Melezliğe Övgü
Türkiye'de son günlerin hiç kuşkusuz en çok tartışılan konusu, "demokratik açılım". Başlangıçta "Kürt açılımı" olarak nitelendirilen, ancak daha sonra Türkiye'deki sorunun temelinde daha esaslı bir meselenin (yani "demokrasi eksikliği"nin) yattığının kabul edilmesiyle "demokratik açılım" olarak tanımlanan bu arayışın tek bir cümleyle özetlenmesi mümkün gözüküyor: Çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya sahip olan Türkiye gibi bir ülkenin, "insan hakları çerçevesinde toplumsal istikrara kavuşturulması".
Bu ise, yine tek cümleyle söylemek gerekirse, "kültürlerarası iletişim ve bir arada yaşama yol ve yöntemlerinin bulunmasını" gerektiriyor. İşte, kısa süre önce yayınlanan bir kitap, tam da bu konuyu ele alan, dikkat çekici bir çalışma: "Melezliğe Övgü". Ayrıntı Yayınları tarafından Türkçe'ye kazandırılan kitap, Fransız akademisyen Michel Bourse'un imzasını taşıyor.
İçeriğinin anlam, önem ve kalitesi nedeniyle bu hafta tanıtacağımız tek eser olan "Melezliğe Övgü", yukarıda belirttiğim gibi, Türkiye'de son günlerde çokça konuşulan "demokratik açılım" tartışmalarına ışık tutabilecek, değerli bir çalışma. 2001-2004 yılları arasında Balkanlar'da yaşayan ve Makedonya'daki kültürel çeşitlilik ve kültürlerarası iletişim üzerine çalışmalarda bulunan yazar, "Melezliğe Övgü"de, çok kültürlü bir toplumda çoğunluk-azınlık iletişiminin nasıl kurulabileceği, kültürlerarası diyaloğun ve alışverişin nasıl gerçekleştirilebileceği ve böylece daha istikrarlı bir demokratik toplumun nasıl oluşturulabileceği üzerine değerlendirmelerde bulunuyor. Üstelik, yazarın belli bir süre Türkiye'de yaşadığını da hatırlatalım. Dolayısıyla, Türkiye'yi yakından tanıyan biri tarafından kaleme alınmış olması, kitaba Türkiyeli okuyucu için ayrı bir önem kazandırıyor.
Gerek adı gerekse de içeriğiyle dikkat çeken eser, üç bölüm çerçevesinde kurgulanmış:
- Kültür: "Kültür" Teriminin Farklı Kullanımlarıyla Tanımlama Denemesi ve Kavramın Tarihi
- Özdeşlik ve Başkalık
- Toplulukçuluk Olgusunun Oluşumu ve İletişim - Kültürlerarası Bir Pedagoji
Yazar, melez kavramının anlamına ve bu kavramın (yani melezliğin) demokratik bir toplumun oluşturulmasındaki önemine vurgu yaparak kitaba başlıyor:
"'Melez' sözcüğü, bilindiği gibi, genellikle açıkça belirgin etnik ayrımdan doğan çocukları tanımlamaktadır. Ama melezlik aynı zamanda kültürel bir durum olarak, bazı toplumsal ya da ailevi ortamlara, kültürel alışveriş ve yolculuk deneyimine bağlı bir zihniyet evreni olarak tanımlanabilir. Gerçekten de melezlik, kimliklerin 'patchwork'üne götürür: Her kültür, karışımdan, melezlikten, alışverişten ibarettir (...) Dünyayı oluşturan çeşitli halklar yalnızca dövüşmezler; karşılaşırlar, karışırlar, alışverişte bulunurlar, birbirlerini ifade ederler. Melezlik, çoksesli bir dünya bakışını teşvik etmekte ve böylece bir kültürün dokunduğu çok sayıda lifi hissedilir kılmaktadır. Bunu yaparken de, içimizdeki melezi bize hatırlatarak, hudutlar ötesi düşünebilmeyi teşvik etmektedir."
Bu satırların, uzun bir süredir yaşadığımız ve halen yaşamakta olduğumuz, bıktırıcı siyasal ve toplumsal sorunların çözümünde ne kadar önemli olduğunu açıklamaya herhalde gerek yok.
Yazar, kitabında, kültürlerarası iletişime giden yolun hangi evrelerden geçtiğini de betimliyor:
"Kültürlerarası (...) iletişime varmadan önce aşılması gereken birçok evre vardır. Bu evreler şunlar olabilir ve bizce kültürlerarası bir buluşmanın oluşum planının tüm hazırlığını bunlar yönetmelidir:
Birinci evre: Burada, yan yana olmak. İletişime yol açabilecek ama 'kendi başına' iletişim durumu oluşturmayan asgari bir koşuldur bu. Yine de, bu koşul olmadan kültürlerarası etkileşim olamaz. Burada, kendinden farklı bir başkasının yanında olmanın bilinçli ve açıkça bildirilmesi iradesi vazgeçilmez bir gerekliliktir.
İkinci evre: Burada, ortak bir hedefin ya da ortak projelerin etrafında birlikte olmak ve -eğer mümkünse- önceden oluşmuş bir grubun içinde olmak. (...) Bütün bu ortak eylemler birlikte ortak bir dünya inşa etmeyi sağlayabilir. (...)
Üçüncü evre: Birbirleriyle geçici olarak ilişkide olan herkes için anlamlı olan bir gerçekliği inşa etmek."
Böylece, yazarın altını çizdiği bu evreler dikkate alındığı taktirde, Türkiye'deki siyasal ve toplumsal sorunların çözümü için bu evreler temelinde belli bir yol haritası çıkarmak ve somut öneriler geliştirmek mümkün gözüküyor.
Nihayet, yazar, kültürlerarası bir buluşma, etkileşim ve alışverişin gerekliliklerini özetliyor:
"(...) Kültürlerarası bir buluşmanın birçok gerekliliği vardır:
- "Ortak" mevcudiyet.
- (...) ortak hedeflere ve/veya ortak projelere -asgari bile olsa- sahip bir gruba geçici bile olsa mensup olma duygusu.
- Ötekinin yaşanmışlıkları, kültürel göndergeleri ya da basitçe bedensel tutumları dolayısıyla kabul ettiği -ama eleştiriyi dışlamayan- olumlu bir imge."
Dolayısıyla, yazarın da belirttiği gibi, kültürlerarası iletişimin, yani tam anlamıyla demokratik bir toplumun gerçekten oluşturulabilmesi için, bu unsurlardan yola çıkarak temel ilkelere ilişkin bazı sonuçlara ulaşmak ve demokratik bir yapıyı bu ilkeler ekseninde kurgulamanın yollarını aramak gerekiyor.
Akıcı bir dille yazılmış ve anlaşılır bir dille Türkçe'ye çevrilmiş olan kitapta, bir "seçmeli bibliyografya"nın yer aldığını da belirtelim.
Özetle, "Melezliğe Övgü", sadece sosyal bilimciler, politika yapıcılar ve karar vericiler tarafından değil, ama aynı zamanda bütün yurttaşlar tarafından okunması, üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken bir eser.
Melezliğe Övgü, Michel Bourse, Ayrıntı Yay., 2009, 292 sf. (ECG/TK)