Dünyada durmadan artan güzellik yarışmaları, insan bedeninin sistem tarafından bir tüketim malzemesi olarak kullanılmasına imkân tanıyan en etkin vektörlerden. Özellikle Anglosakson vücut ölçüleri ve estetik kaygıları kıstas alınarak yürütülen bu organizasyonlarda kadın güzelliği dendiğinde yıllardan beri akla ilk gelen diyar Venezuela.
Şimdiye kadar en yüksek sayıda güzellik kraliçesi "üreten" ülkede bu yarışmalar bir endüstri seviyesine varmış durumda. Venezuela'da köklü değişiklikler yapma vaadiyle yönetime gelmiş olan Hugo Chávez'in bile zamanında uzak duramadığı güzeller, ne de olsa halkın uluslararası alandaki gurur vesilesi ve memleketin bir markası haline gelmiş vaziyette.
Sosyalist yaklaşıma rağmen ekonomik sorunlar ve gelir dengesizlikleriyle boğuşmaya devam eden ülkede yarışmaların iç yüzüne To Be a Miss (Güzel Olabilmek) adlı belgeselle bir şekilde vakıf oluyoruz. ABD/Venezuela ortak yapımında yönetmen Edward Ellis çocuk güzellik yarışmalarından, estetik müdahaleler sırasında vefat eden kadınlara kadar geniş bir yelpaze sunarak konuyu inceliyor.
Estetikli güzellik
Ülkenin diktatörlükle yönetildiği 40'lı yıllarda başlayan güzellik yarışmaları 1955 yılında Venezuela'yı temsil eden Susana Duijm'in dünya güzeli unvanını kazanmasıyla ivme kazanmış. Türkiye'de de örneklerine rastladığımız güzellik gurularından Osmel Sousa'nın çabalarıyla Venezuela peş peşe Miss Universe unvanına sahip olduktan sonra iş iyice çığırından çıkmış. Ne de olsa senelerden beri sektörün bir numaralı emprezaryosu olmanın getirdiği otoriteyle estetikli yarışmacıları müsabakalara kabul ettiren Sousa, ideal ölçü ve yüz hatlarına sahip olmayanların da hayallerini tetiklemiş.
Güney Amerika kıtasındaki en yüksek kozmetik tüketicisi olan Venezuela'da estetik müdahale yaşı da fazlasıyla düşük. Son zamanlarda ortalığı kavuran estetik furyasıyla, uzman olmayan cerrahların sebep olduğu felaketlerin sayısında da büyük artış var.
Zaten belgeselde aktarılan bazı veriler toplumda kadının pek de ayrıcalıklı bir konumda olmadığını ıspatlıyor. Onlu yaşlarında hamile kalan kadınlar klasmanında da lider konumundaki ülkede kadına yönelik ev içi şiddet vakaları da gayet yüksek seviyede. Oysa koca ülkede sığınma evlerinin sayısı sadece iki!
Filmde yakından takip ettiğimiz üç adayı, yaşadıkları çevreden uzaklaşabilmek, sınıf atlamak ve güzellik yarışmalarının vadettiklerine sahip olabilmek için yoğun çaba sarfederken görüyoruz. Bazı yerel yarışmalarda elde edilen başarılardan sonra Miss Venezuela olabilmek için alınması gereken eğitim ve Sousa'nın zevklerine uygun bir görünüme kavuşabilmek için zaruri görülen estetik müdahaleler için para şarttır.
Sponsorlar aranıp bulunduğunda, belgeselin yönetmeni bazı dinamiklerde kadınların ödemesi gereken kayıt dışı bedeller konusunda gayet ölçülü bir dil kullanıyor: Görüntü alınmasına imkân tanınmayan mekâna mikrofon bırakıldığından, ses kaydı aracılığıyla diğer bedeller hakkında bilgilenmiş oluyoruz.
Ülkeye bir epidemi gibi yayılan güzelllik yarışmaları çocukları da kapsıyor. Podyumda nasıl hareket etmeleri gerektiğine dair kız çocuklarını hazırlayan eğitmen her ne kadar çocukluk ruhlarını muhafaza etmeleri konusunda çok hassas davrandığını ifade etse de ortaya çıkan sonuç tersini işaret edebiliyor.
Milliyetçilik uğruna
Ülkeye kazandırdığı milliyetçi gurur adına, özelllikle halkın yoksul tabakalarından kurbanlar vermeye devam eden Venezuela'daki güzellik yarışmaları sektörü dünyada tek değil.
84 dakikalık belgeselde yönetmen Ellis yarışmaların şaşaalı yüzünden çok insani taraflarını irdelemiş, bunu yaparken de agresif veya provokatif olmaktan epey kaçınmış. Mütevazı evlerinde yarışmacıların topuklu ayakkabı koleksiyonlarından, herkesin hayalini kurduğu taçların üreticisine, güzelllik yarışmalarının yıllardır kaydını tutan tarihçisinden, konu hakkında uzmanlaşmış sosyoloğuna kadar uzanan geniş spektrum, seyircinin içinde bir burukluk bırakıyor.
Kadın bedenini bir ürün haline getiren yarışmalar Venezuela'da 1970'lerde ilk defa protesto edildikten sonra ancak 2013 yılında tekrar protesto yürüyüşüne konu olabilmiş. Güvenlik kuvvetlerinin çoğu kadın göstericiye şiddetli müdahalede bulunmaktan imtina etmediğine bir kez daha tanık oluyoruz.
Filmin bitimine doğru, bu zorlu platformda rekabet edebilecek kadar hırslı olmayan bir Miss Venezuela adayı gerçeği özetleyen kelimeleri sarfederken son noktayı koyuyor:" Bizim taş bebekler olmamızı istiyorlar, gördükleriniz imal edilmiş güzelllikler, Venezuela kadınını asla temsil etmiyorlar!"
Bir tüketim nesnesi olarak insan vücuduna yönelik sömürünün hem Venezuela, hem de dünyanın diğer coğrafyalarında vardığı seviyeye bakılırsa, kapitalizmin vaat dolu çarkları bu yönde uzun süre dönmeye devam edecek gibi görünüyor… (MT/NV)