1821’de Fransa’nın Paris’e yakın taşra kenti Rouen’de doğan “Madam Bovary”nin (1857) ünlü yazarı Gustave Flaubert’in 1872’de “Üç Hikaye” (Three Tales) adıyla yayımlanan kitabında yer alan kısa "novella"sı “Saf Bir Yürek”, Félicité adlı yoksul bir taşralı hizmetçi kızın öyküsünü anlatır.
Italo Calvino’nun “din dışında gerçekleştirilmiş en olağanüstü ruhsal yolculuklardan biri” olarak nitelediği novella, yazarın M. Bovary’den yirmi yıl sonra yazdığı bir başyapıttır. M. Bovary’nin bir başka uzantısı olarak da okunan novellanın sadık Félicité’si; M. Bovary’nin ana karakteri Emma Bovary intihar ettikten sonra onun elbiselerini çalarak evi terk eden hizmetçi kızında adıdır. “Saf Bir Yürek”in Félicité’ si ise; eski malikanede atılması gereken tüm eşyaları saklayan ve hikâyenin sonunda yarı deli bir kadına dönüşen talihsiz ve dindar bir karakterdir.
Dramatik ironi ve peri masalından tragedyaya
Yaşarken Emile Zola’nın öncülüğünü yaptığı natüralizm akımına kabul edilen Flaubert; bir kadının evlilik dışı ilişkisini anlattığı için yayımlandığı dönemde ‘skandal’ olarak nitelenen ve mahkemelik olan M. Bovary romanıyla gerçekçilik (realizm) akımının da öncüsü sayıldı. Gözlem gücü nedeniyle “nesnel gerçeklik” denilen tekniğin romandaki ustası sayılan yazar daha sonra kimi edebiyat otoritelerince ‘duygusuz’ olmakla suçlandı. Kendisi de bu suçlamanın farkında olduğundan; “Saf Bir Yürek”te, Charles Dickens gibi 19. yüzyıl yazarlarının sıklıkla kullandığı dramatik ironi tekniğini kullanarak, roman tekniğini geliştirdi.Dramatik ironi, özellikle edebiyat tarihinde kendine özgü bir yeri olan 19. yüzyıl romanının, gerçekleşmesi imkânsız “büyük dönüşümlerini” bekleyen ve modernite ile hızla ilerleyen kapitalizmin yoksulluk çarkında ezilen sıradan bireylerinin, masaldan tragedyaya evrilen büyüme öykülerini simgeler. 19.yüzyılın her şeye kadir tanrı-yazarının romana ustalıkla serpiştiği anlık olaylarda açığa çıkan dramatik ironi figürü, köklerini felsefi ya da dünyevi ironi denilen ve evrensel insanlık durumunu ifade eden bir bilinçlenme/me ve farkına var(a)ma anından alır. 19. yüzyılın meraklı ve "duyarlı" okuru ise hikayenin sonunu daima en başında bilir.
Bu tanrı-yazarlardan biri olan Flaubert’ de, bu hikâyenin ana karakteri Félicité’nin hayatının ve kendisinin de dönüşmeyeceğini “Saf Bir Yürek”in ilk cümlesinde okura söyler: “Yarım yüzyıl boyunca Pont-l’Èvéque’in kentli kadınları, hizmetçisi Félicité yüzünden Bayan Aubain’i kıskandılar.” Novellanın devamında, geri dönüş tekniğiyle anlatılan hizmetçi kız Félicité’nin hayatının elli yılını o evde geçirdiği bu ironik cümleden anlaşılır. Yazar bu öyküde, edebiyat dünyasına kazandırdığı ve M. Bovary’de zirveye ulaşan “nesnel gerçeklik” tekniğinin dışına çıkarak, klasik bir 19.yüzyıl romancısının “duygusal gerçekçilik”(sentimental realism) tekniğiyle yazar.
Flaubert’in papağanı ve Paul ve Virginie
Flaubert’in, hikayenin devamında da dramatik ironiyle dengelemeye çalışacağı saf ve yetim Félicité ve onun, yalnızlıktan aşkınlaştırarak öldükten sonra Hıristiyanlıktaki Kutsal Ruh benzetmesiyle pagan bir objeye dönüştürdüğü meşhur içi doldurularak saklanan ölü papağanı; Fransa’nın deniz aşırı sömürgelerinde köle olarak çalıştırılan ve uzaklardan zincir şıkırtıları duyulan insanların çektiği acıları –sömürgelerin birinde ölen yeğeni Victor’u hatırlattığını fark ederek- papağanda simgeleştirmesi yazarın çelişkisini yansıtır. Hikâyede yetim ve sevgisiz Félicité, sıradan taşra burjuvazisinin evrensel bir iki yüzlükle sömürdüğü tüm dünyevi inayetini, “sefillere özgü yürek katılaşmasıyla onu unutan akrabaları” yerine yanında çalıştığı iki çocuklu Madam Aubaine ve onun çocuklarına verir. Bir de küçükken ara sıra ironik bir saflıkla baktığı ve çalışmaya gittiği Antiller’de ölen Victor’a.
