Güney Afrika'nın acılı geçmişini geride bırakarak, değişimi sağlamayı nasıl başardığını uluslararası dinleyici ile paylaşmak her zaman için bir şeref ve ayrıcalıktır.
Biz Güney Afrikalılar için bu önemli bir konudur; komisyonumuz uluslararası düzeyde iyi bilinmesi ve övgü toplamasına rağmen, geçmişleriyle en iyi şekilde yüzleşmek ve özellikle de yaralarını sarmak isteyen geçiş dönemindeki ülkeler için aslında mükemmel bir örnek teşkil etmiyordu.
Güney Afrika'da, apartheid rejiminin gaddarlığından zarar görenlerin, kendilerini gururlu, saygı duyulan ve yaralarını sarmış bireyler olarak hissetmesi için bir süreç izlendi.
Ülkemiz, büyük bir riske atılarak, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu'nu (HUK) oluşturdu. Günümüzde etkisi hala devam eden komisyon, aslında çok mükemmel işleyen bir süreç olmamasına rağmen, atılan bu adım çok büyüktü.
HUK'un yarattığı etki ve elde edilen sonuçlar, dünya çapında pek çok ülkenin hala yoğun ilgisini çekmektedir; ülkemiz de edinilen derslerin nesiller boyunca hatırlanmasını ummaktadır.
Toplantıyı düzenleyenler, genel olarak Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu ve edinilen dersler hakkında konuşmamı rica ettiler.
Öncelikle, Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu'nun nasıl kurulduğundan bahsedeceğim; ikinci olarak, HUK'un Güney Afrika ulusunun iyileşmesine nasıl katkıda bulunduğu sorusunu ele alacağım.
Üçüncü olarak ise edinilen dersler hakkında bazı bakış açılarını sizlerle paylaşacağım ve son olarak da Türkiye açısından bazı önerilerde bulunacağım.
Yaşadığımız sürecin nasıl olduğuna dair sizlere bir fikir vermesi açısından sunumun ortasında kısa bir video klip göstermek istiyorum. Böylece üstlenilen bu görevin ne kadar büyük olduğunu ve haksız ve gaddar bir rejimin açtığı yaraları kapatmaya çalışan bir ulus üzerindeki derin psikolojik etkisini daha iyi anlayabilirsiniz.
Eski Adalet Bakanı merhum Dullah Omar, HUK'u tanıtırken şöyle ifade etmişti
"İntikam yerine, uzlaşma olacak
Olanlar unutulmayacak, aksine açığa çıkacak
Merhametli bir devlet yaşananları reddetmek yerine kabul edecek
İnsan hakları ihlali yerine, ahlaki düzen ve hukuk devletinin üstünlüğü sağlanacak"
Geçmişle günümüz arasındaki uçurumu kapatmak ve nihayetinde zalim ve adaletsiz bir geçmişin açtığı yaraların iyileşmesi için Güney Afrika halkına yardım etmek amacıyla başlatılan bu önemli süreçten beklentiler ve umutlar işte bu kadar yüksekti.
HUK sonrasında, gerçekten uzlaşma sağlamış bir ulus olduğumuzu tüm dünyaya ilan edebileceğimiz günün gelmesi için halkımız hala uğraş veriyor.
Güney Afrika'da bugün siyahlar ve beyazlar anayasal bir demokraside birlikte yaşıyorlar. Yine de geçmişteki ayrımlar hala yaygın; eskiden kimlerin daha dezavantajlı olduğu ve bunun günümüze olan etkileri hala açıkça görülüyor.
Geçmişte yaşanan istismar hakkında yeterince bilgi mevcut olmasına rağmen bu gerçeğin kabullenilmesi süreci karmaşık oldu. Apartheid rejiminden fayda sağlayanlar ve sessiz kalanlar, ne pahasına olursa olsun beyazların ayrıcalıklı olmasında kararlı bir devletin neden olduğu ihlallerde kendi oynadıkları rolü kabul etmeyi reddetti. Hiç şüphe yok ki, gerçeğin kabullenilmemesi, iyileşme sürecini olumsuz etkilemiştir.
Ülkeyi ileri götürme sorumluluğunu üstlenen kesimin kültüründe var gibi gözüken açgözlülük ve yolsuzluk düşünülürse; bugün yoksulluk, işsizlik ve hastalıktan mağdur kişilerin, ileride mevcut hükümeti sorunlarına karşı ne kadar duyarlı bulacağını ancak zaman gösterecek.
