İçinde "hangi sarışın güzel" yer alırsa alsın, Kürt Halkının seçilmiş temsilcilerinin içinde yer aldığı konvoya İzmir'de yapılan açıkça faşizan bir saldırıdır. İzmir'de uzun zamandır, Kürt Sorunu üzerinden milliyetçi bir tepkinin doğallaşmış bir biçimde geliştiği biliniyor. Bu konudaki saha çalışmalarından biri Cenk Saracoğlu'na ait ve Praksis'in Aralık 2009 [2009/3] sayısında çıkacak olan "İzmirli Orta Sınıfta Kürt Algısı: Mekan, Sınıf ve Yaşam" başlığını taşıyor.
Bana göre "orta sınıf" kategorisinin maddeci bir sınıf analizinden çok kültürel çalışmaların dayandığı bir kavram seti içinde görünür olmasından kaynaklı bir eleştiriyi hak etse de, Saracoğlu, çalışmasında "tanıyarak dışlama" diye adlandırdığı bir süreçten söz ediyor.
Buna geleceğiz, ancak tanıyarak dışlamanın öznesi İzmirli "orta sınıf" [benim tercih edeceğim deyimle, "küçük burjuvazi"], dışlanan ve nihayet "taş atılan" Kürtler olunca; bu hareketin faşizan karakteri için, uzun uzun Troçki ya da Poulantzas alıntısı yapmaya gerek kalmıyor.
Tanıyarak dışlama
Saracoğlu'nun çalışmasına göre "tanıyarak dışlama", "orta sınıf görüşmecilerin Kürtlere yönelik algısının dört özelliğine vurgu yapıyor: Birincisi, orta sınıf görüşmeciler 'Kürtleri' Türk milletinin bir parçası olarak gören "tanımama" üzerine kurulu geleneksel asimilasyoncu devlet söyleminden farklı olarak, 'Kürtleri' ayrı bir "halk" ve "topluluk" olarak tanıyorlar. İkincisi, (...) Kürtler, (...) olumsuz özelliklerle ayrıldığından, bu tanıma, kaçınılmaz olarak beraberinde Kürtleri dışlayan bir mantık içeriyor. Üçüncüsü, (...) ancak Kürtleri şehir hayatında tanıdıktan sonra, Kürtlük kategorisinin içini dolduruyorlar. [Dördüncüsü,] Bu da, orta sınıf görüşmecilerde görülen Kürt algısının, bir örgüt, parti ya da sınıf gibi dış aktörler tarafından dayatılan salt bir "yanlış bilinç" olmadığını gösteriyor."
Anlaşılan o ki, Kürtler'e "taş atan sarışın o genç kız", Kürtleri İzmir kent hayatı içinde "tanıyor", onları olumsuz olarak "ayrıştırıyor" ve nihayet "dışlıyor".
Dışlayanın anlam dünyası
Saracoğlu'nun onlarca görüşme sonrasında çıkardığı Kürtlere yönelik olumsuz beş algı şu: Öncelikle, şu ya da bu nedenle güzel İzmir'e yerleşen bu Kürtler "geldiler ve buraları mahvettiler"; "gelip buraları işgal ediyorlar"; zaten "geçimlerini hep haksız kazançla temin ediyorlar"; üstelik, "bölücüler"; yetmezmiş gibi, "cahil ve kültürsüzler"...
Gerçi bu "anlam dünyasını" Yılmaz Özdil'in yazılarından da kendi adıma izliyordum ama Saracaoğlu'nun çalışması herhangi bir "ama"ya olanak bırakmıyor. İzmirli orta sınıfların hepsi değilse de "taş atanları" bu "tanıyarak dışlama"yı uzun zamandır gerçekleştirmiş durumdalar.
Yeni olan ne?
Saracoğlu'na göre, "...cahillik, bölücülük, kent hayatını bozma, haksız kazanç sağlama, kentleri işgal etme gibi ifadeler kökenleri eskilere dayanan ve orta sınıf pratiğini aşan, farklı toplumsal kaynaklardan beslenen ve farklı süreçler içerisinde yeniden üretilen söylemler olsa da, bunların birleşerek ve birbirini besleyerek orta sınıf bakış açısınca doğrudan Kürtleri "gösteren", etnikleşmiş biçimiyle kullanılması, son yirmi yıldaki batı kentlerinin sosyal dönüşümünün ve bu dönüşüm sürecinde orta sınıfların yaşam deneyimlerinin izlerini taşıyan nispeten yeni bir olgu"dur.
