Esnek ve güvencesiz çalışma yeni yasa yönetmelikleriyle yaygınlaştırılmaya çalışılırken, sorun, sadece belli işçi kesimlerini ya da belli sektörleri değil, bir bütün olarak işçi sınıfının hali hazırdaki üretken tüm bölüklerini kapsayan ortak bir sorun boyutuna çoktandır çıkmış durumda.
Devletin sağladığı güvencelilik demek olan kadrolu çalışma, yani kadrolu istihdam rejimi terk edilmekte, (Kamu personel rejimi yasası) çalışmanın ve çalışma ilişkilerinin esnekleştirilerek kuralsızlaştığı, "güvenceliliğin" ortadan kaldırılarak yerini sözleşmeliliğe bıraktığı "yeni" bir duruma geçiliyor. Bu aslında yeni bir durum da değil, neo-liberalizmin Türkiye'de özellikle '90'ların başından itibaren hız kazanmaya başlamasıyla adım adım gerçekleştirilen bir uygulama oldu.
Çalışma ilişkilerinde güvenceli çalışmanın ortadan kaldırılması, aynı anlama gelmek üzere çalışmanın ve çalışma ilişkilerinin esnekleştirilmesi, işveren pozisyonunda bulunan sermaye ve devletinin, yani burjuva sınıfının karını daha fazla arttıracak olmasıyla ilişkilidir. Kar oranlarını yükseltme, kapitalistlerin her zaman sahip olmak zorunda oldukları bir güdüdür. Bu, daha fazla sömürü, o güne kadar elde edilen tüm kazanımların törpülenmesi, bir bütün olarak sahip olduğumuz sınıf örgütlülüklerimize ve örgütlenme dinamiklerimize amansız bir saldırının nedeni ve sonucu olarak ortaya çıkıyor.
Bir milat olarak TEKEL direnişinin de gösterdiği gibi, güvencesiz, kuralsız ve esnek çalışmaya karşı mücadele, işçi sınıfının temel ve öncelikli mücadele dinamiği haline gelmiş durumda. Önceki süreçte kendini güvenceli sayan işçi kesimleri bir bir tasfiye edilirken, mücadelenin yeni düzlemi, kendini güvenceli sayan (kadrolu) işçi kesimlerinin (kamu) güvencesiz kesimlerle yeni bir içerikle, yeni bir hareketin başlatılması zorunluluğuna işaret ediyor.
İş yeri olmaksızın evde, kuralsız ve güvencesiz çalışma:
Bacasız fabrikalar
AKP'nin birkaç hafta önce meclise sunduğu yeni bir kanun teklifiyle kamu işçilerinin, (herkesçe bilinen tabiriyle memurların) işin niteliğine göre çalışma saat ve süreleri ile görev yerine bağlı olmaksızın çalıştırılmasının önü açılmaya çalışılıyor. Kanun teklifi yasalaşırsa, kamu'da belli işlerin iş yerinde bulunma zorunluluğu olmaksızın yürütülmesi, yani evde ya da başka herhangi bir yerde yapılması sağlanacak. Bu, kapitalist üretim örgütlenmesinde üretimin belli bir mekâna bağlı olmaksızın gerçekleştirilmesidir. Bu biçimde artı-değer üretimi ve elbette sömürüsü, mekana bağlı olmaksızın günaşırı uygulanırken, çalışma ilişkileri bu anlamda daha fazla kuralsız ve güvencesiz hale gelecek, geliyor ve ücretlerin daha fazla düşmesinden tutalım da, hak ihlallerine değin daha vahşi bir sömürü düzlemine geçilecektir, geçilmiştir.
Evde ve/ya iş yerine bağlı olmaksızın çalışma bundan önce çeşitli biçimlerle özel sektörde uygulanmaktaydı. Enformel sektör diye tabir edilen ev kadınlarının aile bütçesine katkı sunmak için parça başı işler yapması olarak evde çalışma (ev eksenli çalışma), son on yıldır giderek yaygınlık kazandı. Elektrik prizi ve çeşitli ev eşyası, alet ve edevatın küçük montajı, tekstil sektöründe örgü, el işleri, dikiş vs., "catering" tabir edilen yemek şirketlerinin maliyeti azaltmak için yemekleri ev kadınlarına belli bir fiyat ya da ücret karşılığında yaptırması, işlerini internet üzerinden yürüten bilişim sektörünün çalışma saatlerinin dışında evde çalışmanın internet başında devam etmesi, yarı zamanlı "part-time" çalışmanın olduğu anketörlük ve benzeri işlerde yine aynı şekilde evde çalışmanın sürmesi en bilinen uygulamalar arasındadır. Fakat sadece bunlar değil, örneğin eğitim işçileri açsından da evde çalışma giderek yaygınlaşmaktadır. Özellikle dershane öğretmenleri, dershanede çalıştıkları süreler dışında, evde de soru hazırlayarak veya test çözerek çalışmayı evde de sürdürmek zorunda kalıyorlar. Evde çalışma aynı zamanda kamu'da çalışan kadrolu, sözleşmeli, ücretli tüm öğretmenler için de geçerlidir.
