İnsanın yaşadıklarını sözden yazıya taşıması, duygularını hikâye etme alışkanlığını kendini zamanda taşıma olgusunu daha kalıcı hale getirir.
Çoğalttığı anlatılar dinamik olur, yenilenmenin, yeniden üretmenin güzergâhında dallanan ve özgünleşen birçok alan ortaya çıkar.
Şiir bu alanların en önemli yolculuklarından. Sözün özüne ulaşmasında şiirin edindiği rol şairle beraber derinlik kazanır. Böylece kurgu ve gerçeğin karmaşasında şairin arayışı dilsel bir arayış olmaktan çıkar.
Günümüzde şiir, birçok yönden farklı arayışların ve eğilimlerin gelişme gösterdiği edebi bir büyü halinde ilerliyor. Şiirin büyüsü bugünkü koşullarıyla renkli, çeşitli ve özgün bir arayışa, deneyselliğe imkân tanıyor. Haliyle her yıl yüzlerce şiir kitabının basımı gerçekleşiyor.
Elbette bütününü takip etme imkânı ve fırsatı güç. Özellikle sosyal medyanın hızı takip etme güçlülüğünü zayıflatsa da mevcut ortamda hangi şairin, şiirin ön planda olduğu söyleyebilir. Bununla birlikte, şiirin özgür ve özgünlüğe, yeniye uygun koşulları, kalıcılık sağlayan veya sağlamayan birçok faktörle beraber, kitabın oluşması sürecine etki ediyor. Arayışın, deneyselliğin ürettiği çeşitlilik, renklilik, şiire değerini veriyor demekte eksiklik yaratır. Üretilen her yapıtın tartışmaya açık yanları olur, yaşar ya da yaşamaz.
Ayrıca şiir yaşıyor, yaşar. Çünkü dilin dinamizmi bunu gerektiriyor. Geçmişi anlatışı, geleceği hayal ettirmesi bunun göstergesi. Akar, güzergâhlar yaratır, yollar keşfeder, insana varır. Olmak için çağ aşar. Ancak her şiirin çağın ardına varacağı anlamına gelmiyor. Kimsenin görmediği çok şiir ve şair olur.
Bugünün şiirine dair gözlemlerden birazının gerçeği bunlar. Ayrıca, her yaşanmışlığın anlatılabilir olması söz konusu değil. Hâfızanın sahiplendiği, herhangi bir bedende yer edinen, yerleştiği bedene verdiği mutluluğun, hüznün sadece kendisi için geçerli olmayacak bir şekilde başkasında da bulunan ortak duygulara varan metinler şiirin yolculuk sekline göz kırpar. Kendi hikâyesi olanlar ve bunu anlatabilir olması sadece hâfızada değil insanların raflarında tozlanmayacak bir ize dönüşmesini arzu edilebilir bir hal alır.
İlk şiir kitabını okuyucuya emanet edenlerin heyecanını görebilir, fark edebilir ancak yaşadıkları duyguların detaylarını bilmek de zor. Özellikle okuyucunun geri dönüşleri farklı bir beklenti oluşturur. Ancak yine de şairin kendi penceresinde her şeyden önce aklının ve kalbinin ürettiği şiirleri kitap halinde masasında görmesi ayrı bir duygu.
Red Yayınları Turgay Ekinci’nin “Delirdiğim Herkeslik” adlı ilk şiir kitabını 2023’te okuyucuyla buluşturdu. Ekinci’nin şiirinde yaşadığı coğrafyanın/hayatın/dünyanın gerçekliğini düzelterek, okuyucuya varma yolunu seçmiyor.
Anlatımına baktığımızda daha ileri bir gerçeklik nasıl olabilir? Taşımak istediği her yükün sayfaya inebilmesi için abartısız ama herkesin alışkanlıklarının ne derece bir gerçeklik olduğunun farkına varmasına olanak vermeli. Çünkü olmuşları / olabilecekleri anlatmaya ancak bu kavram yetiyor.
Metinlerinde ifade ettiği gerçeğin ileri boyutunun ne olabileceğini düşünmek zorunda kalıyor okuyucu. Pürüzlü, sorunlu ve bireyi rahatsız eden olguları açık bir şekilde kullanıyor. Kimi şiirde zorunluluk hissederek kullandığı ifadelerin olduğunu hissedebiliyor. Zamanın insandan kaynaklı birçok çatlağı metinlerine sızıyor.
Kurmacadan uzaklaştıran bir yan taşıyor. Çünkü muhatap aldığı veya almadığı her şey çevresinde biçim kazanıyor. Aynı zamanı paylaştığı olgunun/olayın parçası haline gelmenin bütün koşulları süreklilik gösterince tanık olduğu zamanın içinden sesleniyor. Böylece şiirine sızan ve katlanması güç gerçeklikleri penceresinden okura bırakıyor. Ancak metinleri anlam kaybına imkân vermiyor.
