Akran zorbalığı, çoğu zaman okul koridorlarıyla özdeşleştirilerek anlayabileceğimiz bir sorun gibi anlatılır. Oysa çocukların günlüğünde zorbalık, okulun sınırlarını çoktan aşmış durumda. Sokakta, dijital platformlarda, spor takımlarında, mahalledeki oyun alanlarında, sosyal medya gruplarında…
Çocuğun temas ettiği her ortam, güç ilişkilerinin bozulduğu anlarda bir zorbalık alanına dönüşebiliyor. Bu yüzden akran zorbalığı sadece davranışsal bir mesele değil; doğrudan çocuk haklarına temas eden çok yönlü bir koruma sorunudur.
Zorbalık Bir davranış değil, çok katmanlı bir hak ihlalidir
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS), çocukların şiddetten korunma hakkını açıkça
tanımlar.
- Madde 19, çocuğun her türlü fiziksel, duygusal ve psikolojik şiddetten korunmasını
güvence altına alır. - Madde 12, çocuğun kendisini ilgilendiren tüm konularda görüş bildirme hakkını düzenler.
- Madde 16, çocuğun özel hayatının ve itibarının korunmasını şart koşar; bu özellikle dijital
zorbalık bağlamında kritik bir ilkedir. - Madde 2, ayrımcılığa uğramadan korunma hakkını tanımlar.
Dolayısıyla akran zorbalığı, bir çocuğun yalnızca duygusal dünyasını değil, uluslararası hukukla güvence altına alınmış haklarını ihlal eden bir durumdur. Bu ihlaller çoğu zaman sessiz gerçekleşir ve çoğu çocuk zorbalığı tanımlayamadığı için yaşadıklarını “olağan” sayar.
Okul: En görünür alan ama tek yer değil
Okullarda dışlama, alay, fiziksel itme, tehdit gibi pratikler daha görünürdür. Bunun nedeni sosyalleşmenin yoğunlaşmasıdır; ancak görünürlüğün yüksek olması diğer alanlardaki zorbalığın daha az önemli olduğu anlamına gelmez.
Mahalle ve sosyal çevre: Normalleştirilen zorbalık
Mahalle oyunlarında “dışarıda bırakma”, “ad takma” ya da “sen oynayamazsın” gibi davranışlar çoğu zaman yetişkinlerce önemsenmez. Oysa bu alanlar, çocukların aidiyet ve güvenlik duygularının şekillendiği yerlerdir.

Çocuk koruma ve safeguarding: “Yardımın gücü kadar, sınırı da olmalı”
Dijital alan: Süreklilik ve kalıcılık
Zorbalığın en hızlı yayılan ve en kalıcı yüzü dijitalde ortaya çıkıyor. Grup sohbetlerinden dışlanmak, ekran görüntülerinin paylaşılması, anonim yorumlar, sosyal medya mimikleri…Dijital zorbalık çocuğun yalnızca “o anını” değil, kimliğini ve sosyal çevresini etkiliyor. İşte tam bu nedenle zorbalıkla mücadele yalnızca sınıf içinde değil; mahallenin, dijital platformların ve sosyal çevrenin tamamında ele alınmalıdır.
Etiketlerden uzak durmak: Uygulayan da maruz kalan da çocuktur
Hak temelli yaklaşım, zorbalığı uygulayan çocuğu suçlu ilan ederek sorunu çözmeye çalışmaz. Çünkü davranışı üreten ortam çoğu zaman çocuğun kendisinin de risk altında olduğunu gösterir.
Maruz kalan çocuk, korunması ve güçlendirilmesi gereken bir özne. Zorbalık uygulayan çocuk ise davranışın kökeninin incelenmesi gereken, çoğu zaman başka bir alanda destek ihtiyacı olan bir çocuk.
Duygusal ihmal, ev içi çatışma, sosyal baskı, akran onayı ihtiyacı, dijital içeriklerden öğrenilen davranış modelleri… Zorbalığın kökeni çoğu zaman bu faktörlerle örülüdür. Bu nedenle çözüm, çocukları etiketlemek değil; davranışın geliştiği sosyal ortamı iyileştirmektir.
