Son dönemde özellikle Boğaziçi eylemleri ile birlikte Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) kredi ve burslarının kesilmesi bir sindirme mekanizması olarak karşımıza oldukça sık çıkmaya başladı.
Önce gözaltına alınan öğrenciler ile ilgili Emniyet, Kredi Yurtlar Kurumu’na (KYK) yazı gönderiyor. KYK da bu yazıyı gerekçe göstererek öğrencinin her türlü maddi yardımını süresiz olarak kesiyor. Hak ihlallerinin ciddi boyutlara ulaştığı ve AİHM’de dava rekortmeni Türkiye’de bu tip durumlar kanıksansa da içerisinde oldukça büyük boyutlarda hukuksuzluklar ve hak ihlalleri içeriyor.
Birçok açıdan hukuki ihlaller bulsak da sanıyorum en bariz olanı KYK’nin yönetmeliğini ihlal etmesidir. Yönetmeliğe göre kredi ve burs ancak ve ancak bir öğrencinin kesinleşmiş cezası varsa ve nihai olarak bu ceza kesinleştiyse kesilebilir. Oysa KYK, gözaltına alınan her öğrencinin maddi yardımını kesiyor. Bu açık bir şekilde hukuki bir ihlaldir ancak buna rağmen mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurmaya itiraz ediliyor ve bölge mahkemesi bu yürütmeyi durdurmayı iptal edebiliyor. Bunun sonucunda da mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdiği için KYK’nin ödediği ve öğrencinin hakkı olan kredi/burs öğrenciden geri isteniyor. Elbette sonunda burs ve kredi geri bağlanıyor ancak öğrenci yaklaşık bir yıl boyunca burssuz kalıyor. Bu da bir sindirme mekanizması olarak ayrıca karşımıza çıkıyor.
Hak ihlallerine gelecek olursak da KYK kesintileri çok ciddi birçok hak ihlaline yol açıyor. Hak ihlali derken de bunu hukuki ihlallerden ayırmamak gerekir çünkü insan hakları kanunlarca korunur ve ayrıca anayasanın 90. Maddesi Türkiye’yi imzaladığı bütün uluslararası anlaşmalara bağlı olmakla zorunlu tutar. Yani uluslararası anlaşmaların ihlali de kanunun ihlalidir. Bu noktada KYK kesintileriyle devlet çok ciddi suçlar işliyor. Her şeyden önce herhangi bir yargılama ve cezalandırma olmadan ceza almış konumuna getirilmesi o öğrencinin adil yargılanma hakkını hiçe saymaktır. Bu hiçe sayış anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ihlalidir. Anayasanın 36. Maddesi ve AİHS’nin 6. Maddesi özetle ‘birey bir iddia ve savunma ile adilce yargılanma hakkına sahiptir’ der. Oysa KYK’nın yaptığı kesintilerde hiçbir yargılama yapılmamaktadır. Soruşturma bir cezalandırmaya dönüşemez ancak KYK, emniyetin yolladığı belgeyi, soruşturma sürecini gerekçe göstererek cezai yaptırım uygulamaktadır. Bu da adil yargılama hakkının açık bir ihlalidir kanımca.
Öte yandan bir kişinin protesto hakkını kullandığı için gözaltına alınması halihazırda hak ihlaliyken, bu gözaltı sebebiyle cezai yaptırıma maruz kalması, hak ihlalini katmerli hale getiriyor. Protesto hakkını ise tek başına değil de ifade özgürlüğü ile içi içe ele almak gerekir. Nitekim AİHS’nin 10. Maddesi protesto hakkını ifade özgürlüğü ile iç içe maddeleştirmiştir. Anayasada ise 26. Madde ifade özgürlüğünü düzenlerken 34. Madde protesto hakkını düzenlemektedir. Bu noktada bir kişinin protesto hakkını kullandığı sırada gözaltına alınması ihlali hem anayasa ihlali hem de AİHS’nin ihlalidir. Bununla birlikte haksız yere gözaltına alındığı için KYK’nın maddi desteği kesmesi yine aynı hakların katmerli ihlalidir.
Bir sindirme mekanizması haline gelen KYK kesintileri bu şekliyle ciddi bir ihlal olarak karşımızda duruyor. İlk zamanlarda belli başlı eylemlerde kesintiler yapılırken günümüzde her eylemde gözaltına alınan öğrencilerin var ise KYK destekleri kesiliyor. Hatta kesilip geri bağlanan öğrencilerin desteklerinin tekrar kesildiği örnekler var. Bittabi hukuk doktoru değilim, hata yapmışsam af ola ancak amacım hukuki bir değerlendirme yapmak değil herkesi bunun karşısında olmaya teşvik etmek. Umudum, daha çok hukukçunun hem akademik hem toplumsal olarak bu konuya daha çok parmak basmasıdır. Hak ihlalleri her yerdeyken susmak ihlal etmek kadar etik açıdan sorunludur.
Susmayınız, göz yummayınız; öğrencilerin yapılan bu hukuksuzluklar, hak ihlalleri karşısında dayanışmaya ihtiyacı var. Dayanışmayla… (TG/AS)