Sağlık Bakanlığı'nın iki ay önce 22 Ekim'de yayınladığı 2010/73 sayılı "Özürlü Kişilere Yönelik Sağlık Hizmetlerinin Sunumuna İlişkin Genelge" 7 Aralık'ta yayınlanan 2010/79 sayılı genelge ile, öncekine bazı eklemeler yapılarak yenilendi.
Bu genelgeyi "3 Aralık Dünya Engelliler Günü" için yazdığım bir yazıda gündeme getirmiş ve eleştirmiştim. Çünkü söz konusu genelgede 12 Eylül'de yapılan Anayasa değişikliğine göre yapılan bir düzenleme, engellileri "ağır olan ve olmayan engelliler" olarak ayırıyor ve daha önceki uygulamalardan farklı olarak yalnızca "ağır engellilere" kamu sağlık kurumlarında sunulan poliklinik hizmetlerinde öncelik tanıyordu."Sağlığıma Engel Olma Platformu" içinde yer alan engelliler bunu dile getirdiğinde söz konusu genelgenin böyle bir ayrım yapmayan yeni Anayasa hükmüne aykırı olduğunu belirtmiştim. Genelgenin yenilenmesinde engellilerin bu yöndeki itirazlarının ne kadar etkisi oldu bunu bilemiyorum. Ama yenilenen genelgenin bu itirazları dikkâte almadığı anlaşılıyor. Çünkü söz konusu 2010/79 sayılı genelgede aynen ve açıkça
"1) Özürlülere yönelik sağlık hizmeti sunumunda Bakanlığımızın 2010/73 sayılı "Poliklinik Hizmetlerinde Öncelik Sırasına İlişkin Genelgesi" hükümlerine uygun olarak hareket edilecektir" deniliyor. Başka bir deyişle "ağır olan olmayan" ayrımında ısrar ediliyor, ayrıca önceki genelgede yapılan sıralamaya yeni genelgede açıkça yer verilmemiş.
Son genelgede engellilerin engel durumlarına göre sağlık kurumlarından aldıkları hizmetlerle bağlantılı olarak getirilen yeni düzenlemelerin hemen hepsi bu genelgeyle iptal edilen "05.06.2008 tarih ve 2008/43 sayılı Genelge"de de var. Bu yenilikler arasında düzenlemelerin "TSE standartlarına uygun" yapılması (3/a), uyarı ve işaretlerin yalnız yazılı değil aynı zamanda "sesli" de olması (3/b), ayrıca görme engellilere yönelik olarak "braille alfabesiyle hazırlanmış tabelaların" bulundurulması (3/e), işitme engellilere yönelik olarak "işaret dili bilen personel" istihdam edilmesi (6), her ilde ihtiyaca yanıt verecek sayıda "özürlü nakil aracı" temin edilerek hizmete sunulması (10), engellilere hizmet veren personelin "hizmet içi eğitim programlarına alınması ve eğitimlerinin sürekliliğinin sağlanması (11) düzenlemeleri yer alıyor.
Bunların tümünün aslında uyum sürecinin tamamlanması 2012'ye ertelenen "engellilerle ilgili yasa"da zaten olduğunu göz önüne alındığında, genelgenin anayasa değişikliği sonrası engellilere yönelik uygulanması istenen "pozitif ayrımcılığın" ne yazık ki kağıt üzerinde kaldığı ve "hak ihlâllerinin sürdüğü" söylenebilir.
Burada iki noktaya daha dikkât çekmek istiyorum. Bunlardan ilki söz konusu genelgenin "muhatabı"nın, yani uygulamakla yükümlü olanların "kimler olduğu" belirtilmemiş. Daha açık bir deyişle, söz konusu genelge hükümlerinin "özel sağlık kuruluşları" için de bağlayıcı olup olmadığı belirtilmemiş. Oysa anayasanın hükümleri ayrımsız herkes için bağlayıcıdır. Dolayısıyla genelgenin "tüm sağlık kurumları" amir bir uygulama olup olmadığının ortaya konulmamış olması önemli bir eksikliktir.
Bu aslında sağlık hizmetlerinin sunumundan vazgeçen ama düzenlenmesini bir görev olarak üstlenen Sağlık Bakanlığı'nın bu görevi de yerine getirmediğinin bir başka ifadesidir.
İkinci önemli nokta söz konusu genelgede de açıkça görüleceği gibi "engelliler" sözcüğü yerine mevcut mevzuatta "özürlüler" sözcüğünün kullanılmasındaki ısrardır. Aslında bu tutum "sakatlık" halinin bireye özgü onun sorumlu olduğu bir durum olarak algılamaktan kaynaklanmaktadır. Oysa idarenin sorumluluğu herhangi bir nedenle "özürlülük" hâlindeki kişilerin toplum yaşamında " engellenmesinin" ortadan kaldırılması yönündedir. Dolayısıyla algının da, vurgunun da "engellenmeye" yönelik olması gerekirken bu yapılmıyor!
Aslında herkesin üstlenmesi gereken sorumluluğu bir kez daha vurgulamak gerekiyor: Herhangi bir sorunu olan kesimin, sorunlarını yalnızca kendilerinin dile getirmeleri, mücadelelerini yalnız başlarına yapmak zorunda kalma tutumu ne yazık ki sürüyor. Oysa antidemokratik ve insan haklarına aykırı yanları nedeniyle aslında tümüyle çöpe atılması gereken mevcut anayasa bile "pozitif ayrımcılığı" herkesin uygulaması ve yerine getirmesi gereken bir tutum olarak belirliyor.
Yalnızca kurumlar değil, kişiler ve onlara yönelik yayınlar da bunun gereklerini yerine getirmelidir. (MS/EÜ)