Milliyetçi Hükümet (o zamanki iktidar partisi) ve Afrika Ulusal Kongresi (özgürlük hareketi) arasındaki uzun ve yorucu müzakerelerden sonra, demokrasi kurulana dek ülkeyi yönetmek üzere geçici bir anayasa oluşturuldu. HUK, geçici anayasanın altta yer alan son maddesine dayanarak kurulmuştur:
"Bu Anayasa, derin bir şekilde bölünmüş bir toplumun ihtilaf, çatışma, sayısız haksızlık ve acı olayların yaşandığı geçmişi ile, renk, ırk, sınıf, inanç veya cinsiyet gözetmeksizin tüm Güney Afrikalılar için gelişim fırsatı ve birlikte barış içinde yaşama imkanı sunan, insan hakları ve demokrasiye dayalı bir gelecek arasında tarihi bir köprü görevi üstlenmektedir. Tüm Güney Afrika vatandaşlarının refahını, ulusal birliği ve barışı sağlamak için, Güney Afrika halkının uzlaşmaya varması ve toplumun yeniden yapılandırılması gerekir.
"Geçmişte insan haklarının toplu halde ihlal edildiği, şiddet dolu çatışmalarda insani ilkelerin hiçe sayıldığı ve geriye nefret, korku, suçluluk ve intikam duygularından oluşan bir miras kalan Güney Afrika'da bu anayasa ile, halkın toplumsal bölünme ve çatışmaların üstesinden gelmesi için güvenli bir temel atılmaktadır.
"İntikam yerine anlayışın, misilleme yerine telafinin, mağduriyet yerine Ubuntu düşüncesini temel alan bir yaklaşım ile artık bu meseleler ele alınabilir.
"Toplumsal yeniden yapılandırma ve uzlaşmayı sağlamak için, geçmişteki çatışmalar sırasında yapılan hatalar, eylemler ve siyasi amaçlarla işlenilen suçlara yönelik bir af çıkarılacaktır. Bu doğrultuda Meclis, af için son geçerlilik tarihini belirten bir kanunu anayasaya çerçevesinde çıkaracaktır. Söz konusu kanun, yürürlüğe girdikten sonra affa yönelik mekanizmaları, kriterleri, usulleri ve gerekirse mahkemeleri belirleyecektir.
"Bu anayasa ve taahhütler ile biz, Güney Afrika halkı, ülkemizin tarihinde yeni bir başlık açıyoruz."
Bazılarının "siyasi anlaşma" olarak tanımladığı bu hassas süreci müzakere edenler, mağdurların haysiyetini kurtarmak ve verilen zararı telafi etmek için samimi bir çaba gösterilmediği takdirde failleri affedemeyeceğimizin farkındaydı. Aynı şekilde, insan hakları ihlallerinin bastırılıp unutulamayacağı, ele alınmadığı taktirde tekrar bize musallat olacağı gerçeği de kabul edilmişti.
Bu süreçte genel ilkeler, geçmişten kopmak, geçmişin yaralarını sarmak, affetmek ama unutmamak ve insan haklarına dayalı bir gelecek inşa etmekti.
Af, en çok tartışılan madde oldu; zira bazı mağdurlar adaletin yerine getirilmesini istiyordu. 1) tam ifşa şartı 2) failin, kişisel açgözlülük nedeniyle değil, siyasi düzen yüzünden ve siyasi amaçlarla hareket ettiğini göstermesi koşuluyla af tanınmasına rağmen, bazı mağdurlar bu affın adalet pahasına getirildiğini savunarak ikna olmadı.
İnsan haklarının toplu ihlalinden suçlu faillerin normal bir yargılanma sürecine tabii tutulduğu Nuremberg mahkemeleri gibi veya Şili Komisyonunun desteklediği ve Güney Afrika'da eski hükümet üyelerinin de en çok istediği seçenek olan genel af gibi bir çözüm, bu hassas geçiş sürecini müzakere edenler tarafından rağbet görmedi.
Güney Afrika halkı bu tutumu anlamasına rağmen, af hükümleri hakkında rahatsızlık duyuyordu; faillerin eylemlerinin sonuçlarına katlanmadan kurtulacağından ve affın dokunulmazlığa yol açacağından endişe ediliyordu. Güney Afrikalı müzakereciler koşullu bir af üzerinde anlaşmaya vardı.
Başpiskopos Desmond Tutu'ya göre amaç, cezalandırıcı bir adalet anlayışı yerine, Afrika hukukunun bir özelliği olan ıslah edici bir adalet anlayışı getirmekti. Başpiskopos ayrıca, esas meselenin cezalandırmak değil, ihlallerin, dengesizliklerin ortadan kaldırılması ve Ubuntu anlayışı ile bozulan ilişkilerin onarılması olduğunu söylemiştir.