Evet ortada, benim faşizan karakterini teşhis etmekte güçlük çekmediğim ama daha özgül bir "Kürt düşmanlığı" söz konusudur. Bu, Kürt düşmanlığının orta sınıflar içinde aldığı biçimdir. Peki ya, burjuvazi ve devlet kurumları katında da gelişen, başta eğitim ve medya yoluyla bilinçli bir şekilde yayılan bir düşmanlık biçimi yok mu? En yakın örneği, Yargıtay'ın taş atan çocuğu öldüren polis memuru için "cezalandırılmazlık ilkesini" uygulayabilmesi olan bu yaklaşım bir dizi çalışmada modernleşme sürecinin söylemsel olarak da Kürtleri dışlaması olarak nitelenmişken, bazı sosyalistler tarafından açıkça sömürgeciliğin dışlayıcı pratik ve ideolojileri toplamının bir yansısı olarak nitelenmiştir.
Devlet söyleminden farkı
Saracoğlu'na göre İzmir'de gözlediği "tanıyarak dışlama", "devletin Kürt meselesindeki milliyetçi politikaların"dan farklıdır ve "aşırı milliyetçi bir siyasi akımın tipik bir uzantısı" değildir. Bu dışlama, "kentsel toplumsal ilişkiler içerisinde somut biçimini kazananmış"tır. Aynen aktarıyorum:
"Bu durum bize her dışlayıcı veya popüler tabirle "ötekileştirici" bir zihniyet kalıbı görüldüğünde onu bir tür Türk milliyetçiliği olarak teşhis etmenin sınırlılıklarına işaret etmektedir. Bundan da önemlisi Kürtlerin kentsel yaşam içerisindeki sosyo-ekonomik ve mekânsal dışlanmalarıyla irtibatlı bir hissiyat olarak "tanıyarak dışlama", Kürt meselesini sadece devlet ile Kürtlerin kültürel ve politik hakları arasındaki ilişkiye yönelik tartışmalara sıkıştırmanın ve böylelikle de Kürt meselesinin bireysel hakları aşan "toplumsal adalet ve eşitlik" ile ilgili boyutlarını göz ardı etmenin zaaflarını görebileceğimiz uygun bir konumlanma noktası olma görevini yerine getirir."
"Taş Atan Sarışın"
Bence gazetelerin gördüğü bu resim ve yayılan bu ifade ayrıca feminist bir eleştirinin konusu edilmelidir ama ne konumuz bu, ne de benim bilgi ve ilgilerim bu eleştiri için kafidir.
Sorun, ne basitçe Kürşat Bumin'in Yeni Şafak'taki köşesinde çıkan 01.12.2009 ve 02.12.2009 günlü yazılarında ileri sürdüğü gibi İzmir'in "aslında muhafazakar bir şehir olması" ne de kendi başına Cumhuriyet Halk Partisi lideri Deniz Baykal'ın faşizan milliyetçi bir çizgiye savrulmasıdır. Sorun daha derindedir ve bu nedenle de bu ülkenin acil olarak, önce Kürt Sorununun demokratik ve siyasal çözümüne ve sonrada toplumsal bir rehabilitasyona ihtiyacı var.
Bilmiyorum, bir aklı evvel çıkıp da, "bu Cumhuriyet'in kadroları daha kurulmadan, 13 Eylül 1922'de İzmir'i yakmıştı; işte bu zihniyetle İzmir'in çocukları şimdi Kürt Halkının seçilmiş temsilcilerini taşlıyor" diye yazmış mıdır? Olayda resmi ideolojinin beslediği milliyetçi, faşist siyasetlerin rolünden ideolojik düzeyde elbette söz edilebilir.
Ama ne şu 13 Eylül 1922 felaketi üzerindeki örtü kalkmıştır (şahsen, aydınlanmasını dilerim!) ne de "taş atan sarışın" bu yangını hatırlıyor. Esas yangın, taş atan İzmirlinin her geçen daha fazla Kürtleri "tanıyarak dışlamaya", bunu doğallaştırmaya devam etmesidir. Başka hiçbir yangın değil ama bu yangın, güzel İzmir'i gerçekten yok eder ve yaşanmaz hale getirir.
Cenk Saracoğlu'nun çalışmasını okuyun; göreceksiniz...(MBM/EÜ)