Küresel Parlama Noktaları
Bu hafta tanıtacağımız ilk eser, kısa bir süre önce Yordam Kitap'tan çıkan hacimli bir derleme: Küresel Parlama Noktaları. Günümüz dünyasında neoliberal dalgaya ve kapitalist yayılmacılığa karşı ortaya çıkan tepkileri ele alan derleme, Leo Panitch ve Colin Leys tarafından hazırlanmış. Orijinali "Socialist Register" tarafından yayınlanan çalışma, son yıllarda bu alanda yazılan en çarpıcı ve derinlikli makalelerden güzel bir seçki sunuyor.
Ortadoğu ve Latin Amerika'dan Kuzey Amerika ve Doğu Avrupa'ya kadar geniş bir coğrafyada karşımıza çıkan siyasal ve toplumsal hareketleri, sosyalist ve daha genel olarak "sistem muhalifi" bir perspektiften ele alan derleme, her biri özenle okunması gereken, bu alandaki başka çalışmalara gönderme yapan dipnotlarla dolu, analiz-yoğun makalelerden oluşuyor.
Bu makalelerden sadece birkaçının başlıklarını belirtmek bile kitabın çok-yönlülüğü konusunda bir fikir vermek için yeterli olabilir:
- Günümüzde Din ve Siyaset: Marksist Bir Bakış / Gilbert Achcar
- Irak'ı Anlamak / Sabah Alnasseri
- Latin Amerika'da Dönüşüm Olanakları / William I. Robinson
- Tek İstediğimiz Toprak: Bolivya'da Toprak Reformu / Wes Enzinna
- Arjantin'de 'Demokratik' Neoliberalizmin Çelişkileri: 'Aşağıdan' Yeni Bir Siyaset Olanağı / Emilia Castorina
- Karşıdevrime Karşı Karşıdevrim: Günümüzde Doğu Avrupa / G. M. Tamás
- İmparatorluğun Hasat Zamanı: ABD'de Göçmen İşçilerin Mücadelesi / Kim Moody
Bu bağlamda, "Emperyalizme ve Neoliberalizme Karşı Tepkiler" altbaşlığını taşıyan derlemenin iddiasını Panitch ve Leys'in önsözünden okuyalım:
"Günümüzün hareket ve fikirlerini sosyalist bir bakış açısıyla yerli yerine oturtmayı amaçlayan herhangi bir girişim altından kalkılması zor bir görev haline gelmiştir. Her şeye karşın, neoliberal karşıdevrimin başlamasından otuz, ABD emperyalizminin yeniden varlığını açıkça hissettirmesinden yaklaşık on yıl sonra, bu zorlu görevi üstlenmek gerekiyor ve (...) elinizde tuttuğunuz [kitapta] bunu yapmaya çalışıyoruz."
Kitabın, bu iddiasını büyük ölçüde gerçekleştirdiği teslim edilmeli. Üstelik, kitapta, yeni "muhalif" hareketlerin nasıl parlayabileceğine ve parlatılabileceğine ilişkin çok önemli saptamaların da yer aldığı görülüyor. Tıpkı Asef Bayat'ın, İslamcı hareket içerisindeki emperyalizm-karşıtı damarı tartıştığı ve mutlaka okunması gereken "İslamcılık ve İmparatorluk: İslamcı Emperyalizm Karşıtlığının Aykırı Doğası" başlıklı makalesinde, heyecan verici bir biçimde dile getirdiği gibi:
"Basit bir demagojinin ya da iradeciliğin ötesinde, anlamlı bir emperyalizm karşıtlığı, adalet, kapsayıcı olma ve insan onuru gibi evrensel ülkülere dayanan bir hegemonya kurmakla ilişkilidir. Bu ise hedefler konusunda açık olmayı, açık kalpliliği ve en önemlisi de kendine güven duygusunu gerektirir. Güçlüklere göğüs germeyi göze alarak, sabırla ve titizlikle yürütülecek bir strateji çerçevesinde, yeni emperyalizmin buyruklarına direnme mücadelesinde büyük insanlığın kalbini ve aklını kazanmakla ilgilidir bu. Yalnızca yabancı ülkelerin, emperyalist güçlerin tahakkümünden değil (...) ülke içindeki (...) tahakkümden de kurtulmak için mücadele ülküsüyle mücadeleye katılacak, çeşitli ulus, din ve toplumsal cinsiyetlerden insanlarla birlikte ve bu insanlar için küresel bir platform oluşturma sürecinin önünü açmak, gerekli bağlantıları oluşturmak, müzakere etmek, böyle bir platformu geliştirmek anlamına gelir. Bu, yerelciliğin, dışlayıcılığın, otoriteryanizmin ve yabancı düşmanlığının aşılmasını gerektirir."
