Basın Kanunu'nun 12. maddesine göre süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.
Bu bir önsezidir... Önümüzdeki günlerde Türkiye’de haber kaynaklarını açıklamaya zorlanan ve açıklamadığı için tutuklanan gazeteci örneğiyle karşılaşabilir. Olaylar, davalar ve uygulamalar bunun olabilirliğine işaret etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise bir örnek karar daha verdi. Gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamama hakkının korunması hakkındaki karar 22 Kasım 2007 tarihli Voskuil & Hollanda (64752/01) kararıdır.
Hollanda'dan bir örnek
Hollanda Ceza Usul Kanunu'na göre (Madde 218) gazetecilik mesleğinin erdemi nedeniyle, gazeteciler meslekleri nedeniyle elde ettikleri bilgileri gizlemek mecburiyetindedir.Bu meslek grubundakiler konumları itibariyle kendilerine ulaşan bilgileri veya kanıt vermeyi ya da özel soruları yanıtlamayı reddedebilir.
Gazeteci olan Bay Koen yazılarındaki eleştirilerden dolayı haber kaynağını açıklamaya zorlanmış ve buna yönelik olarak tutuklanmış ve 18 gün özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Gazeteci Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesinin ihlal edildiğini, ifade özgürlüğünün kısıtlandığını ileri sürmüştür. Ayrıca bu nedenle tutuklanmasının da haksız olduğunu ve Sözleşmenin 5/1 Maddesi’nin de ihlal edildiğini ve tutuklanmasının kanunda öngörülmüş usullere uygun olmadığından yakınarak AİHM’ye başvurmuştur.
Olaylar şöyle gelişmiştir: 30 Mart 2000’de Amsterdam Asliye Mahkemesi Messrs K., Van S. ve H adlı üç sanığı silah kaçakçılığından suçlu bulmuştur. Amsterdam polisi kaçakçılara ait silah cephaneliğinin şans eseri bulunduğunu açıklamıştır. Amsterdam’ın Nachtwachtlaa bölgesindeki bir binanın kapıcısı tarafından, binanın içinde insan yaşamayan bir dairede meydana gelen su sızıntısı nedeniyle polise haber verilmiş ve iki çilingir yardımıyla daireye girilmiştir. Su sızıntısının kaynağı aranırken bu esnada tesadüfen silahlar bulunmuştur. 12 ve 13 Eylül 2000 tarihlerinde günlük gazete Sp!ts ’de biri başvurucu, diğeri meslektaşı Bayan S. tarafından kaleme alınan silahların şans eseri bulunması hakkında ve bu gibi tesadüflerin çok olmasına şüphe ile yaklaşan iki yazı yayınlamıştır.
13 Eylül 2000 tarihli yazının başlığı “Kör Nişancılık ya da Mükemmel Vuruş”tur. Gazeteciler yazılarında bu olayı aydınlatma sorumluluğu hakkında yorum yaparak eleştirilerini yazmışlar ve yazılarında adını açıklamadan Amsterdam polis kuvvetlerinden olan bir polisin soruşturma hakkındaki bazı açıklamalarına ve ifadelerine yer vermişlerdir. Haklarında mahkumiyet kararı verilen sanıkların temyiz sürecinde başvurucu gazeteci ile diğer gazeteci Bayan S. bu yazılardan ötürü savunmanın talebi üzerine şahit olarak dinlenmek üzere mahkemeye çağrılmışlardır.
Mahkemede ısrar
Amsterdam İstinaf Mahkemesi’nde başvurucu gazetecinin 13 Eylül 2000 tarihinde yayınlanan yazıda ifadelerini bire bir aktardığı polis memurunu tanıyıp tanımadığını açıklamasını istemiş ve soruşturmanın farkında olup olmadığı sorulmuştur. Gazeteci haber kaynağının kim olduğunu açıklamamıştır. İstinaf Mahkemesine göre; polis memuru tarafından gazeteci başvurucuya yapılan “açıklama” eğer doğru ise, bu durum sanıkların mahkumiyetlerini etkileyebilecektir.
Bu durum aynı zamanda polis ve yargı makamlarının güvenirliğini de etkilemektedir. Bu nedenlerle, İstinaf Mahkemesi başvurucu gazetecinin kaynağının soruşturmadan haberdar olup olmadığı ve soruşturmayı yürütüp yürütmediği sorusuna yanıt vermesi gerektiği konusunda ısrar etmiştir.
