Güneş gazetesi, Almanya’nın Ludwigshafen kentinde yaşanan ve dokuz Türkiyelinin yaşamını yitirdiği yangın olayıyla, Hrant Dink cinayeti davasını bir arada manşete taşımış.
“9 Türk 1 Hrant Etmedi!”
Haberin spotunda, “Alçak bir suikasta kurban giden gazeteci Hrant Dink için Türkiye ayağa kalktı. Nazi kurbanı 9 Türk için ise kimsenin gıkı çıkmadı!” deniyor.
Bir gazete, fiyatını 25 yeni kuruş olarak belirledi diye, okurlarını kendisinin kurguladığı uluslararası bir şantaja malzeme yapamaz.
Güneş gazetesi, eğer Türkiyelilerin yaşadığı evdeki yangının Nazilerce çıkarıldığını daha ilk günlerde biliyorduysa, neden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı bilgilendirmedi?
Hem bu, haberin devamında iddia edildiği gibi, Başbakanın bu ülkenin medyasında “popstar” gibi karşılanmasını engellemez miydi?
Alçaklık kompleksi bitmeyince…
Bir hak savunulurken diğer bir hak bu şekilde değilse başka ne şekilde ihlal edilebilir? Akıl okumaya gerek yok; “9 Türk 1 Hrant Etmedi!” sözleriyle Güneş gazetesi yazı işleri yetkililerinin aklından, “9 Türk 1 Ermeni Etmedi!” düşüncesi geçmiş olmalı.
Bu hiç de insani bir tavır değil, gazeteciliğe de yakışmaz. Bu yaklaşımla başka bir Nazizm kışkırtılmıyor mu? Yetmedi mi, Santoro cinayeti, Hrant Dink cinayeti ve Malatya katliamı?
Basitliğe bakar mısınız?
Almanya’daki Westdeutsche Zeitung gazetesi, “Önyargılı bir Türk basını, çenesi düşük bir Erdoğan ve hakarete uğramış bir cumhuriyet. Hayır, Almanya’da dürüstçe barışçıl bir birliktelik için çaba gösteren insanlar için maalesef iyi bir gün değildi. Erdoğan, cenaze töreni nedeniyle sesini biraz kısabilirdi” diye yazmış.
Flensburger Tageblatt gazetesi de Erdoğan’ın Türkiye’deki sorunlardan dikkati dağıtmak istediğini duyurmuş: “Dışarıdan bakıldığında sağı sollu belli olmayan bir izlenim yaratıyor. Yasla seçim kampanyasını birbirine karıştırıyor.”
Basın önyargılı değil mi? Bu ne kışkırtma?
Güneş gazetesi “önyargılı Türk basını” sözüne alındığı için rövanşa geçmiş. Dink davasındaki kalabalığa işaret eden gazete, “En az bu suikast kadar alçak bir saldırı da Almanya’da yaşandı. 9 Türk, evleri yakılarak öldürüldü. Adları İlyas’tı... Belma’ydı... Karanfil’di... Dün Gaziantep’te son yolculuklarına uğurlanırken Hrant suikastında olduğu gibi ‘acıyı yüreğinde hisseden’ on binler yanlarında yoktu” diyor.
Almanlar da onlar gibi “Hepimiz Türk’üz” diye yürümemiş, medyası saldırının üstünü örtmeye çalışıyormuş!
Almanlar “Hepimiz Türk’üz” diye yürümediği için…
Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Yılmaz bugünkü (12 Şubat) yazısında Almanya’daki yangına değindi. Yılmaz, yangının ırkçı gruplarca çıkarılmış olabileceği ihtimali nedeniyle Alman yetkililerin, Gaziantep’teki cenaze töreninde bulunduklarını yazıyor ve ekliyor:
“Rahip Santoro, dinci-ırkçı bir saldırı sonucunda Trabzon’da öldürüldü. Cenaze törenine hiçbir yüksek devlet görevlisi katılmadı.
“Hrant Dink, dinci-ırkçı bir saldırı sonucunda öldürüldü. Başbakan, cenazeden sonra Dink Ailesi’nin evine taziye ziyaretine gitti. Neden cenazeye gidemediğini ve başsağlığı dileğini kapalı kapılar ardında iletme ihtiyacı duyduğunu bir düşünün isterseniz.
“Malatya’da İncil yayımlayan bir kitabevinde Türk ve Alman Hıristiyanlar ırkçı-dinci bir saldırıyla hunharca katledildiler, üç kişi öldü. Cenaze törenlerinde devlet yetkililerinden kimse yoktu.”
Yılmaz’ın görüşleri böyle; bu tespitler Güneş gazetesi için ne ifade ediyor acaba?
Hakimiyet gazetesinin haberi iyi, başlığı problemli
Cezane törenlerinin yapıldığı Gaziantep’teki Hakimiyet gazetesi, Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz’un, “hayatını kaybeden insanlar hem Gaziantep'in, hem de Ludwigshafen şehrinin evlatları” sözlerine yer verdi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey’in de, ''Ben yangından hemen sonra Almanya'ya yaptığım ziyarette, Alman toplumunun da en az bizler kadar bu olaydan etkilendiklerini gördüm. Olayın sebeplerinin ortaya çıkarılması için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını gördüm. Bunun da bilinmesini istiyorum'' sözlerine yer veren gazetenin başlığı “Alman Cehenneminden Tanrının Cennetine!”
Irkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadelede, yargı neredeyse yok zaten. İster yerel isterse ulusal, medya barış gazeteciliği diline geçiş yapmalı; toplumların farklılıklarını da birbirlerine karşı ve birbirini dışlayacak şekilde kullanmamalı.
Yoksa, kimin memleketi karıştırdığını, kimin nifak toğumları ektiğini nasıl anlayacağız? (EÖ/TK)