Nihayet, kitapta yer alan ve "İslami Etik ve Günümüzde Türkiye Kapitalizminin Ruhu" başlıklı ve Yıldız Atasoy imzalı makalenin, günümüz Türkiye'sindeki İslami hareketin dönüşümünü anlama yolunda çok önemli ipuçları sunabileceğini belirtelim.
Özetle, "Küresel Parlama Noktaları - Emperyalizme ve Neoliberalizme Karşı Tepkiler", kıtalar ve ülkeler boyunca ortaya konulan siyasal-toplumsal muhalefet ve direnişin sadece tepkisel boyutunun kavranılması için değil, ama aynı zamanda 'pozitif' etki boyutuna nasıl sahip kılınabileceğinin anlaşılabilmesi için de, mutlaka yararlanılması gereken bir eser.
Küresel Parlama Noktaları - Emperyalizme ve Neoliberalizme Karşı Tepkiler, Leo Panitch / Colin Leys (haz.), Yordam Kitap, 2009, 366 sf.
Buy.ology
Bu hafta tanıtacağımız ikinci eser, nisanda Optimist Yayınları'ndan çıkan, belgesel tadında bir kitap: Buy.ology. "Satın Almaya Dair Bildiğimiz Her Şey Neden Yanlış?" altbaşlığını taşıyan, Martin Lindstrom imzalı kitap, tam da bu sorunun yanıtını vermeye çalışıyor.
Hemen belirtelim ki, kapitalist bir ekonomide satın alma davranışının sadece ihtiyaçlarla ya da basitçe reklam ve pazarlamayla ilgili olduğunu düşünüyorsanız, bildiğiniz pek çok şeyin yanlışlığını şimdiden kabul etseniz iyi olur. Zira Lindstrom, bilimsel çalışmalar üzerinden, satın alma davranışının hiç de basit bir reklam ve pazarlama işi olmadığını gösteriyor.
Gerçekten de, kitabı okurken, kapitalizmin, tüketim davranışlarını güdülemede bilince dayalı etmenlerin yanı sıra bilinçaltı süreçleri de fazlasıyla kullanabildiğini öğreniyoruz.
Üstelik, hikaye burada bitmiyor. Kapitalizmin, yine tüketici davranışını güdülemede ve tahrik etmede, ritüellerden ve batıl inançlardan, "marka" algısı oluşturmaya ve "ürün yerleştirme"ye kadar uzanan bir dizi karmaşık unsurdan faydalanabildiğini de, kitap sayesinde görebiliyoruz.
Böylece Lindstrom, özetle, pazarlama ve tüketim stratejilerinin arkasında geniş kapsamlı ve karmaşık güdülenme süreçlerinin yattığını savunuyor. Yazarın bu tezi desteklemek için başvurduğu bilimsel çalışmalar ise nöropsikolojik deneylerden ve MR çekimlerinden (nörogörüntüleme) oluşuyor.