Mahkeme başkanı ayrıca başvurucu gazeteciye mahkeme emrine riayet etmemesi halinde, mahkemenin kendisini tutuklama yetkisi olduğunu hatırlatmıştır. Bunun üzerine, başvurucu ifadesi yayınlanan haber kaynağı polisin bina soruşturmasından haberdar olduğu ve soruşturmaya dahil olduğu biçiminde yanıtlamıştır. Bu defa sanık avukatları başvurucu gazeteciden haber kaynağının kimliğini açıklamasını istemişlerdir. Başvurucu bir kez daha haber kaynağını açıklamama hakkını kullanmıştır.
Başvurucu gazetecinin avukatıysa, suçlama konusu olan bir eylemle ilgili haber kaynağının kimliğini açıkladığı takdirde kaynakların artık gazeteciye yaklaşmayacağı için, başvurucunun gazetecilik mesleğini icra etmesinin mümkün olmayacağını belirtmiştir. Gazetecilik ve ifade özgürlüğü yararı diğer yararlardan daha üstün tutulmalıdır.
AİHM kararı
AİHM, 8 Mart 2000 tarihli ve 701 nolu oturumda kabul edilen R(2000) 7 numaralı Gazetecilerin Bilgi Kaynaklarını Açıklamamaları Hakkında Avrupa Konseyi Tavsiyesi ile bu Kararın Eki olan karardaki ilkeleri kararında tekrarlamıştır.
Gazeteci başvurucunun yakınmasına karşılık Hollanda Hükümeti, müdahalenin “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla yani; yargının ve Amsterdam polisinin onurunun korunması adına gerçekleştirildiğini belirtmiştir.
Aynı zamanda “kamu güvenliği” ve “düzensizliğin ve suçun önlenmesi” gibi meşru amaçlara atıfta bulunmuşlardır. Bundan başka ölçülülük ilkesine göre; başvurucu gazetecinin ifadeleri Amsterdam bölgesindeki polis ve yargı otoritelerinin itibarına doğrudan yönelmektedir.
Eğer başvurucunun yayınladığı iddialar doğruysa, bu durumun Hollanda’daki hukuk devleti ilkesine etkisi feci olacaktır. Hükümetin ileri sürdüğü iddialardan AİHM’nin anladığına göre; başvurucu gazeteci iki nedenle haber kaynağını açıklamalıdır: Birincisi Amsterdam Polisinin onurunu korumak; ikincisi ise sanıkların adil yargılanmasını sağlamaktır.
AİHM anılan bu olayda özellikle Hollanda ulusal makamlarının gazeteciye karşı gerçekleştirdiği müdahalenin "ilgili ve uygun" olup olmadığını ve alınan tedbirlerin "ulaşılmak istenen amaca uygun, yasal ve ölçülü" olup olmadığını saptamak gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu nedenle de Mahkeme, ulusal makamların dayandığı ve ilgili olaylarda kullanılan, kabul edilebilir bir takdir yetkisinde
Sözleşmenin 10. maddesinde somutlaştırılmış ilkelerdeki standartların uygulandığı konusunda ikna olmak istemiştir. Bir başka deyişle; Sözleşmenin 10. maddesinde yazılı ilkeler uygulanmış olmalı ve müdahale 10. maddeye uygun olmalıdır. Aksi takdirde hak ihlal edilmiş sayılır.
Bu ilkeler çerçevesinde; gazeteciye böyle bir “müdahalenin” gerekli olup olmadığı sorusu kararda tartışılmıştır.
Mahkemenin önceki kararlarında olduğu gibi; gazeteciye yapılan bu müdahalenin "demokratik bir toplumda gereklilik" ölçütü bakımından inceleme yapılırken AİHM tarafından bu tür müdahaleler için “acil bir sosyal ihtiyaç” tanımlaması gerekmektedir.
Sözleşmeye taraf olan devletler böyle bir ihtiyacın gerekli olup olmadığı konusunda takdir yetkisine sahiptirler. Hem yasal düzenlemeler hem de bağımsız mahkemeler tarafından kendi takdir haklarına dayalı olarak karar verebilirler.
Ancak AİHM böyle bir müdahalenin veya gazetecinin sınırlandırılmasının Sözleşmenin 10. maddede korunan ifade özgürlüğü ile bağdaşabilir olup olmadığı hakkında son kararı vermekle yetkilidir. Yani bu konudaki son karar AİHM’ye aittir.