Bu anlamda evde çalışma bugün tek başına ev kadınlarını değil, işçi sınıfının tüm üretken kesimlerini ilgilendiren bütünsel bir saldırıdır. Sermayenin bu yolla elde ettiği artı-değer miktarı devasa boyutlardadır. Bu açıdan kapitalist üretim ve ilişkileri fabrikalardan ve bilinen anlamda üretim mekânlarından çıkmış, evlerin içerisine girmiş, yaşamın her yerine sirayet etmiştir. Kapitalist toplumsal yapının tümü, bacasız bir fabrikaya dönüştürülmüştür.
Kapitalist toplumsal yapıda üretim içinde olan ve olmayan tüm emekçi kesimlerin çalışma ve yaşam güvenceleri bulunmaz, yani geniş anlamıyla güvencesizlik burjuva toplumsal yapıya içkindir. Güvencesiz, esnek ve kuralsız çalışma işçi sınıfının hali hazırda artı-değer üreten ve üretmeyen tüm kesimlerine yöneltilmiş stratejik bir saldırıdır ve tam da bu noktada, yıllar içinde geliştirilen ve bugün sonuçlarını yaşadığımız saldırıya karşı, aynı stratejik perspektif ile cevap verilmesi gerekmektedir.
Zaman-mekan parametreleri:
Değer, artı-değer, teknoloji ve işçi sınıfı
Üretim ve üretimin örgütlenmesinde teknolojinin sağladığı olanaklardan faydalanmak ve başlı başına teknolojiyi geliştirmek her sistem açısından olmazsa olmaz olan temel bir sorundur. En genel ifadesiyle meta ekonomisine dayanan kapitalist toplumda üretim, piyasada mübadele değeri olarak var olması gereken mal (emtia) ve hizmetlerden artı-değer elde etmek için yapılır. Diğer bir deyişle, üretimin kendisi başlı başına insanİ-toplumsal ihtiyaçlar için değil, kar elde edilebilsin diye gerçekleştirilir. Üretimde kullanılan teknoloji, iş'in gerçekleştirilmesinde olağanüstü düzeyde bir hız ve verimLilik olanağı sağlarken, bu sadece ve sadece kapitalistler kar elde edebilsinler, karlarını genişletebilsinler diyedir, yani onların avantajınadır.
Üretimde olağanüstü bir hız yakalanmış ve önceki üretim örgütlenmesine ait zamana ve mekan'a bağımlılık artan oranda ortadan kalkma eğilimindeyse bu esasında iyi bir şeydir. Fakat kapitalist bir toplumda, üretim araçlarının toplumun elinde (kolektif mülkiyet) değil de, kapitalistlerin elinde (özel mülkiyet) olduğu ve üretimin sadece sömürünün daha da şiddetlendirilebilmesi için gerçekleştirildiği bir durumda, üretimin daha üst bir düzeyde hızlandırılması ve verimlilik artışının sağlanması emekçi sınıflar açısından ne anlama gelir, üzerinde düşünmek gerekiyor?
Bugünkü düzlemde ve tarihsel olarak giderek yoğunlaşan bir zorunlulukla kapitalistler artı-değer üretimini ve sömürüsünü daha da şiddetlendirmek zorundadırlar. Bunun için, yani artı-değer sömürüsünün daha da şiddetlendirilebilmesi için değer üretimine yoğunluk kazandırmak ve üretimin hızını artırmak zorundadır kapitalistler. Bugün kuralsız ve güvencesiz çalıştırma ile yapmaya çalıştıkları da bu. Üretim örgütlenmesinin yeni yapısı, üretim ilişkilerin tümü, her şey ve herkes, daha fazla ve yoğunlukta kapitalist değer üretim sürecinin içine çekilmeli ve toplumsal yapının bütünü, Marx'ın kapitalizmin temeli ve işleyiş mantığı dediği değer yasası'nın yörgüngesine daha fazla oturtulmalıdır.
Fakat bir de şuradan bakılmaya çalışılmalıdır: kapitalist üretim örgütlenmesinde zamana ve mekana bağımlılık artan oranda ortadan kalkma eğilimindeyse, bu biz işçilerin de giderek zamana ve mekana bağımlılığımızın ortadan kalkması anlamına geliyor her şeyden önce. Burada bir genelleme yapıldığı doğrudur, ancak, görülmesini istediğimiz nokta söz konusu ilişkinin işçi sınıfına zararlarının yanında, olanaklarının da görülmesidir.