Ubuntu'yu açıklayıcı bir örnek
Masum olduklarını iddia edenlere değil de, yaptıkları eylemlerin sorumluluğunu üstlenenlere af tanınması planlandığı için, bu sayede hesap verebilirliğin de teşvik edildiği ve yeni demokratik sistemde uyulması amaçlanan insan hakları, sorumluluk ve hesap verebilirlik gibi ilkelerin hakim olduğu yeni bir kültürün desteklenmiş olacağı görüşü savunuluyordu.
Komisyonun görevi, altta yer alan üç komite tarafından yürütüldü.
* İnsan Hakları İhlalleri Komitesi, 1960 yılı Mart ayı ile 1994 yılı Mayıs ayı arasında yaşanan toplu insan hakları ihlallerinin nedeni, yapısı ve boyutu hakkında tam kapsamlı bir çalışma yapmakla yetkilendirildi.
* Tazminat ve Rehabilitasyon Komitesi, mağdurların yerini tespit etmek, maruz kaldıkları ihlaller hakkında mağdurlara kendi ifadelerini verme fırsatı sunarak, insani ve medeni haysiyetlerini geri kazandırmak, ve rehabilitasyon ile zararın tazmin edilmesi için önerilerde bulunmak ile yetkilendirildi.
* Af Komitesi, siyasi bir amaçla yapılan eylemler hakkında tüm gerçekleri tam olarak ifşa eden şahıslara af tanınmasını kolaylaştırmak ile yetkilendirildi.
Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, faaliyetleri ve bulguları hakkında bir rapor hazırlamak ve gelecekte olası istismarları engellemek amacıyla önerilerde bulunmakla yükümlüydü. Bu rapor ve önerilerin, HUK'un çalışması tamamlandığında hükümete sunulması istendi.
HUK ulusumuzu iyileştirdi mi?
* HUK'un karşısına sadece 22 bin mağdur çıktığı düşünülürse, ulusal çapta bir iyileşme ve uzlaşma sağladığımızı bence iddia edemeyiz. Kırsal alanda yaşayan ve bilgiye erişimi pek olmayan insanların bu fırsatı tamamen kaçırmış olduğunu öğrenmek üzücü oldu.
* Mağdurların çoğunluğu, ifadelerini verdikten sonra çok daha iyi hissettiklerini belirtmiştir. Bu durum, tek başına bir sonuç olarak değil de, iyileşme süreci için bir temel atmak olarak değerlendirilebilir.
* Failler ve mağdurlar arasında gerçek anlamda bir bağışlama olması için tarafları karşı karşıya getirme çabaları oldu; bu tür yüzleşmelerin bazı mağdurlara iyi geleceğine ve hayatlarına devam etme hususunda yardımcı olacağına dair hiç şüphem yok.
* Apartheid rejiminden fayda sağlayanlar ve sessiz kalanların geçmişte kendilerinin oynadıkları rolü kabullenmeyi reddetmesi, mağdurların iyileşme sürecini zorlaştırdı.
* Apartheid dönemi kanunlarını uygulayan yöneticilerin HUK ile temasa geçmeyi reddetmesi, çoğu Güney Afrikalının ağzında buruk bir tat bıraktı ve iyileşme sürecine yardımcı olmadı.
* Yıllar boyunca çektikleri acıların boyutundan veya anlattıklarının gerçekliğinden şüphe edildiği hissiyle yaşayan mağdurlar için, faillerin yaşananları doğrulayan ifadeler vermesi iyileştirici nitelikte oldu.
* Ne tuhaftır ki, faillerin suçlarını kabul etmesi, hem aşağılayıcı hem de rahatlatıcı bir etki yaratmıştır; ki bazıları bu hissin iyileştirici olduğunu ifade etmiştir.
Güney Afrika'da gerçek bir uzlaşma yaşanması ve ülkenin evrensel insan haklarına saygılı, ırk ve cinsel ayrımcılık yapmayan bir demokrasiye kavuşması amacı için büyük emek veren Başkan Mandela'nın liderliği de tüm bu sürece yardımcı oldu.
Artılar ve eksiler
* Sürecin kamuya açık olması sayesinde hakikatler, daha önce hiçbir hakikat komisyonunda olmadığı kadar açığa çıktı.
* Apartheid rejiminde yapılan eylemlerin propaganda olduğunu hiç kimse söyleyemez.
* Mağdurların seslerinin duyulması sağlandı; ki bu tüm geçiş süreçleri açısından önemli bir adımdır.
* Saklı kalan hususların ortaya çıkması için bir olanak sağlandı.