Çocuğun sesi: Erişilebilir ve güven veren bildirim mekanizmaları
Türkiye’deki koruma sistemi,Çocuk Koruma Kanunu, MEB yönergeleri, sosyal hizmet mekanizmaları ve KVKK düzenlemeleri, çocuğun güvenlik hakkını güvence altına alır. Ancak pratikte bir sorun var, birçok çocuk zorbalığa maruz kaldığında yetişkinlere söylemekten çekiniyor.
Bunun nedenleri:
• “Kimse bir şey yapmayacak” düşüncesi
• Arkadaşlarının baskısı
• Yargılanma kaygısı
Hak temelli yaklaşımda süreç şöyle olmalıdır:
• Çocuk bildirim yaptığında korunma hakkı devreye girer.
• Yetişkinler tarafsız, güvenilir ve şeffaf bir süreç işletmekle yükümlüdür.
• Çocuğun sesi yalnızca duyulmaz, dikkate alınır.
• Çocuk bildirim nedeniyle cezalandırılmaz.
Bu nedenle bildirim mekanizmaları yalnızca okulla sınırlı kalmamalı; sosyal hizmet birimleri, belediyeler, çocuk hatları ve dijital platformlar da sorumluluğu paylaşmalıdır.
Sosyolojik perspektif: Güç ilişkileri, grup dinamikleri ve öğrenilmiş davranışlar
Akran zorbalığını anlamak için çocukların sosyal dokusunu ve güç ilişkilerini analiz etmek gerekir.
Dijital çağ, çocukların sosyalleşme biçimini tamamen değiştirdi; zorbalık artık 7/24 görünür
hâldedir. Grup dinamikleri, dışlama pratiklerini normalleştirebiliyor. Toplumsal cinsiyet normları, zorbalığın türlerini şekillendirebiliyor. Yetişkinlerin güç kullanma biçimleri, çocukların davranış modellerine doğrudan yansıyor. Bu sosyolojik çerçeve, zorbalığın bireysel davranıştan çok daha fazlası olduğunu; toplumsal bir öğrenme alanı olduğunu gösteriyor.

Çocuk emeğine vizyon demek: En büyük yanılgı
Risk altındaki çocuklar: Görünmeyen eşitsizlikler
Bazı çocuklar zorbalığa daha sık maruz kalıyor: Yeni taşınanlar, dil bariyeri yaşayan göçmen çocuklar,
engeli olan çocuklar, ekonomik ayrımcılığa uğrayan çocuklar, LGBTI+ olduğu düşünülen veya böyle
etiketlenen çocuklar.
Bu çocuklar çoğu zaman bildirim yapmaktan da çekiniyor. Bu nedenle koruma sistemlerinin özel
olarak bu grupları desteklemesi gerekiyor.
Politika ve uygulama önerileri: Çocuk merkezli bir yaklaşım mümkün
Zorbalıkla mücadele, bireysel bir disiplin süreci değil; çocuk haklarının korunmasına ilişkin bütüncül
bir politikadır.
Koruma mekanizmaları çok aktörlü olmalı: okul, aile, sosyal hizmet, belediyeler ve dijital platformlar birlikte çalışmalı.
Bildirim sistemi standartlaşmalı: Türkiye’nin her yerinde aynı kalite ve güvenlik sağlanmalı.
Dijital platformlar sorumluluk almalı: çocuklara yönelik önleyici güvenlik araçları
geliştirmeli.
Ebeveyn ve öğretmenler desteklenmeli: zorbalığın erken belirtilerini tanımayı öğrenmeliler.
Çocuk katılımı güçlendirilmeli: çocuklar, kendi güvenlik politikalarının tasarımına dahil
edilmelidir.
Sonuç: Zorbalıkla mücadele bir güvenlik projesi değil, bir hak yükümlülüğüdür
Akran zorbalığı, çocukların eğitim hayatını, dijital varlığını, sosyal ilişkilerini ve duygusal dünyasını etkileyen bir hak ihlalidir. Bu nedenle çözüm, yalnızca davranış kontrolüne değil; çocuğun bulunduğu tüm alanlarda güvenli, kapsayıcı ve katılımcı ortamlar yaratmaya dayanır. Çocuklar hak sahibi bireylerdir. Zorbalık nerede yaşanırsa yaşansın, korunmak onların hakkı; korumak ise yetişkinlerin ve kurumların
sorumluluğudur.
(HÖ/NÖ)