Temel bazı sözcükler metinleri odağına alıyor: Birey, toplum, yoksulluk, devlet, din ve gelenekler… Ortadoğu coğrafyasında daha iyi bir yaşamın önündeki en sorunlu yerlerinden başlamış. Belki bu sözcükler kimilerini delirmeye kadar götürür. Örneğin andımız adlı şiirde:
“Duvardan örülü bir devlettir okul
Yoksulum
Çalışkanım
Hem yoksul hem çalışkanım,
Ve aykırı bir enkazım artık.”
“Belinde devlet kemeri vardı.”
Bizi devletle sınırlı dünyaya sokuyor adeta. Böylece gerçekliğin keskin yanını hisseden bir alana dâhil ediyor okuyucuyu.
Coğrafyamızda yaşanılan felaketlerden yola çıkarak metinlerine odaklandığımızda sürekli başa döndüğümüzü fark ediyorum. Anlatılır olanın çözümü yokmuşçasına orda her zaman aynı şekilde kalması bir nevi artık ihtiyaçsızlığı ortaya çıkarır. Tecrübenin hükmü zamanla silinir ve kültürel/siyasi/toplumsal/dini yani birçok açıdan hâfıza kaybının yaşandığının kanıtı olur. Turgay Ekinci mevcut hafıza kaybını şiirine taşıyor. Hatırlamanın güç verdiğine inanıyor.
Şiirin birbirine varan eşiklerinden geçiyor. Özellikle Arkadaş Z. Özger, Ahmet Erhan, Sohrab Sepehri ve Seyyidhan Kömürcü’nün etkisi görülüyor. Aslında yazarların, şairlerin farkında olsun veya olmasın her kurgusu onları birbirine yakın kılar. Metinlerinde sessizliğe alışkın bir ağzın dil olmaya inanan öğelerine rastlıyorum.
Çekincesiz, kendini ortaya koyarak yarattığı dilin etkisini yüksekte tutuyor. Ancak kimi noktalarda aynı temanın tekrarına rastlanabilmekte. “Anne” sözcüğünün elinden bırakmıyor. Yaşadığı coğrafyada kadınların yaşadığı sorunları anne üzerinden ele alıyor. Bunun yanı sıra okul çağında intihar eden gençleri aklında taşıyor. “Hatırla” şiirinde “Silvan’da kimsesizliği…” Silvan’da intihar eden gençleri ima ederken gerçekliğin ülke sarmalını da unutmuyor.
“Heybelerinde yoksulluk biriktirdiler. Peygamber zamanlarını anlaşılır kılan seslerle.” Ekinci, yüzyıllardır dinlerin nedendir yoksulları yoksul olmaktan kurtaramadığına işaret ediyor. Evet, anlaşılır sesler basit ve yaygın ancak bireyin kimliğinden önce, onun insan olduğu gerçeği ve sosyal bir varlık olarak temel ihtiyaçlarını karşılayamamasına çare olmayan inanışların sahip olduğu roller insanları ciddi etki altına alıyor. Ekinci’nin toplumsallığı var eden koşullardan azade olmadığına hükmetmek, yanıltıcı olmaz.
Dedim:
Mademki Allah sizin, İsa sizin, Musa sizin,
Mademki Muhammed sizin Mustafa sizin, Mahmut sizin
Dedim:
Mademki din sizin, iman sizin, cennet sizin
Mademki elif sizin lam sizin, mim sizin
Dedim :
Madem bayrak sizin, devlet sizin, vatan sizin
Silerim kendimi sille tokat”
Kişinin hayatını devam ettirebilmesi için; biyolojik ihtiyaçları kadar psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının da uygun koşullarda sağlamalı. Bu nedenle psikolojik ihtiyaçlar insan yaşamında çok önemli bir yere sahip. En önemlisi diyebileceğimiz “ait olma” başka bir yaşam olasılığına ihtiyaç duymadan temel güdü…
Herhangi bir şeye ait olma veya herhangi bir şeyin kişiye ait olması… Böylece yaşamı umutlu kabul etmenin yollarından. Her şeyin bir şekilde yok olduğu gerçeği içine dalıp yaşamı oradan tutmaya çalışan ve ona ait olan insanları belki de baskılamanın başka bir yöntemidir ait olma. Ait olmadığı halde bir şeylere ait olma…
İnsanların sahiplendiği her şeyin bir başkasına da ait olma ihtimalinden birbirilerine yaşattıkları kayıplara, acılara değiniyor.
“Simsiyah bir demokrasi anlatacağım
Her cumhuriyetin neden demokrasi olmadığını
“Bkz”İran
“Bkz” Suriye diyeceğim”
Kayıtsızlığa karşı kendini bulmanın peşine düşerken gerçekliğin ağırlığını inkâr etmiyor. Yanaşılmayan boşlukları işaret ediyor. Anlatılması gerekenden uzak durmuyor. Anlatılmamışa ses oluyor.
(DM/EMK)
Red Yayınları, Turgay Ekinci, "Delirdiğim Herkeslik", 100 Sayfa