Yönetmen Hüseyin Tabak, ilk uzun metrajlı filmi "Güzelliğin On Para Etmez"le 49. Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi senaryo, en iyi yardımcı kadın oyuncu ve en iyi kurgu ödüllerinin sahibi oldu.
Ancak festival sonrası film üzerine yürütülen tartışmalar filmin içeriğinden çok, hangi ülkeyi temsil ettiği ve ardından en iyi erkek oyuncu ödülü almasının doğru ya da yanlışlığı üzerinde odaklandı. Oysa film konusuyla, yaratılan karakterleriyle, oyuncularıyla, yönetmeniyle ve müziğiyle tamamıyla Türkiye'ye aitti.
Türk sinemasında göç ve göçmenlerin sorunu iç göç ve dış göç bağlamında iki boyutlu olarak yer alır. Dış göç, Türkiye'den Avrupa'ya giden iş gücü göçü, illegal yollardan gerçekleşen umuda yolculuklar, gidilen ülkede yaşanılan dil, din, kültürel farklılıklardan kaynaklı sorunlar, göçmen çocuklarının sorunları ve parçalanan aileler gibi farklı biçimlerde sorunsallaştırıldı.
Bütün bu süreçte, göç ister geride bırakılan isterse gidilen ülke olsun birçok sorunları beraberinde getirdi. Geride bırakılan memlekette, aile üyeleri, arkadaşlıklar, özlemler, yarım kalan hayatlar, ilişkiler önem kazanırken, gelinen ülkede zorlu koşullara ayak uydurmak, yeni bir dil, yeni bir sisteme adapte olmak, "öteki" ya da "yabancı" olarak yeni bir hayata başlamak gerekmekteydi.
"Güzelliğin On Para Etmez" filmi tam da bu konuya odaklanmış ve Avusturya'ya iltica etmiş, ancak henüz iltica talepleri kabul edilmemiş, her an Türkiye'ye geri dönecekleri korkusuyla yaşayan bir ailenin dramını işlemektedir.
Filmde evli ve iki çocuğu olan baba (Nazmi Kırık) ülkede yaşanılan siyasi ortamda silahlı mücadeleye katılır. Beş yıl süren mücadeleden sonra pişmanlık yasasından yararlanarak geri döner, bir süre cezaevinde yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşur. Ancak cezaevinden çıktıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Polis her an ailenin peşindedir. Aile iki çocuklarıyla birlikte Avusturya'ya gider ve siyasi sığınmacı olarak başvurur. Ancak büyük oğulları (Yüşa Durak) kendilerini bırakıp dağa çıkan babasına kızgındır, göğsünün sol tarafına yaptırdığı ay-yıldız dövmesiyle Türk kimliği ile özdeşleşir, eve gelmez, sokakta arkadaşlar edinir.
Evin küçük oğlu Veysel (Abdulkadir Tuncer) ise okulda ve evde çoğu zaman yalnızdır. Yeni geldikleri bu ülkede kültür farklılığı, dil bilmeme, kendini ifade edememe, arkadaşının olmaması ve ailesinin hem iş hem de abisi ile ilgili sorunları karşısında hayal kurarak ve Aşık Veysel'in "Güzelliğin On Para Etmez" türküsünü dinleyerek yaşama tutunur.
Filmde olaylar büyüme sancıları içinde bir yandan ailesinin dağılmasını, acısını gözlemleyen öte yandan bilmediği bir dilde ve eğitim ortamında kendisinden beklenenlere cevap vermek zorunda kalan 12 yaşındaki Veysel'in gözünden verilir.
Anne (Lale Yavaş), büyük oğlunun eve gelmemesi nedeniyle telaşlanmaktadır. Çünkü kendisi de dil bilmemekte, ilticaları kabul edilmediği için her an yeniden Türkiye'ye gönderilme korkusu ile yabancılar dairesindeki sosyal danışmandan tercüman aracılığı ile yasal hakları ve iltica taleplerinin kabul edilmesi için hangi koşulları yerine getirmeleri gerektiğini öğrenmenin yollarını aramaktadır.
Ailenin Avusturya'da kalabilmelerinin tek bir çaresi vardır. O da Veysel'in okul başarısı. Oysa Veysel Almanca bilmediği için okuldaki dersleri anlamamakta, verilen ev ödevlerini yapamamaktadır. Veysel okulda Almanca bilmediği için dışlanır, ödevlerini yap(a)madığı için öğretmeni tarafından aşağılanır.
