Güney Afrika'nın en büyük kenti ve ülkenin finansal başkenti Johannesburg, göçmenlere yönelik popüler saldırılarla sarsıldı. Saldırıların iki hafta önce Alexandra isimli gecekondu yerleşim bölgesinde başlamasından bu yana 40'dan fazla insan öldürüldü. Örgütlü kıyımların kentin en yoksul cemaatlerinden birçoğundaki toplumsal dokuyu paramparça etmesinden bir hafta sonra saldırılar, ülkenin geri kalanına yayılmaya başlayarak, ülkenin dokuz ilinden yedisini etkisi altına aldı.
Bugün (25 Mayıs) itibarıyla 40'dan fazla insanın öldürüldüğü, 30 binden fazlasının evsiz bırakıldığı ve on binlerce insanın ülkeden kaçmakta olduğu bildiriliyor. Saldırıların ilk sıcaklığı dinmiş gibi görünmekle birlikte, çok sayıda insan hâlâ evlerini ve ülkeyi terk ediyorlar. Saldırıların yeniden başlamayacağı konusunda da hiçbir kesinlik yok.
Öldürülenler arasında birçok Mozambikliyle, benzer etnik arka plana sahip göçmenlerle evlenenler ve göçmen işçileri istihdam eden bir adam da dahil bazı Güney Afrikalılar da mevcut. Göçmenlerle evlenmiş olan Güney Afrikalılar evlerinin ve cemaatlerinin dışına sürülürken birçok aile parçalandı.
Johannesburg'da, Jacop Zuma'nın (Afrika Ulusal Kongresi, ANC Başkanı) Başkanlık girişimi kampanyası şarkısı olan "Awulethu Umshini Wam"ı ("Bana Makineli Tüfeğimi Getirin") söyleyen ve yıkılmış gecekondulardan geriye kalanların üzerine Zuma yanlısı grafitiler döşeyen saldırganlarla ilgili birçok haber yapıldı.
Devlet hiçbir ciddi girişimde bulunmadı
Yabancı karşıtı kıyımın etnik bir çatışmaya dönüşebileceği konusundaki korkular yaygın. Bu korkular, Güney Afrika toplumunun özellikle hem en güvencesiz hem de en kozmopolit alanları olan gecekondu yerleşimlerinde akut bir nitelik kazandı.
Devlet, saldırılar zirvedeyken bunları durdurmak için hiçbir ciddi girişimde bulunmadı, bu saldırıların aslında yabancıları hedef aldığını çoğunlukla inkar etti ve ortada bir sorun olduğunu kabul etmek istediğinde de, saldırıları ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışan gizemli bir komplonun varlığına bağladı. İlerici halk seferberliğine de tipik olarak aynı biçimde yanıt veriyor.
Winnie Madikizela-Mandela saldırıların gerçekleştiği mekanları ve can korkusuyla polis karakollarına ve kiliselere sığınan mültecileri ziyaret eden tek ANC lideri oldu. Ne Güney Afrika Başkanı Thabo Mbeki, ne de ANC Başkanı Jacop Zuma, etkilenen bölgeleri ziyaret etme girişiminde bulundular.
Bazı bölgelerden saldırılara göz yuman polislerle ilgili çok sayıda haber gelirken diğer bölgelerde polis, saldırıları durdurmak üzere harekete geçti. Polis karakollarına sığınan insanlardan bazılarının sınır dışı edildikleri ya da edilecekleri yolunda haberler var, ancak devlet bunu kuvvetle reddetti ve polis karakollarına sığınan insanları sınır dışı etmeme konusunda açık bir taahhütte bulundu.
Saldırılarda yerlerinden edilen insanlara yönelik destek genellikle Hıristiyan kiliselerinden, İslami hayırseverlik örgütlerinden ve Kızıl Haç'tan geldi. (...) Devlet ülkenin dört bir yanındaki polis karakollarına ve kiliselere sığınmış on binlerce insan için herhangi bir açık seçik plana sahip görünmüyor. Mozambik hükümeti de ülkeye dönen on binlerce göçmenle başa çıkabilmek için olağanüstü durum ilan etti.
Militan gecekonducu hareketi
(...) Durban, Pinetown ve Pietermaritzburg kentlerinde militan gecekonducu hareketi, Abahlali baseMjondolo, üyelerini göçmenleri savunmaya ve barındırmaya çağırdı ve hareketin güçlü olduğu 30'dan fazla yerleşimde göçmenleri dışarıya atmaya yönelik herhangi bir saldırı ya da saldırı girişiminin yaşanmamasını garanti altına alabildi. (...) Western Cape Yıkımlar Karşıtı Kampanya hareketinin de bir saldırıyı engellediği haberi geldi.
Güney Afrika'da ne zamandır kaynama yaşanıyor. 2005'ten bu yana gelişen ve çoğunlukla yol kesme eylemleri biçimine bürünen hoşnutsuzluk kendisini ülkenin dört bir yanında gösteriyordu. Bunlar genellikle yerel düzeylerde örgütlenen ve birbirlerinden esinlenmekle birlikte kolektif tartışmalar yürütme yeteneğine sahip olmayan hareketlerdi.
