Mevsimlerden kış sonu olsa gerek o gün ya da geciken bahar… Benim mi uydurduğum, izlediğim filmde mi gördüğüm ya da bir yerde okuduğum muydu bilmiyorum ama, yaşlı bir kadın titreyerek otobüs durağına gelir, ısınmak için zıplarken “Bahar nerede?” diye bağırır, herkesin duymasını istercesine.
“Bahar nerede?” diye seslenmek, onu istemek ve arzulamak ne büyük bir mutluluk.
Baharın gelmesini istiyordu kadın... İçinde gönlünce, nefes nefese kalacağı, her şeyiyle sevip dokunabileceği, koklayabileceği ölesiye zamanların baharını istiyordu.
Çok şey istemiyordu belki de kısacık ömrünü bitirmek istemeyen kelebek misali baharını istiyordu.
Neden bir insan durup dururken "Bahar nerede?" diye ısınmak için zıplar ki.
Böyle midir hep baharın gelişini istemek?
Seni alıp kimselerin bilmediği, sadece bilmek zorunda olanların bildiği yere götüren baharın kokusunu içine içine, en içine çekmek için peşine düşmek... Ona dokunmak için her defasından biraz daha biraz daha çabalamak.
Mutluluklarında mutsuzluklarında, yoksulluğunda yoksunluğunda, sevincinde gözyaşında, özleminde hasretinde, yaşımın kıyısında köşesinde kalmışlığıyla baharın peşine düşmek... Durmadan, hiç durmadan onu aramak, arayıp da koklamak ona dokunmayı istemek.
Nasıl ki nehrin amacı denize varmaksa insan da yeni bir gün yeni bir dünya diyerek baharın peşine düşer... Nasıl ki nehir denizine varmak için önüne çıkan tüm engelleri aşarsa, insan da önüne çıkan engelleri, barajları, duvarları aşmak için canıyla cananıyla can-ı gönülden çabalar baharına ulaşmak için.
Siz de merak eder misiniz dünyanın herhangi bir yerinde değil, şimdi burada, yanı başımızda hiç tanımadığımız, yüzlerini görmediğimiz, adlarını bilmediğimiz, belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz insanların bana, sana, size, hepimize yani Biz'lere bir başka hayatın olabileceğini, o başka hayatın mavi gökyüzünde de yıldızların kayabileceğini göstermek isteyenlerin düşlerini.
Yaşayan yüzler bir gün güneşli pazartesilerin baharına ulaşmak isteyen insanları, şu yanı başımızdaki yaşananları, yaşanmışlıklarıyla ölen insanları anlatacaktır.
Birileri birkaç cümle üç dört sözcük olsa da anlatacaktır hikayesini… Sonra, belki birileri şiirini yazacaktır… Çok sonra, belki birileri resmini çizecektir… Sonrasının sonrasında da belki birileri de filmini çekecektir… Hiçbir şey yapılmasa da hatırlanacaktır.
Gizli gizli dinlediğimiz o güzelim şarkıdaki gibi “ağaçlarla balıklarla kuşlarla” anıp anlatacaklardır.
Sözcük sözcük, cümle cümle anlatacaklardır... Bir başlangıcın ilk cümlesi de son cümlesi de olmayan ama devamı gelecekmiş gibi durmadan anlatacaklardır, onların eşit olmayan bir savaşta fırtınaya karşı savaştıklarını.
Anlattıkça anlatacaklardır, saldırıya uğramadan, kendisinden başka hiçbir şeyi olmayan canını toprağa bırakmadan, o evlerin sokaklarındaki çocuklara “Mutlu Çocuklar Ülkesi”nin de olabileceğini.
Onlar da insan işte... Kadınından erkeğine, çocuğundan yaşlısına insan işte... Günlerce ses oldular sizin için, sizin için, sizin için... Biz'ler için.
Pazartesimiz güneşli olsun diye, bahar şarkıları söylemek için, kahkaha tekmesi atmak için şu olup biten her şeye ve bir şeye, onların yanına gelin... Orada durmayın, hadi gelin işte, gelin ki sesleri birken birçok olsun Biz'ler için.
Güneşli Pazartesilere... (KT/YY)