Bir sömürgeden gelen ve ona hediye edilen egzotik papağan ayrıca, Flaubert’ in insani duyarlığın çıkmasına izin verilmeyen devrim dönemi Fransa’sına ve sömürgecilik hareketlerine karşı duyduğu gizli tepkinin bir sembolü olarak öyküde yer alır.
Novellanın temelini oluşturan ve radikal bir kolonyalizm eleştirisi olan bir diğer unsur ise, Jacques-Henri Bernardin de Saint-Pierre’in Fransız Devrimi’den hemen önce yayımlanan ve 18. yüzyıl Fransa’sının burjuva sınıfını eleştirdiği ünlü çocuk romanı Paul ve Virginie ‘ye (1787) yapılan göndermedir. Paul ve Virginie, Félicité’nin çalıştığı evin hanımının iki çocuğunun adıdır. Aydınlanma döneminin dini görüşlerinin eleştirisini yansıtan Paul ve Virginie, bu karakterlerin yaşadığı deniz aşırı ülkelerdeki kusursuz ve el değmemiş doğanın sembolize ettiği ve Tanrının dünyayı mükemmel bir uyum içinde yarattığı fikrini yansıtan iki simgedir. Saint-Pierre, gerçek yaşamında da kölelerin serbest bırakılmasını savunmuştur.
Flaubert de bu Fransız edebiyatının ünlü çocuk romanını hikayeye ustaca bir yer değiştirmeyle koyarak, trajik bir hatırlatma yapar. Paul ve Virginie’ de deniz kazasında ölen iki çocuğun aksine, novellada iki kardeşten dini eğitim alan babasız Virginie ölürken; kardeşi Paul sömürgelerde yetişen bir burjuvaya dönüşür. Félicité’nin yoksul ama sömürgelere çalışmaya giden ve orada hummadan ölen yeğeni Victor ise Paul ve Virginie’de ölen Paul’ü ise temsil eder. Sadık Félicité, çocukların ölümünden sonra sömürgelerde acı çeken insanların acısını sembolize eden bir hayaleti anımsatan, Kutsal Ruh’la karıştırdığı papağana bağlanır. Hanımının ölümünden sonra, büsbütün acı çeken hizmetçi kız; tüm siyah kölelerin ruhlarını simgeleyen papağanın göğe yükselerek kutsandığını görerek ölür.
(Post) kolonyalizm nereye?
Flaubert gibi büyük bir yazarın yaklaşık iki yüzyıl önce “Saf Bir Yürek”te ustalıkla satır aralarına serpiştirdiği ve metinlerarası kurmaca yoluyla dikkat çekmeye çalıştığı kolonyalizm ve bugünden bir bakışla post kolonyal bir çaresizlik için umut olabilecek talebi; 1 Ağustos 2008 tarihli Le Monde gazetesindeki bir habere göre Fransa, tanıma ve barış adına “bölgesel dilleri Fransa'nın değerleri” olarak gören anayasa değişikliği gerçekleştirdi. Bunun üzerine, Fransa'nın "kreol" dilini kullanan Guadepoule'li milletvekilleri de, Başbakanlığa bağlı bir Bölgesel Diller Ulusal Konseyi'nin kurulma talebini bildirdi. Ayrıca, Brötonca ve Alsace dilinin konuşulduğu bölgelerin vekilleri de harekete geçirerek, kendi dillerinde öğrenim yapma ve medyada yer alma hakkına dair büyük bir yasal değişikliğe gidilmesi isteğini dile getirdi. Bir başka sömürge bölgesi Polinezya'daki bağımsızlar ise; bu reformu Fransa’nın sömürgeci yaklaşımlarından biri olarak değerlendirdi.
Önümüzdeki günler, Fransa’daki her türlü gelişmenin birkaç yüzyıllık sömürgeleri yeniden hareketlendireceğini gösteriyor. Özellikle Sarkozy’in Kuzey Afrika ziyaretinden sonra başlayan ve kesilen tartışmalar yeniden kolonyal bağlamda hatırlanacak. Bu durumda, üçüncü dünya entelijansiyalarının, geçmişte bu hareketlenmeleri doğuran ve tarihsel belge niteliğindeki tüm -kökleri sarmaşığa benzeyen- yazınsal metinleri eleştirel bir kolonyal, post- kolonyal ve şarkiyatçı okumayla değerlendirerek; bilhassa gündelik siyasetin hızı ve büyüsüne kapılan ‘iş bitirici ‘siyasetçilerine karşı şiddetle tartışması gerek. Çoktandır tanrı-yazarını kaybetmiş, 19. yüzyılın meraklı ‘sıradan’ okurunu; 21. yüzyılın muhalif ve sesi duyulan ‘entelektüeline’ dönüştürmek için sihirli değnekleri ve peri anneleri beklemeye ihtiyaç duymadan…(YK/NZ)