Yirmilerimdeyim, özgürüm, güçlüyüm, başımı bir milim dahi eğmiyorum bir erkek karşısında, yoksa ezilirim, diğer kadınlar gibi. Aşklar yaşıyorum, özgürlüğüme zeval gelmesin diye savaşarak.
Yirmili yaşlarımın ortasında çok aşık oluyorum bir adama, mutluluktan havalara uçuyoruz birlikte, okulumuzu bitirince işe başlayıp küçük cici bir eve taşınıyoruz beraber. İlk maaşlarımızla eşyalar alıyoruz evimize. Çiçekler alıyorum, her gün suluyorum; kap-kacak alıyorum, haftada üç gün alışveriş yapıyorum güzel yemekler pişirmek için. Paspas alıyorum banyoya, 2 haftada bir yıkıyorum. Evimiz anayol üstünde, çok tozlu, vileda alıyorum yerleri siliyorum haftada bir; güzel nevresimler alıyorum haftada bir yıkıyorum, bayılıyoruz mis gibi kokan güzel çarşaflarda yatmaya. Ütü alıyorum, mis kokan çamaşırlarımızı ütülüyorum. Güzel süs eşyaları alıyorum, sık sık tozlarını alıyorum. Her gün bir parça iş yapıyorum, yoksa çok yorucu, hele akşama kadar çalışırken, oysa her şeyi keyifle yapmak istiyorum evimde.
Bütün bu eşyaların masraflarını paylaşıyoruz, her şeyi paylaşıyoruz, ben yemek yapıyorum, sevgilim masa hazırlıyor; ben çamaşırları yıkayıp ütülüyorum, o gömleklerini dolabına asıyor, katladığım çamaşırları çekmecesine yerleştiriyor; nevresimi takarken ucundan tutuyor; her şeyi paylaşıyoruz. O nevresimin ucundan tutarken bir dakika harcıyor, ben yıkayıp ütülerken kırk beş dakika; yemek pişirmek saatler sürüyor, masa hazırlamak beş dakika; o yerleri hiç silmiyor, benim aklım gözüm hep tozlarda. Bulaşıkları ben yıkıyorum, o bulaşıklığı boşaltıyor; bütün eksik eşyaları ben düşünüp alıyorum, o yarısını ödüyor. Güzel evime halel gelecek diye tetikte beynimin yarısı, onun beyni işteki projelerini düşünüyor. İşten hep ben daha geç geliyorum ama o bana bir gün bile yemek hazırlamıyor...
Bu evde bir şeyler yanlış oluyor? - hayır, çok mutluyum - köle gibisin - hayır aşığım - hep çalışıyorsun - evim için çalışıyorum - niye bir tek sen çalışıyorsun? - o da çalışıyor - o bir şey yapmıyor - ben istiyorum böyle bir evi - o olmasa da böyle güzel olur bu ev, hem daha az çalışırdın - ben istemezsem yapmam - o seni kullanıyor - hiç bir erkek beni kullanamaz, ben özgür irademle yapıyorum???? !!!! ....
Kendime bile sesli söyleyemiyorum; oysa sevgilimin özel hizmetçisiyim, evin kölesiyim, sevgilim beni kullanıyor, aşkla sarıp sarmalayarak kullanıyor... Ben kendimi görmediğim koşullarda güçlü saymışım, hayal aleminin prensesi, yeryüzünün dinlenemeyen işçisi. Kadın olmak tüm bu cürete maruz kalmaya yetiyormuş aslında, o benden bunu bekliyor, ayağımı okşayarak bir çelme takıyor, ben yerleri yalarken buluyorum kendimi, ışıl ışıl temiz fayanslar için. Ben durumun ağırlığından kaçmak için ya prenses olduğum hayal alemine gitmeliyim ya da gözlerim açık diri diri sömürüleceğim, her gün biraz daha delirerek, dır dır ederek, zayıflayarak, tükenerek, ev işinden başka bir şey düşünemeyecek hale gelene dek. Savaşarak aşk yaşamak mı diyordum, işte savaş, evimin ortasında, kendi yok oluşuma karşı.
Bu evden taşınmalıyım ama yalnız yaşayacak param yok, bütün arkadaşlarım eşleri veya aileleriyle yaşıyor, yalnızım ve parasızım. Sevgilim abarttığımı söylüyor, hem rahatsız olan o değilmiş ki benmişim, o pis evde yaşayabilirmiş, ben yaşayamıyormuşum, o her gün peynir ekmek yiyebilirmiş, ben yemek pişiriyormuşum, evin düzenli olmasını o istemiyormuş. Misafirler geldiğinde kendi işlerini yapabilirlermiş... Sen niye yapmıyorsun o zaman? Sevgilim hızını alamıyor, istersem daha az yorucu bir işte veya yarı zamanlı çalışabilirmişim, çünkü o çok yakında ikimize de yetecek kadar kazanabilecekmiş, hatta ve hatta istersem çalışmayabilirmişim bile. Bulunmaz nimetim, kim beni daha çok kullanacak, sevgilim mi patronum mu?