Nitekim AİHM 1985’ten bu yana verdiği benzer kararlarında sık sık basının bilgi sağlama ve “kamunun bekçi köpeği” olma görevinden söz etmektedir. (Barthold v.Almanya kararı 25 Mart 1985, Seri A no. 90, s. 26, § 58; Lingens v. Avusturya kararı 8 Temmuz 1986, Seri A no. 103, s. 27, § 44;Thorgeir Thorgeirson v. İzlanda kararı 25 Haziran 1992, Seri A no. 239, s. 27, § 63; Cumpǎnǎ and Mazǎre, ...)
AİHM’nin kararına göre; gazeteciliğe ait kaynakların korunması, basın özgürlüğünün genel kabul görmüş ilkelerinden biri olduğu gibi; R (2000) 7 numaralı Bakanlar Komitesi Tavsiyesi'nde de belirtildiği gibi farklı uluslararası hukuki belgelere yansımış olan temel ilkelerinden biridir.
AİHM’ye göre; “Bunun gibi bir koruma olmaksızın, kaynaklar kamu yararını ilgilendiren meselelerde basını bilgilendirmeye yardımcı olmaktan kaçınabileceklerdir. Sonuç olarak basının, 'kamunun bekçi köpeği' olmasının önemli rolü zayıflatılabilecek ve basının doğru ve güvenilir bilgi sağlaması olumsuz biçimde etkilenecektir. Gazeteciliğe ait kaynakların demokratik bir toplumda basın özgürlüğü adına korunması ve bu hakkın kullanımında, kaynağı açıklamaya zorlamanın potansiyel caydırıcı etkisi dikkate alındığında kamu yararının gereği olarak daha üstün nitelikli bir gereksinim. olmadıkça Sözleşmenin 10. maddesine uygun bir tedbir alınmamalıdır." (bkz.Goodwin v. İngiltere, kararı 27 Mart 1996, 1996-II, Kararlar Raporu s. 500, § 39; mutatis mutandis, Roemen and Schmit v. Lüksemburg, no. 51772/99, § 46, ECHR 2003-IV)
Kamuoyunun bilgilenme hakkı
AİHM bu olayla ilgili olarak bir başka konuya daha dikkat çekmektedir. Kamuoyunun bu tür olaylarda bilgilenme hakkı vardır. Bu hak gözetilmelidir. AİHM’ye göre Thorgeir Thorgeirson davasında olduğu gibi bu olayda da; “..diğer taraftan hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik bir devlette, kamuoyunun bilgilenme hakkının bulunduğu, bu tür olaylarda kamu otoriteleri tarafından uygun olmayan yöntemlerin kullanılması düşünmeye sevk etmektedir.”
Demokratik toplumda özgür basını korumak ve güçlendirmek
AİHM’ye göre, hükümetin görüşü kabul edilmiş olsaydı ve eğer başvurucu kaynağını açıklanmaya mecbur bırakılsaydı, başvurucunun kaynağı yaşadığı toplumda “ağır yankılar”la ve eleştirilerle yüz yüze gelecekti.
AİHM’ye göre bu olayda, kaynaklar için sonuçları ne olursa olsun, Hollanda yetkililerince kaynağın kimliğini öğrenmeye yönelik düzenlemelerin niteliği ve uzunluğu mahkemenin işleyişine darbe vurmuştur. Bu tür geniş kapsamlı tedbirler, bu olaydaki gibi yanlış uygulamalar doğru ve eksiksiz bilgiye sahip kişilerin ileride meydana gelecek benzeri olaylarda ortaya çıkmasını ve bilgileri basınla paylaşmasının önünü tıkayacaktır.
AİHM, dava konusu olaylarda yarışan hakların dengesini gözeterek demokratik toplumda özgür basını korumak ve güçlendirmek lehine olması gerektiğini düşünmüştür. Mahkeme, mevcut davanın olayları açısından Hükümetin, başvurucunun kaynağının kimliğini bilmesinden elde edeceği faydanın, başvurucunun haber kaynağını ve onun kimliğini gizlemesindeki yararından daha üstün bulmamıştır.
Sonuç olarak “haber kaynaklarının gizliliği”nin korunması amacıyla; AİHM Sözleşmenin 10. maddesindeki ifade özgürlüğü ve haksız tutuklama ile ilgili 5.maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. (Fİ/TK)