Yani yazar, belli ürünleri tercih eden bireylerin bu ürünleri gördükleri sırada beyinlerinde oluşan hareketlerin gözlenmesiyle, ve bu sayede, bir ürünü tercih etme davranışımızın arkasında yatabilecek güdülerin keşfedilmesiyle, pazarlamanın yepyeni ve çok güçlü bir silaha kavuştuğunu, bilim ile pazarlamanın ortaklığının artık kurulduğunu göstermiş oluyor (bu ortaklığın yıkıcı ya da en azından "manipülatif" sonuçlara yol açabilecek tehlikeler taşıdığını düşünmek, dolayısıyla bu "şeytani" ortaklıktan ürkmemek elde değil). Tam da bu noktada, kitabın adındaki "ology" [-çalışması, -bilimi] eki anlam kazanıyor: "Biology"den [yaşam-bilimi, bioloji] esinle: "Buyology" [satın alma bilimi].
Dolayısıyla, kitabın sadece reklamcılar ve medya çalışanları tarafından değil, bütün tüketiciler ve özellikle de insan hakları aktivistleri tarafından da mutlaka okunması gerektiği açık.
Öte yandan, konuşma diliyle ve akıcı bir üslupla kaleme alınan ve meseleyi pek çok bilimsel deney üzerinden inceleyen kitabın, televizyonda güzel bir belgesel izleme tadı verdiğini tekrar hatırlatalım. Nihayet, kitabın, nitelikli ve açıklamalı bir kaynakçanın yanı sıra, İnternet siteleri içeren notlarla da zenginleştirildiğini belirtelim.
Özetle, "Buy.ology - Satın Almaya Dair Bildiğimiz Her Şey Neden Yanlış?", belgesel tadında okunabilen, keyifli olduğu kadar düşündürücü de olabilen, tam bir yaz kitabı.
Buy.ology - Satın Almaya Dair Bildiğimiz Her Şey Neden Yanlış?, Martin Lindstrom, Optimist Yayınları, 2009, 216 sf.
Vahşet Sergisi
Bu hafta tanıtacağımız son kitap, Ayrıntı Yayınları'ndan okuyucuyla buluşan, vurucu bir eser: Vahşet Sergisi. J. G. Ballard'ın kaleminden çıkan kitap, klasik olay örgüsü ve akışından sıkılan okuyucuların ilgisini çekebilecek bir roman niteliği taşıyor.
Roman, yazarın belirttiği gibi, kısa parçalardan oluşan hikâyeler üzerine kurulmuş. Ancak bu hikâyeler doğrusal bir çizgiyle birbirlerine bağlanmadıkları gibi, sabit ve tutarlı karakterler de içermiyor. Romanın anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilen bu yöntem karşısında Ballard'ın önerdiği çözümü ise kendi kaleminden okuyalım:
"Vahşet Sergisi'nin alışılmadık anlatı yapısı karşısında gözleri korkan okurlar (...) farklı bir yöntem deneyebilirler. Geleneksel romanda alışılageldiği gibi, okumaya sırayla her bölümün başından başlamak yerine, bir paragraf gözünüze çarpıncaya dek sayfaları çevirin. Oradaki düşünce ya da imgeler ilginizi çekerse etrafındaki paragrafları tarayıp, merak uyandırıcı görünen herhangi bir düşünce ya da imge arayın. Umuyorum ki çok geçmeden sis dağılacak, temeldeki anlatı kendini ele verecektir. Doğrusunu isterseniz, bu yöntemle kitabı yazıldığı şekilde okumuş olacaksınız."
Bu ifadeden, yazarın kendisinin de, okuyucu gibi, bu tür bir 'çılgınlığı' bilinçli olarak arzuladığı sonucunu çıkarmak mümkün.
Yine de, kitabın dünyadaki sosyokültürel "başkaldırı"nın doruk noktasına ulaştığı yarı kaotik 60'lı yılları konu edinmesinin de bu sonuçta bir nedeni olmalı. Ama artık, kitabı okurken, tam da burada, yazarın etkisine kapılarak, kendi cümlelerimin de tuhaflaştığını..."aman" diyorum. Ve burada duruyorum.
Özetle, "Vahşet Sergisi", özellikle "aman" dilemeyenler için, heyecan verici bir deneyim sunabilir.
Vahşet Sergisi, J. G. Ballard, Ayrıntı Yayınları, 2009, 208 sf. (ECG/TK)