Emeğin sadece Türkiye ve bölge düzeyinde değil, dünya düzeyinde toplumsallaşması, emek süreçlerinin iç içe geçişi ve birbirlerini belirliyor olmaları proletaryanın kapitalist üretim örgütlenmesi içinde yoğunlaşan toplumsallığının ifadesidir. Kapitalist yeni üretim örgütlenmesi, üretimin toplumsal biçimini ve aynı zamanda karakterini yoğunlaştırmanın yanında, üretim sürecine dahil olan iş gücünü (işçileri) önceki süreçlerden farklı olarak giderek toplumsal yapı içinde genelleştiriyordur. Yani herkes bir biçimde üretimin içindedir ve bu, işçi sınıfının hem değişen yapısının, hem de yoğunlaşan toplumsal gücünün ifadesidir. Dolayısıyla kapitalistler teknolojinin onlara sağladığı avantajı istedikleri kadar kullansınlar, bu işçiler olarak bizim toplumsal gücümüzün yoğunlaşmasını beraberinde getiriyor.
Devrimci işçi sınıfı siyasetinde ufuk daralması:
Kadro = güvence özdeşliği!
Güvenceliliği kadrolulukla, kadroluluğu güvencelikle özdeşleştiren bakış açıları doğru değildir ve bu bir yanılsamanın ürünü olduğu kadar, yanılsamalı beklenti ve sonuçlar da yaratmaktadır. Daha da ötesi güvencesizliğe karşı kadroluluk talebinin bugünkü olduğu biçimiyle ortaya konulması, yani mücadele pespektifinin sadece bununla sınırlı olması, işçilerin sömürülme şiddetlerinin azaltılmasına bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmekte ve bu, kapitalist sistem düzelticiliği anlamına gelmektedir. Devrimci işçi sınıfı siyaseti açısından burada bir ufuk daralması vardır. Devrimci sınıf siyaseti elbetteki kapitalistlerden güvenceli çalışma ve yaşamı talep edecektir ve mücadelemiz onları bu noktada köşeye sıkıştırmaya, taviz verdirtmeye de odaklıdır. Ancak güvenceliliğin gelinen aşamada devrimci sınıf siyaseti açısından yeniden tanımlanması zorunluluğunun üzerinden atlanmaması da gerekiyor. Kamu-özel ayrımı giderek daha hızlı bir ivmeyle ortadan kalkmış durumdadır. Artık önceden olduğu gibi, kamuda çalışmanın güvencelilik, özelde çalışmanın da güvencesizlik olması durumu ortadan kalkmıştır. Kamu'nun özel, özelin de kamudan farkı kalmamıştır. Kamuda varolan haklar budanıyor ve söz konusu işçi kesimlerini, işçi sınıfının diğer güvencesiz kesimlerinin çalışma ve yaşam koşullarıyla eşitliyor.
Güvencelilik gerçekte nedir ve üretimin hangi toplumsal karakterinde ve bir bütün olarak hangi toplumsal sistemde varolabilir? Hiç kuşku yok ki bu sosyalizmdir. Öyleyse güvencelilik isterken bunu kapitalist yapı ve işleyişi içinden değil, sosyalizmden gelerek tanımlamalıyız. Öncelikle bu! Güvenceli çalışma özlemi ve ihtiyacı kapitalizmden bir beklenti olarak biçimlenmemeli. Tam tersine bu talep için mücadele edilirken aynı zamanda ve aynı yoğunlukta sosyalizm, onun bilinç ve mücadele isteği içinden gelişmelidir. Kuşkusuz ki bu her şeyin sosyalizme havale edileceği toptancılığına da düşürmemeli devrimci sınıf siyasetini. Kapitalizm koşullarında güvenceli çalışma ve yaşam talebi olmalı ve bu kazanılabilir. Ancak şunu da bilmeliyiz ki, bu kazanıldığında, sorun kökten çözülmüş olmayacak, dengeler sınıfların ve sınıf mücadelesinin varlığı koşullarında sürekli göreli olma özelliğini koruyacaktır. O yüzden güvencelilik talebi stratejik bir pespektifi içinden yürütülmeli, kendinde menkul bir mücadele dinamiği olarak kavranmasına son verilmelidir. Kapitalist sistem sınırları içinde, o sınırlara dokunmaksızın, tek başına kadroluluk isteme dar ufkunu, yani bir bütün olarak kaptialist sömürünün şiddetinin düşürülmesi perspektifiyle yürütülen bir mücadele anlayışı yerine, bir bütün olarak üretimin toplumsal karakterinin sorgulanarak farklılaştırılmasına, yani kapitalist sisteme, onun -toplumsal- üretim biçimine -değer- ve siyasal iktidar aygıtlarına yönelmek, bu bilinçle yürütülmek zorundadır. Öncelikle ve özellikle değer yasası'ndan arınmış bir proleter güvencelilik bilincine sahip olmak ve mücadelenin bu doğrultuda yürütülmesi; yeni düzlemde geliştirmemiz gereken yeni içeriğin en ayırt edici noktasıdır. (NU/EK)
______________________________________
* Eğiim-Sen Van Şube üyesi