Devlet, üniversiteler ve STK'lere hakim olan teknokratik solculuk bunları "hizmet getirme protestoları" olarak adlandırmada ağız birliği yaptılar. (...) Devlet "hizmet getirme hızına" ilişkin bazı eleştirileri bir derece kabul ederken, sıradan halkın kalkınma planlanması ve yürütmesine katılımını sert biçimde reddetti.
(...) Yıllardır göçmenlere olduğu kadar eşcinsellere (özellikle de lezbiyenlere) ve bazı bölgelerde pantolon ya da mini etek giyen kadınlara yönelik de saldırılar yapılıyordu. Ancak son kıyımın yıkıcılık ölçeği ve harareti tam anlamıyla yeni bir şey. Bu hafta sonu gazetelerde yer alan açıklama girişimleri de büyük farklılıklar gösteriyordu.
Devletin komplo teorileri
Devlet, Mbeki hükümetinin başta AIDS salgını ve Zimbabwe'de giderek zalimleşen rejim gibi büyük krizlere tepkisini karakterize eden inkar modeline kilitlenmediği zamanlarda, komplo teorilerine sarılıyor. Sayısız görevli ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışan sağcı güçlerin yönettiği bir kapmanya fikrini ileri sürmeye başladı.
Ancak bu iddiaları destekleyen hiçbir kanıt sunulmadı ve bir zaman sonra ANC'nin ilerici ya da gerici olsun her türlü popüler inisiyatife komplo teorisiyle karşılık verme eğiliminde olduğu açıklık kazandı. (...)
Diğerleriyse, genellikle birçok ülkede isyanlara yol açan gıda fiyatlarındaki yükselişleri işaret ederek, suçu yoksulluk krizinin üzerine attılar. Gıda fiyatlarındaki ani artışın birçok insanı umutsuz bir duruma sürüklediğine kuşku yok ama bu durum öfkeyi gayet iyi açıklayabiliyorken bu öfkenin kanalize olduğu yönü açıklamıyor. (...)
Birçokları Zimbabweli göçmenlerin içinde bulundukları umutsuzluğun onları çok düşük ücretlerle çalışmayı kabul etmeye yönelttiğini ve bunun da en zayıf durumdaki işçiler için karşı çıkılması imkansız bir genel bir ücret düşüşüyle sonuçlandığını belirtiyorlar.
Son derece yaygın olan bir başka açıklama ise devletin göç sorununu yeterli biçimde ele alamaması. (...) İkamet ve vatandaşlık başvurularını ele alan İçişleri Bakanlığının yolsuzluğa bulaşmış ve yetersiz olduğu; hükümet politikalarının da göç konusunda olağanüstü saldırgan nitelikler taşıdığı konusunda bir anlaşma var.
Bu tez hızla bir sağ ve sol versiyona ayrılıyor. Sağ versiyon (...) ülkede yaşayan çok sayıda kağıtsız göçmeni vurguluyor ve mevcut göç karşıtı siyasetlerin daha etkin biçimde uygulanması çağrısında bulunuyor. Daha ilerici versiyonsa devletin göçe karşı saldırgan ve zalim yanıtlarının göçmenlere yönelik popüler saldırıları mümkün kılan bir iklim yarattığını ileri sürüyor.
Polisin kötü muamelesi
Polisin, kamusal söyleminde ve pratiğinde göçmenlerle suçlulara birbirlerinden farksız kategoriler muamelesi yaptığı ve göçmenlerin sınır dışı edilmekten ya da kağıtlarının imhasından kaçınmak için rüşvet vermeye zorlandıkları elbette doğru.
Yabancı, örneğin Çinli oldukları açık seçik belli olan üst düzey ticaret görevlileri bile, polislerin tutuklamakla tehdit ederek kendilerinden rüşvet istediğini bildiriyorlar. (...)
Göçmenlerin yaşadıkları bölgelere yönelik örgütlü, kolektif polis saldırıları son derece yaygın ve genellikle açık saldırıları, hırsızlığı, göçmenlerin kağıtlarına zorla el konulmasını içeriyor. (...) Son günlerdeki saldırıları yürüten sokak çeteleri de kimin kalacağına, tecavüze uğrayacağına, dövüleceğine veya yakılacağına karar verirken polisle tam olarak aynı teknikleri kullandılar. (...)
Siyah ya da beyaz seçkinlerin rutin biçimde, Güney Afrikalı siyahlar ve Afrikalı göçmenler hakkında eski ırkçılığın siyahlara karşı kullandığı dille konuştukları doğru. (...) Ama Afrikalı karşıtı ırkçılığın yeni hedeflere yönelmesi nefretin tamamını açıklayamıyor çünkü Çin'den ve Pakistan'dan gelenler de hedef oldular.
