Diyarbakır kitap fuarının düzenleyici partneri olmaktan dört yıl önce çekilmişti Tüyap. Zaman dilimi içinde Ev sahibi Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası elbette kendi seçeneğini oluşturdu.
Geçtiğimiz yıl (2023) gayet geniş katılımlı ve hemen her katılımcı yayınevinin de mutlu ayrıldığı bir fuar da yaptı Eylül fuarcılık ile Diyarbakır TSO. Bu yıl eski partner ve geçmişte de gayet başarılı 7 kitap fuarı yapmış olan TÜYAP’la yürümeye karar verdi ve gayet de iyi yaptı Ticaret ve Sanayi Odası.
Diyarbakır kitap fuarının 2024 programına bakıyorum. Bugün (30 kasım) başlayıp 8 Aralık akşamı bitecek olan dokuz günlük fuarın hayli zengin bir profili söz konusu; hem katılımcı yayınevleri, hem de yazar söyleşileri ve imza günleri açısından…
Önceki kimi fuarlarda da yaptım, yine bir iki kelam etmek isterim yakın zamanda okuduğum ve ‘bunları okusanız iyi olur’ diyebileceğim bir kaç kitap hakkında.
Ercan Kesal’in Yenal Bilgici ile yaptığı farklı konu başlıkları üzerinden bir söyleşi kitabı; “İsim, Şehir, Film, Roman” kronik kitap yayınları arasında çıktı.
Ercan Kesal diğer başka ilgi alanlarının yanında iyi bir yazardır da. Tıpkı Gürsel Korat gibi “zaman”la derdi olan bir adam.
Sıradan insan teki için “geçmiş, şimdiki, gelecek” zaman deyip fiil çekimi misali değinilip geçilenin, hiç de öyle olmadığının altını bir kez daha çiziyor yeni kitabında.
“Zaman avuçlarımızdan akan kum tanelerine benzer, hazindir bu yüzden…Şimdiki zaman diye bir şey yok. Şu an geleceğin geçmişindeyiz. O yüzden hem yapıp ettiğimiz her şeyle kaimiz hem de maluluz. O bizi yaralıyor, o bizi kurban ediyor ama biz de ancak onunla var olabiliyoruz…” diyor.
İşte bu tespitin ışığında Ercan’ın kitabıyla eşzamanlı olarak okudum Rober Koptaş’ın iletişim yayınlarında çıkan çiçeği burnunda ilk kitabı “Unufak”ı.
Nerdeyse yüz yıllık bir aile hikâyesi. Harut ile Maro’nun etraflarında döneduran kökleri geldikleri kadim coğrafyalarında olsa da, büyük ölçüde İstanbul’un taşra Ermenileri romanı Unufak.
Bir de yarım kalmış hikâyeler, kan kusan nehirler, kuyulara atılmış kurbanların kemikleri ve artık acıyı ruhunda hissedebilenlerin ancak duyması muhtemel derinden gelen çığlıkları anlatan Veysi Boran’ın Everest yayınlarında çıkan “iki meltem arasında” kitabından söz etmeliyim.
“Burada her şey beklemeyi öğrenir” diye yazılı bir mezar taşı o kadar çok şeyi anlatmaya yetiyor ki! Veysi Boran sanki çok uzun yıllar evvelinden unutulmasın kayıt altında kalsın ve hep birilerine anlatılsın diye anlatılmış, sonra aktarılmış ve bir daha bir daha anlatılmış bir serencamı yazıya dökmüş.
Ha bir de yıllar evvel bir nehir anlatı misali kaleme aldığım Udi Yervant’ın büyüklerinden bu yana aile hikâyesi olan ve epeydir baskısı olmayan yeni basımı Everest’te fuara yetiştirilen “Ula fılle hoş geldin” var.
Tekrar Ercan Kesal’a dönmek gerekiyor sanki! “Zaman, geçip giden bir şey değil. Zaman ruhumuza yerleşiyor. Kendi yerini orada buluyor.”
İşte Zaman’ın ruhuyla buluşan, zamanlardan ve mekânlardan azade kimi kitapların bir kaçı üzerinden Diyarbakır kitap fuarı daveti yapmak istedim okura.
Fuar süresince Mıgırdiç Margosyan’ı, Mehmed Uzun’u, Şehr-i Amida’yı ve daha bir çok mevzuyu kitaplar üzerinden konuşacağız, bekliyoruz…
(ŞD)