Veysel babası ve annesi işe gittiği için çoğu zaman okuldan sonra evde yalnız kalmakta, göçmenlerin ağırlıklı olarak oturdukları semtte bulunan küçük dairelerinde aşık olduğu sınıf arkadaşı Ana'nın (Milica Paucic) hayaliyle yaşamaktadır. Ana, Yugoslavya'nın dağılma sürecinde ailesiyle Avusturya'ya gelmiş, ancak savaş bittiği için ülkesine geri gönderilmeleri sorunu ile karşı karşıya kalmış göçmen bir ailenin kızıdır.
Ev ve okulda görünmeyen, ama sorunlarıyla, platonik aşkıyla yoğun duygular yaşayan Veysel için tek dost, komşuları Cem (Orhan Yıldırım) olur. Sınıfta edebiyat dersinde öğretmenin istediği Almanca şiiri ezberleyemeyen Veysel, komşusu Cem'den Güzelliğin On Para Etmez türküsünün sözlerini Almancaya çevirmesini rica eder. Daha sonra Cem'in yardımıyla Almanca olarak türkü sözlerini ezberler, ancak sınıfta ezberlediği şiiri okuma fırsatı bulamaz.
Veysel bir gece yatağından gürültüyle uyanır, karşı apartmanda oturan Ana ve ailesi sınır dışı edilme kararı nedeniyle görevliler eşliğinde ülkelerine gönderilmek üzere arabaya bindirilmektedirler. Veysel arabanın peşinden koşar, Ana'ya Güzelliğin on Para Etmez türkü sözlerinin olduğu kâğıdı verir.
Filmde Aşık Veysel'in Güzelliğin On Para Etmez türküsü tüm karakterler arasında birleştirici bir rol üstlenir. Veysel'in annesi ve babası bu türkü aracılığı ile tanışmışlardır. Aynı türkü Veysel'i yeni bir ülkede, okulda, evde, komşusu ile ilişkisinde, Ana'ya olan aşkında, kısaca hayatta onu güçlü kılan bir rol üstlenir. Ve uyuşturucu sattığı gerekçesi ile cezaevine düşen abisi ile ailesi arasındaki bağın yeniden kurulmasında yine aynı türkü etkili olur.
Yönetmen Hüseyin Tabak filmde Veysel karakteri üzerinden Avusturya'da göçmenlerin bir bölümünün sorunlarını da ortaya koymaktadır. Yönetmen, ailesi ile göç eden çocukların farklı bir eğitim sisteminde bilmedikleri bir dille var olma koşullarını, okulda öğretmen ve idarecilerin sadece dil bilmedikleri ya da yabancı oldukları için eğitim sisteminin dışına itilen göçmen çocuklarıyla ilgili tutumlarını, ailelerin çocuklarına kendi iş, gelecek korkusu ve yeni ülkedeki karşılaştıkları sorunlar nedeniyle yardım edememelerini, özellikle illegal göçmenlerin göç edilen ülkenin yasaları ve diğer tüm kurumları karşısında "var" ile "yok" arası konumlarını, dolayısıyla her an geri gönderilme korkusu ile psikolojik bir savaşın içinde, kendi yaşam kavgalarına düşmüş hallerini abartıya kaçmadan, izleyiciye sunmaktadır.
Sonuç olarak film göç, göçmenlik ve göçmenlerin sorunları, geride bırakılan ülke ve yeni gelinen ülke arasında sıkışmış, politik nedenlerle iltica etmiş ailenin mücadele öyküsünü evin en küçük çocuğunun gözünden vermektedir.
Yabancı bir ülkede, bilmedikleri bir dil ve kültürel, siyasi koşullarda yasal olanak(sız)larından habersiz, göçmen bürosundaki sosyal danışmalara terk edilmiş kaderleriyle baş başa yaşamlarında aileyi birleştiren şey Aşık Veysel ve onun Güzelliğin On Para Etmez türküsüdür. Filmde yönetmenin de ifade ettiği gibi Kürt ve Türk kimliği üzerinden bir ayrımdan öte anne, baba ve çocukların Türkiye'deki baskı ve yıldırmalar karşısında büyük hayallerle iltica ettikleri Avrupa ülkesinde nasıl ötekileştikleri, nasıl yalnızlaştıkları, birbirleriyle ve çocuklarıyla aralarında giderek artan yabancılaşma, dil sorunu nedeniyle kendilerini ifade edememe, haklarını bilmeme ve arayamama, her an iltica başvurularının geri çevrilmesi korkusu ile ekonomik sorunlarla kentin periferisinde daha çok yabancıların ikamet ettiği küçük dairelerine sıkışmış yaşamlarını sorunsallaştırılması önemli olmaktadır. (EUİ/EKN)