Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi 28.09.2010 gün ve 2003/137 Esas, 2010/160 Karar sayılı hükmü bir karar verdi.
Bu karar, ''ırza geçme ve reşit olmayan mağdureyi zorla kaçırıp alıkoyma'' suçundan sanık 26 kişi ile yine aynı suçlardan sanık ve ayrıca ''fuhşa teşvik'' suçları nedeniyle altı kişi olmak üzere toplam 32 kişi hakkında açılan ceza davasıdır.
Mahkeme; üç sanık hakkında fuhşa teşvik suçundan açılan kamu davası ile tüm sanıklar hakkında "reşit olmayan mağdureyi zorla kaçırıp alıkoyma" suçundan açılıp "reşit olmayan mağdureyi rızaen kaçırıp alıkoyma suçu" kabul edilerek kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle kamu davalarının ortadan kaldırılmasına, üç sanık hakkında ''ırza geçme'' ve bir sanık hakkında ''fuhşa teşvik'' suçundan beraatlerine, 26 sanık hakkında ise "ırza geçme" suçundan mahkumiyetlerine, iki sanık hakkında ''fuhşa teşvik'' ve ''ırza geçme'' suçları bütün halinde ''ırza geçme'' suçu kabul edilerek mahkumiyetlerine karar vermiştir.
Bu karar keşke yayımlansaydı. Keşke Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu kararındaki "gerekçe"yi herkes öğrenseydi ne kadar iyi olur(du).
Hepimiz neden böyle bir karar verildiğini, neden zamanaşımı uygulandığını ve suç tipinin neden değiştiğini gerekçeleriyle daha önceden öğrenmiş olurduk.
Bu denli ''dile düşmüş'' suç davası nedeniyle sanıkların kimlikleri gizli tutulsa bile, sanıklar ne iş yapar, neyle geçinir, kaçı kamu görevlisidir, kaçı asker, kaçı kadındır, kaç lira aylık gelirleri vardır, kaçının ailesi çoluk çocuğu vardır bilirdik ve fikrimiz olurdu.
Adli Tıp Raporu varmış ve acaba içeriği nedir? Rapora dayanarak Mahkeme'nin, "reşit olmayan mağdureyi zorla kaçırıp alıkoyma" suçu yerine neden "reşit olmayan mağdureyi rızaen kaçırıp alıkoyma suçu"na dönüştüğüne dair karar gerekçesi nedir?
Geçmişte hak haberciliği yapan basın, bu yargılamayı çok yazdı çizdi...
Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı hakkındaki Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2011/12479 Esas, 2011/1056 Karar ve 19.10.2011 tarihli kararı haber oldu.
İyi ki haber oldu. Kamuoyu olup bitenlerden haberdar oldu. İyi ki eleştiriler yazıldı ve iyi ki eleştiriler sürüyor... Yargının yargıları hakkında iyi ki karikatürler çizildi ve iyi ki mizah yoluyla yargı eleştiriliyor.
Yargıtay basın açıklaması yapıyor... Yargıtay Başkanı, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve Yargıtay 14. Ceza Dairesi Başkanı medyaya konuşuyor ve "henüz dava kesin kararla sonuçlanmadığı halde" görüşlerini açıklamakta sakınca görmüyor.
Basında haber oluyorlar, görüşleri, sözleri, yazıları ve eleştirileri basın yoluyla tartışılıyor...
Adalet Bakanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı kararlar hakkında görüşlerini iyi ki açıklıyor. Çok da iyi yapıyorlar. Ne düşündüklerini öğrenmiş oluyoruz.
Yüksek Yargı organları henüz davanın sonuçlanmadığını, belki Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na itiraz edilirse burada tartışılacağını, "adil yargılanmanın" etkilenmemesi gerektiğini açıklıyor.
Cumhurbaşkanı, yargıya intikal etmiş meseleler hakkında yönlendirici bir beyanda bulunmamaya özen gösterdiğini Twitter'dan açıklamış.
Ancak "toplumsal olarak vicdanımızı rahatsız eden" bazı olaylara ilişkin "yorum" yapmasına bu durumun engel olmadığını belirtmiş ve "gencecik bir çocuğumuzun başına gelenlerle ilgili cezanın indirilmesini onaylayan karar, beni de derinden rahatsız etti. Bildiğim kadarıyla yargılama süreci bitmemiş, hala itiraz imkânı var. Kamu vicdanını teskin edecek bir sonuç çıkmasını ümit ediyorum" demiştir.
Yargıya intikal etmiş olan ve toplumsal olarak vicdanları rahatsız eden kesinleşmemiş kararlar hakkında "görüş" açıklamış olmakla; acaba Cumhurbaşkanı "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmiş" sayılır mı?
Yargıtay Başkanı da kararın daha kesinleşmediğini belirterek kamuoyunu sabırla beklemeye davet etmiş ve belki olayın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna geleceğini ifade ederek sustuklarını açıklamış.
Acaba Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin kararına itiraz mı edecek? Oysa daha başında (5-2011/48407) sayılı Tebliğname ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ilk kararın büyük bir bölümü hakkında onama istediği Yargıtay kararında yazılı değil mi?
Yoksa yüksek yargı yargıçları da mı "yargıya intikal etmiş" ve "henüz kesinleşmemiş" yargı kararları konusunda görüşlerini açıklamak suretiyle "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ediyorlar?
Acaba mahkemeler tarafından verilen gerekçeli kararlar mahkemenin kendisi tarafından açıklansa suç mudur?
Acaba Mahkemeler basına bu tür "dile düşmüş" suç davalarında ve kamuoyunun toplumsal ilgisi içindeki yargılamalar hakkında verilen mahkeme kararlarını verse ve bu kararlar yayımlansa olmaz mı?
Kamu makamlarının elinde bulunan bilgi ve belgelere ulaşmak bilgi edinme hakkının sonucudur.
Böylece elde edilen örneğin yargı kararlarının, demokratik toplum düzeni ve onun gerektirdiği yasal düzenle sınırları içinde tartışılması suç sayılmamalıdır. Uzman gazeteciler, uzman hukukçular eliyle Yargıtay ve mahkeme kararları hakkında yapılacak olan tartışmalar gerçekleri öğrenme hakkının sonucu olarak kabul edilmelidir.
O yüzden, kararların haber olması, kamuoyunda basın yoluyla tartışma yaratılması, tartışmaların yayımlanması "adil yargılamayı etkiyemeye teşebbüs" suçu değildir.
Meğer ki "yargıya intikal etmiş ve henüz kesinleşmemiş karar" niteliğindeki bu kararlar hakkında basında çıkan haberler, yazılar, eleştiriler ve görüşlerin yayımlanmasından dolayı gazeteciler hakkında bir ceza davası açılırsa; gazeteciler yüksek yargı organlarının yargıçları, Cumhurbaşkanı, Bakanlar, politikacılar ve siyasetçiler kadar suçludurlar.
Bu kararlarla ilgili tüm haberler hakkında şöyle düşünüyorum; ya gazeteciler olmasaydı? (Fİ/BA)