Evet, bu güzelim, temiz, pırıl pırıl evi ben istiyorum çünkü bana bu öğretildi
hayatımın her saniyesinde, annemin karnından kanlar içinde çıktığımda belliydi başıma gelecekler, vajinam vardı. Niye öğretildi? Senin için; sen güçlü, mutlu, rahat ol diye; benim doğurup, besleyip, büyüttüğüm, senin soyunu devam ettirecek boy boy çocukların olsun diye; sen kendi varlığın dışında hiçbir şeyi düşünmek zorunda kalma diye. Evet, bana nasıl bir kadın olmam gerektiği her zaman her fırsatta öğretildi, kökleri o kadar derinde ki, o kadar sarmış ki beynimi, kurutmaya hangi ucundan başlayacağımı bilemem, o kurumadan kendi ağacımı dikemem, hem ben kimim ki koşullardan öte, benim için hazırlanmış bir fidan var mı ki beynimde büyüyecek?
Beynim çatırdıyor, canım yansa da kuş gibi hafifliyorum, küçük cici evimiz kısa zamanda tozlanıyor, vileda köşesinde duruyor, banyo paspası griye dönüyor, hâlâ taksitlerini ödediğimiz çamaşır makinesini boş. Çiçeklerimi arkadaşlarıma veriyorum, sadece peynir ekmek yediğimiz için tabak çatal bir süre dayanıyor neyse ki plastik tabak bardak var hayatta. Rafların rengi açık kahve gri arası bir renk alıyor, parmakla yazı yazmak çok zevkli. Zamanla kokan nevresimlere alışmak zor ama hiçbir şey özgürlük kadar güzel değil. Çok mutluyum, evimiz sokak gibi, bu beni daha da özgürleştiriyor, evlerimizin ilaç fabrikası kadar hijyenik olması gerektiğini yalanını bize deterjan üreticileri atmış olmalı, oysa
böyle çok rahat ve mutluluktan, rahatlıktan daha sağlıklı bir şey yok hayatta. Derken sevgilim kabız oluyor, benim hiçbir sorunum yok, hint yağları, sabunlu su dozaj lama işe yaramıyor, hipokratın kılıcı buyuruyor: Sürekli ekmek arası yenilmeye, sebze yemekleri yenile! Sevgilim bulaşıkları yıkıyor, zeytinyağlı enginar tarifleri alıyor pişirmek için ben kitap okuyorum. Sevgilimin daha çok para kazanması için temiz, ütülü gömleklerle işe gitmesi lazım, çamaşır yıkamaya çalışıyor, ben arkadaşlarımla sinemaya gidiyorum, onun hangi çamaşırların hangileri ile yıkandığını, makineye ne kadar deterjan konduğunu keşfetmesi saatlerini alacak. Bir dosya bulmak için dakikalarca dolanıyor evin içinde, ben televizyon seyrediyorum. Sevgilim pazarlık yapmak istiyor işleri paylaşmak için ama ben böyle çok mutluyum, belki bir zaman sonra 'yardım' edebilirim. Bu adamların bir bildikleri varmış, böyle hayat çok güzelmiş, ev bu haliyle benim için en güzel evmiş...
Savaş yazıtları yazılı artık beynime, bir erkekle aynı evde yaşamanın kuralları, hayatta kalma savaşının anahtarı.
-Ev işi benim işim değil
-Evin pis olup olmaması umurumda değil, pis ev köle gibi tek basma iş yapmaktan daha kötü bir şey değil
-Sadece kendi çamaşırlarımı yıkayıp ütüleyebilirim
-Sadece kendime yemek pişirebilirim veya yemek yapamam vaktim yok, yorgunum, hem de beceremem (duruma göre herhangi biri kullanılmalı, henüz sıcak savaş yokken en ağırından başlanmamalı)
-Bulaşık yıkamayı hiç sevmem, hem hep bardak kırarım
-Evin bu halinden ben sorumlu değilim ve de utanmıyorum
-Ev ne kadar pis ise ben o kadar özgürüm
-Asla evde iş yapmayan erkek ile çocuk yapmam, bırakalım bu modellerin nesli kurusun, evrim haritasının geçmiş basamaklarında yer alsınlar. (BH/EZÖ)