(...) Kentsel araziler, elbette yoksulların kentlerden sürekli olarak dışarı atılmasıyla sonuçlanan piyasa mantığına göre dağıtılıyor. Bu durum Güney Afrika devletinin, tıpkı 1970'lerin başlarındaki Brezilya diktatörlükleri gibi, gecekonduları "ortadan kaldırmak" arzusuyla daha da katmenleniyor. (...)
Vatandaşlık sorunu
İkinci sırada vatandaşlık sorunu geliyor. Vatandaşlık en çok kendi güvenlik ve saygınlık satın alamayanlar açısından önemli. En kötü malzemelerle, en kötü konumda inşa edilmiş, en umutsuz yoksulluğu yaşayan gecekondularda bile belgeler son derece temiz bir biçimde muhafaza ediliyor. (...) İnsanlar gecekondu yerleşimlerini salgın gibi saran yangınlarda tüm mallarını yitirdiklerinde ortaya çıkan en büyük kriz çoğunlukla belgelerinin kaybolması oluyor. İnsanlar sık sık bu belgeleri kurtarmak için yanma riskini göze alıyor. Ama vatandaşlık, sadece devletin sunduğu mallara erişim olarak anlaşılmamalı. Bu belgeler aynı zamanda, kişiyi ve onun cemaatini etkileyen konularda saygı görme hakkı olarak da anlaşılmalı.
1980'lerin demokratik mücadeleleri popüler vatandaşlık iddiasını yarattı. ANC'nin Mandela önderliğindeki ulusalcılığı bunu ilkesel olarak güçlendirdi. Herkesin toplumun parçası olacağı, herkesin önemli olduğu ve herkesin kendi geleceğinin planlanmasına katılabileceği açık bir vaat niteliğini taşıyordu.
Ancak ANC, kendisi üzerindeki yasağın kaldırılmasından sonra son derece büyük bir hızla özerk halk örgütlenmelerini dağıtmaya ve bunların yerine hiyerarşik bir yapı yerleştirmeye yöneldi. (...)
2005'ten bu yana yapılan protestoların birçoğunda, kapsamlı vatandaşlık taleplerin ilk sıralarına yerleşti. Çoğunlukla duyulma, planlamaya katılma talebi, maddi taleplerin önüne geçti. Bu protestolarda en tipik olan "kendi yurdumuzda yabancıyız" çığlığıydı.
Bazı yoksul inisiyatifleri devleti halk iktidarına tabi kılma mücadelesi verse de bazıları "gerçek yabancı"yı "görünüşteki yabancı"dan ayrıştırmayı ve ilkini dışarı atmayı hedefliyor. (...)
Thabo Mbeki'nin Başkanlığı çöktü. Bir zamanlar dalkavuklarla çevrelenmiş olan adam şimdi yalıtılmış ve küçümsenir durumda. (...) İstifa etmesi yönündeki talepler de yaygınlaşıyor. (...)
Mbeki'ye Zuma alternatifi
Mbeki önemli bir güce sahip bir yerel Afrikalı seçkin sınıfı inşa etti. Ancak otoriterliği aralarında kamu yayıncılığı ve üniversitelerin de olduğu önemli kurumlar üzerinde yarattığı hasarlar yenilikli seçkinler yaratma çabalarını zayıflattı. (...)
ANC'nin sol tarafından Jacop Zuma alternatifi, asgari düzeyde umutlu ihtimaller barındırıyor. (...) Zuma'nın kendisi kadınlara ve eşcinsellere karşı düşmanca fikirleri olan, polise "suçluları" ateş ederek öldürme çağrısında bulunan ve yağmacı seçkinlerin en kötülerine derinden borçlu bir sosyal muhafazakar. Elbette Mbeki'nin soğuk mesafeliliği ile kıyaslandığında Zuma'nın kişisel tavrı kendisini sıradan insanlar arasında daha rahat hissetmesini sağlıyor ama faşizmin tarihi bunun ilerici siyasetin pek de yeterli bir koşulu olmadığını gösteriyor.
Yoksul halkın ANC'den bağımsız siyaseti ANC içindeki her türlü fraksiyonun siyasetinden çok daha yüksek kalitede. Ama bu hareketler sürekli büyüyüp, birbirleriyle ilişki kursalar da, en büyükleri bile hâlâ parça parça mahallelerde ya da belirli konular üzerinde etkililer.
(...) Ama bu hareketler neyin elde edilebileceğini gösterdiler. Gerçek meydan okuma ise sınırlarını halk güçleriyle ve devletin gerici tepkileriyle etkin biçimde mücadele edebilecek kadar genişlemelerinden geçiyor. (RP/SO/GG)
* Güney Afrika'nın Durban kentindeki Abahlali baseMjondolo gecekonducu hareketiyle birlikte çalışan KWTU Üniversitesi öğretim görevlisi Richard Pithouse, Güney Afrika'da son dönemde yaşanan gelişmeleri sendika.org için yazdı.
* Gökçe Gündüç bu yazıyı sendika.org'daki metinden kısaltarak derledi.
* Yazının sendika.org'daki haline ulaşmak için buraya tıklayınız.