet görevini hakkıyla yerine getiremiyor demektir. halkı çile çekiyorsa devlet de çile çekecek" demiş.(1)
herkesin kabul edeceği "doğru" sözler bunlar.
oysa gerçekler öyle değil! işte bir tanesi:
"löseminin tekrarlamasını önleyen ilaç türkiye'de dört aydır bulunamıyor"(2)
milliyet gazetesinin, anadolu ajansı kaynaklı bu haberinden; fiyatı "9 tl" olan ve dışarıdan ithal edilen söz konusu ilacın sgk ödemesi kapsamı dışına çıkarıldığını ve stokların bitmesi nedeniyle hastaların ilaca ulaşmadığını ve bir karaborsa oluştuğunu öğreniyoruz.
lösemili çocuklar vakfı yetkilileri de bu ilacın löseminin tekrarlanmasını önlediğini, uzun zamandır temin edilemediğini, hastaların tedavilerinin bu yüzden ciddi boyutta etkilediğini belirtiyor.
bu çelişkinin iki açıklaması olabilir:
ya birileri başbakan'a "içeriden" muhalefet ediyor..
ya da idarenin en üst yetkili ve sorumlusu olarak, onun yaptıklarıyla söyledikleri birbirinden farklı.
düşük de olsa bir üçüncü olasılık sayın başbakanın "sağlığa hak temelli yaklaşım" konusunda yeterince bilgili olmaması olabilir.
sağlık hizmeti bilindiği üzere yalnızca hastalıklar ve onların tanısı, tedavisinden ibaret değildir.
hastane yaptırmak, aynı konuşmasında belirttiği gibi çeşitli tetkik yöntemlerini sağlayan cihazların sayısını çoğaltmak tüm vatandaşların "sağlıklı" olmasını sağlamaz.
burada bunları tüm ayrıntılarıyla anlatmak çok olanaklı değil!
ama eğer bu "bir politika ve bilinçli tercih" değilse ve gerçekten böyle bir bilgilenme eksikliği varsa bunun ivedilikle tamamlanması gerekir.
bu yaklaşımın doğruluğunu ve gerekliliğini her fırsatta yineleyen birisi olarak bunları sayın başbakana da anlatmaktan çekinmem. ama buna gerek kalmadan bu konuda aydınlatabileceğine de eminim.
hak temelli yaklaşımın gereği
sağlığa hak temelli yaklaşım diğer tüm hak alanlarında olduğu gibi, hakları kullanacak olanlara yönelik olarak, hakları düzenleyenlerin "üç temel sorumluluğu ve ödevi olduğunu" kabul eder.
bunların ilki o hakka dokunmamaktır.
söz konusu lösemi ilacı örneğinde bunun anlamı "o ilaca erişim ve yararlanma" hakkının kabulü ve bu hakka dokunmamaktır.
daha açık bir deyişle, ilaçla ondan yararlanacak olanın arasında her durumda, herhangi bir "engel" olmaksızın buluşmalarının sağlanmasıdır. kimse lösemi olmayı istemez ya da tedavi olamadığı için "ölümü" kabullenmez.
dolayısıyla ona erişim ve yararlanma hakkı her durumda fiilen var olmalıdır.
bu noktada ilacın üretim maliyeti ya da piyasa değerinin hiçbir önemi olmamalıdır. her ilaçta olduğu gibi onun "kullanım değeri" yaşamayı sağlaması nedeniyle "yaşama hakkını tamamlayan, bütünleyecek" kadar büyüktür.
hasta sayısı, olası kullanılacak ilaç miktarı belirlidir; sayın başbakanın dediği gibi eğer "insan devletten önce" geliyorsa bunu gerçekleştirmek de devletin bir görevidir.
ikinci sorumluluk ve ödev bu hakka başkalarının dokunmasını önlemek ve hakkın kullanımını engellemesine izin vermemektir.
yine örneğe dönersek, ilacın fiyatının, dolayısıyla kârlılığının düşüklüğü nedeniyle onu ithal edecek şirketlerin bunu yapmaması ve/veya sgk'nın (nedeni nedir bilmiyoruz!) ödeme kapsamından çıkarması söz konusu "erişim ve yararlanma hakkına" dokunması anlamına gelir ve "hakkın ihlâline" yol açar.
icra organının onların bunu yapmalarını önlemesi, engelleri kaldırarak, "dokundurmaması" gerekir.
sağlama, yerine getirme görevi
sağlık alanında üçüncü ve belki de ilk ikisinden çok daha önemli sorumluluk ve görev ise bu hakkın gereğinin yerine getirilmesidir.
başbakan aynı konuşmasında buna da vurgu yapmaktadır. eğer uzmanlar bu ilacın kullanılması, bu hastalar için "yaşamsaldır" saptamasını yapmışlarsa, söz konusu ilacın, ayrımsız bir şekilde, tüm gereksinenlere, hem de hiçbir ön koşul ileri sürülmeden sağlanması, eğer kimse bunu yapmıyorsa devletin görev ve sorumluluğunu gereğidir.
bu doğru tutum başbakan erdoğan'ın kabul ve tarif ettiği "sosyal devlet" olmanın zorunlu sonucudur.
ssk'nın ilaç fabrikalarının bile kapatıldığı bir dönemde nasıl yaparlar bilmiyorum ama devlet bu ilacı gerekirse "üretmeli", her türlü yolu kullanarak gereksinen herkesin erişim ve yararlanmasına sunmalıdır.
yapılan hastaneler, onların donatılmış olması, tanı sistemlerinin sayıca ve nitelikçe geliştirilmesi bu ilaca erişim ve yararlanma hakkının sağlanamıyor olması için bir gerekçe olamaz.
tabii bu noktada şu ana kadar bu ilacın yokluğu nedeniyle mağdur olmuş, bir biçimde fiziksel ya da ruhsal olarak zarara uğramış birileri varsa, onların bu mağduriyetlerinin de gerekirse devlet tarafından tazmin edilmesi de gerekir.
"dezavantajlı gruplar" dahil...
hak temelli yaklaşım üstelik tüm bunların; her yerde, her durumda, en zor durumda olanlar, en çok ve en sık gereksinim duyanlar, en yoksullar, en güçsüzler, en uzakta olanlar, kısacası en dezavantajlı gruplar dahil gereksinen ve hakkın muhatabı olan herkes için var ve geçerli olmasını gerektirir.
ayrıca söz konusu haktan yararlanmak için her hangi bir "şart"ın yerine getirilmesi de söz konusu olmamalıdır. devlet şu anda geçerli mevzuata göre "kanser ilaçlarında katkı payını bile kaldırmış" iken böyle bir yaşamsal ilaç için hastalara "ceplerinden para ödemelerini" dayatmak, her şeyden önce kendi koyduğu kurala uymamak anlamına gelir ki, bu da en başta "devlet olma ciddiyeti" ile bağdaşmaz.
insan haklarına saygılı ve onu önceleyen bir devlette, idari erki kullanan tüm yetkili ve sorumluların eylem ve uygulamalarıyla, denetim ve değerlendirmesinde "hak temelli yaklaşım" temel alınmalıdır. (ms/hk)
(1) "dershaneler seneye kaldırılacak"(6.10.2012)
(2) "löseminin tekrarlamasını önleyen ilaç türkiye'de 4 aydır bulunamıyor" (8.10.2012)