* Pek çok kişinin hayatta kalması için gerekli olan yanıtlar alındı.
* Cesetlerin mezarlardan çıkarılmasından sonra aileler, kaybettikleri yakınlarını usulüne göre uğurlayabildi.
* Ülkemizde yaşananlar açığa çıktı ve insanlık dışı hareketlerde bulunanların yüzlerindeki maske düştü.
* Batı'da hakim olan iyileşme anlayışının ötesine geçmek için bir fırsat doğdu, zaten Afrika halkının sorunlarının çözümü için Afrika'ya özgü çözümlere gerek olduğuna dair uzun zamandır var olan inanış da bazı vakalar ile doğrulanmış oldu.
* Ruanda ve Gacaca süreci örneğinde olduğu gibi, ıslah edici adalet anlayışı aracılığı ile Afrika Hukuku'nu inceleme fırsatı doğdu.
* Gerçekçi bir uzlaşmanın sağlanması için temel atıldı.
* Yaşananların hatırlanması için özel anma mekanları yaratıldı.
Öte yandan,
* Süreç çok uzun sürmedi, tüm Güney Afrikalıların sürece katılma fırsatı olmadı.
* Ulusal uzlaşma vaat edildiği oranda sağlanamadı.
* Sürecin, faillere avantaj sağladığı görüşü doğdu, çünkü faillere derhal af tanınmasına rağmen, mağdur olanların gördükleri zarar hala yeterince tazmin edilmiş değil; mağdurların çoğunluğu kısıtlı eğitim olanakları nedeniyle nesiller boyu süren bir yoksulluk içinde yaşıyor.
* Hükümetimiz, nedense önerileri uygulama hususunda istekli davranmadı ve sivil toplum kuruluşları ve ilgili tarafların şikayetlerine rağmen bu durumu düzeltmek için pek çaba sarf edilmedi.
* Yasal meselelere daha çok odaklanıldı ve bu alanda çalışan STKların ısrarı olmasaydı psikolojik sonuçlar ele alınmayacaktı.
* Toplu insan hakları ihlallerine (adam öldürme, kaçırma ve hapsetme vs.) odaklanıldığı için sosyo-ekonomik sorunların sonuçları ortaya konulmadı; yani siyahların düzgün bir eğitime ve sağlık hizmetlerine erişiminin olmadığı, doğdukları yerlerden zorla gönderildikleri ve ne doğumdan gelen haklarının ne de güvenli bir ortamda çalışma haklarının kendilerine tanınmadığı gerçeği ortaya konulmadı.
Devam eden bu sosyal sorunlar hala toplumsal acılara ve travmaya neden olmaktadır.
Türkiye için bazı önerilerde bulunmayı düşündüm ama ülkeniz koşullarını tam olarak bilmeden çözüm önerilerinde bulunmanın haddini bilmezlik olacağını hissettim. Önümüzdeki iki gün boyunca sizlerden gelen yorumları dinledikçe belki bir öneride bulunabilirim.
Şu an için söyleyebileceğim bir kaç husus var:
* Hakikat komisyonları, herkese uyan bir kalıp olarak asla görülmemelidir.
* Bu süreçlerin temel alacağı kültürel ve dilsel parametreleri vurgulamak önemlidir.
* Hakikati arama süreci her zaman alttan yukarı doğru olmalıdır-aksi takdirde yerel toplulukların süreci benimsememesi riski doğar.
* Adaletin sağlanması sorusunu doğrudan ele alınması, ve halkın ve kültürün değerleri ile uyumlu bir sürecin izlenmesi faydalı olur.(NW/BA)
* Nomfunda Walaza'nın metni 10-11 Aralık 2011'de Diyarbakır'da Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın kolaylaştıırıcılığında düzenlenen Sosyal Travma ile Başa Çıkma Programları toplantısında Güney Afrika Perspektifi başlıklı sunumudur. Walaza'nın konuşması çalışmayla ilgili yayınlanacak kitapta da yer alacaktır.
Referanslar:
1) Looking Back Reaching Forward: Reflections From The Truth and Reconciliation
Commission Of South Africa. Charles Villa-Vicencio ve Wilhelm Verwoerd.
University of Cape Town Press, 2000
2) No Future Without Forgiveness. Desmond Tutu. Rider, 1999
3) To Remember and To Heal. Theological and Psychological Reflections on the
Truth Commission. Editörler: H Russel Botman ve Robin Petersen. Human and
Rousseau, 1996
4) A Country Unmasked: Inside South Africa's Truth and Reconciliation Commission.
Alex Boraine. Oxford University Pres, Güney Afrika, 2000