“Bu çağda gazetecilik yapmanın bedeli herhalde sosyal medyada linç edilmek…”
“En çok göçmenlerle ilgili haber yaptığımda bu linçlerle karşılaşıyorum…”
“Galiba bu durumu normalleştirdik işimizin bir parçası olarak görüyoruz. Fakat böyle olmamalı. Medya okur yazarlığı eğitimi verildiği gibi sosyal medya kullanımının da eğitimi verilmeli. Şimdilik bu ütopya gibi geliyor…”
Gazeteciler Yıldız Tar, Burcu Karakaş, Sibel Yükler, Rengin Arslan’dan bu cümleler.
“Bir dönem linçler o kadar artmıştı ki sosyal medya hesaplarımı tümden kapattım. Fakat mesleğim gereği yeniden açtım ve elimden geldiğince sadece haber paylaşmaya çalışıyorum. Çünkü linçlemeye çalışan veya siber zorbalık yapanlar özel hayatınızı da kendilerine gündem yapabiliyor…”
Bu da benden.
Kadın ve LGBTİ+ gazetecilere yönelik siber zorbalık, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da gündemlerinden.
Ataerkil normlar güçleniyor
Uluslararası Gazeteciler Merkezi (ICFJ) ve Sheffield Üniversitesi’nin 15 ülkede 1000'den fazla kadın gazeteciyle yaptığı araştırma toplumsal cinsiyete dayalı dijital tehditler ile çevrimdışı saldırılar arasındaki bağlantıyı gözler önüne seriyor.
Araştırmaya göre çevrimiçi ortamlarda ataerkil normlar agresif bir şekilde güçlendiriliyor. Bunun sonucunda da kadınlara yönelik çevrimdışı şiddet artıyor.
Konu, Çiçek Tahaoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı “Umarım viral olmaz: Dijital Çağda Cinsiyetçi Saldırılar ve Gazetecilik” belgeselinde detaylıca ele alınıyor.
Belgesel adını, gazeteci Sibel Yükler’in belgeselde geçen “Haberim umarım viral olmaz” cümlesinden alıyor.
Cümle tam olarak yaşadığımız “hazin” durumu özetliyor. “Hazin” diyorum, çünkü gazetecilik doğası gereği haberlerinizin duyulmasını, herkesin görmesini istersiniz.
Haberinizde anlattığınız konu, dert, sıkıntı ne ise onun herkesçe duyulmasını istersiniz. Gazetecilik deyimiyle “haberiniz ses getirsin” istersiniz.
Bu nedenle haberlerinizi paylaşırsınız “Ben buradayım bana bak, gör, oku dersiniz.” Yani, “Viral olsun haberim” dersiniz.
Fakat bir yandan da, belki de haberi hiç okumamış ve sadece sosyal medyada cımbızlanmış tek bir cümlesinden gören binlerce kişinin zorbalığına hedef olmamak için de “viral olmasın” dersiniz. İşte “hazin” durum.
Nedir bu siber zorbalık?
Görsel: canva
Kadın ve LGBTİ+ alanında haber yapan, erkek şiddetini anlatan, çocuklara yönelik istismarları haberleştiren biri olarak aldığım tehditlere, siber zorbalıklara ve linçlere karşı genelde “sesiz” kalmayı tercih ediyorum. Zaten bugün size saldıranların hedefi maalesef ertesi gün, mesela göçmen haberi yapan başka bir kadın gazeteci olabiliyor.
Yanlış anlaşılmasın, üslubunda oldukça her haber eleştirilebilir, bu da haberi, haberciyi geliştirir. Mesele örgütlü bir saldırıya, lince zorbalığa dönüşünce eleştiri olmaktan zaten çıkıyor.
Zorbalığın ne olduğunu ve neden kadınlara, LGBTİ+ gazetecilere daha fazla yöneldiği de yine belgeselin konularından. Psikolog Aslı Avşar belgeselde bu konuyu ele alıyor.
“Belgesel ihtiyaçtan ortaya çıktı”
Peki, bu belgesel neden ve nasıl ortaya çıktı? Gazeteci Çiçek Tahaoğlu bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Böyle bir sorun vardı. İhtiyaçtan kaynaklı diyebiliriz. Dijital şiddeti hepimiz yaşıyoruz. Bana örneğin, bianet’te çalışırken doğrudan mail adresime gönderiyorlardı. Sen de bilirsin. İnsanlar bana çok tuhaf mailler atıyorlardı. Ben sosyal medyaya karşı hep mesafeliydim. Haber takibi yaparım diye açtım. Sosyal medya kullanımı bu kadar yaygın değilken mail üzerinden dilim çok yandığı için dikkat ediyorum. Büyük bir ihtiyaçtan doğdu.”
“Saldırılar sosyal medya ile sınırlı kalmıyor”
Tahaoğlu, gazetecilerin Türkiye’de çoklu tehditlerle karşı karşıya olduğuna da dikkati çekiyor. Öldürülmek, tutuklanmak, işsiz kalmak… Sonrasında ekliyor:
“Siber zorbalık bu nedenle çok gündem olmuyor. Fakat, saldırılar sadece sosyal medya ile sınırlı kalmıyor. Hatırlarsanız Malta’da öldürülen kadın gazeteci de önce sosyal medyada tehdit edilmişti.”
Bu arada, sosyal medya tehditlerine hukuki bir ceza yaptırımı da yok. Aslında şöyle, yok değil. Elbette var fakat iktidar yanlısı biriysen saldırılara yönelik hukuki işlem başlatılıyor. Onun dışına tam tersi bir durum yaşanıyor.
Tahaoğlu, “Siber saldırıyı yapanlar değil, maruz kalan gazetecilere davalar açılıyor” diyor.
Belgeseli online izlemek mümkün
Hak odaklı habercilik yaparken dikkat ettiği kuralları belgeseli çekerken de önemsediklerini söyleyen Tahaoğlu, şu noktaya vurgu yapıyor:
“Psikoloğa 'zorbaların nelerden tatmin olduğunu, filmde buna hizmet etmeyen bir dili nasıl kurabiliriz' diye sorduk. Editlerimizi de ona göre yaptık.”
MLSA’nın The Canada Fund for Local Initiatives desteğiyle hazırladığı ve gazetecilerin çevrimiçi platformlarda maruz kaldığı siber zorbalığın anlatıldığı “Umarım viral olmaz"ı buradan izlemek mümkün.
Son söz yine belgeseldeki gazetecilerden Rengin Arslan’dan olsun:
“Sosyal medya daha çok demokrasi vaadiyle ortaya çıksa da bu alan dünyadaki vasatlaşmaya paralel olarak inşaların birbirine hakaret ettiği, çatıştığı bir yere dönüştü…”
(EMK/AÖ)