- Bu kürsüleri kaldırın buradan, kaldırım işgali bu.
- Aa! Ben, tanıdım sizi. Hamlet’teki oyuncu değil misiniz?
- Doğru ya, ben de nereden tanıyorum diyorum.
- Hayrola yeni proje falan mı var?
- Bu yeni kostümünüz mü?
- Zabıta İrfan rolü mü yoksa?
- Yoksa sokak tiyatrosuna mı başladınız?
Ne yazık ki hiçbiri değildi. Aslında gerçek bir teksti (emri) oynuyorlardı.
Oyunun yazarı Sur Belediyesi’ne atanan kayyum Vali Yardımcısı Bilal Özkan. 27 yıllık tiyatro oyuncuları Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu'ndan (DBŞT) alınarak Sur Belediyesi’nde görevlendirildiler. Üstelik zabıta olarak. Yeni kostümleri ise üniformaları.
15 Temmuz sonrası OHAL yasasının getirdiği olağanüstü koşullarda yazılı ve görsel medyanın yanı sıra kültür ve sanat alanında da her geçen gün yeni sansür uygulamalarıyla karşılaşıyoruz.
Yapımı ya da gösterimi ertelenen filmler, görevden uzaklaştırılan tiyatrocular, sahnelenmesine izin verilmeyen tiyatro oyunları, iptal edilen konserler ve festivaller. Ve tek tepki yeri ancak sosyal medyayla çıkartılmaya çalışılan cılız sesler… Bu zincire bir halka da Diyarbakır’da eklenmiş oldu.
Kültür ve sanata muhtemelen alerjisi olan kayyumların gelir gelmez ilk ‘hizmetleri’ kültürel faaliyetleri kıyımdan geçirmek oldu. Tıpkı Batman Şehir Tiyatrosunun kapatılması, Hakkâri Belediyesine kayyum olarak atanan Vali Yardımcısı Cüneyt Epçim’in, belediyeye bağlı Binevş Kadın Danışma Merkezi ve Feqiye Teyran Kültür Sanat Merkezine kilit vurması gibi…
Gerçi yapılanlar pek yabancı değil; yer aynı, zaman ve kişiler farklı… Bu durum DBŞT için yeni bir şey değil.
1990 yılında kurulan DBŞT; Ahmet Bilgin başkanlığındaki Refah Parti döneminde de kapatılmış, Sur Belediye Başkanı Cemal Toptancı tarafından oyuncular çeşitli yerlerde görevlendirilmişti. Kimisi istifa edip özel tiyatrolarda devam ederken böyle bir şansı olmayanlar da aklı oyunculukta, mutsuz bir şekilde istemedikleri işleri yapmak zorunda kalmışlardı.
1999 yılında DEHAP’ın yerel yönetimleri kazanmasıyla birlikte DBŞT yeniden açıldı. Zabıta yapılanlar yeniden asil görevleri olan oyunculuğa, sahnelerine kavuşmuşlardı. O günden bu yana onlarca oyun oynandı. Kürtçe oynanan oyunlara ilgi büyüktü. Hamlet’ten Mem û Zîn’e, Taziye’den Kanlı Düğün’e pek çok oyun oynandı.
BDP’li belediyeler belediyeciliği sadece altyapı çalışmalarıyla sınırlı tutmayarak, kültür-sanat politikalarını belirlemekten hareketle yollarına devam ediyor. Kentin ve bölgenin kültürel ve sanatsal değerlerini koruyup, yaşatarak gelecek nesillere aktarmaya çalışıyor. Öncelikle yapılan tüm faaliyetler kendi kültürel kodları içerisinde yerini bulması amacıyla doğal olarak Kürtçe yapılıyor.
DBŞT, her yıl düzenlenen Tiyatro Festivali'ne ev sahipliği yapıyor. Bunun yanında Kürtçe tiyatro yazarlığını teşvik etmek ve geliştirmek amacıyla Ebdurehîm Rehmî Hekarî adına oyun yazma yarışması düzenliyor. Liselerdeki öğrencilere tiyatro alışkanlığı kazandırmak ve kentteki tiyatro potansiyelini açığa çıkartmak için Liselerarası Tiyatro Şenliği düzenleyerek kentteki kültür ve sanatın gelişimine katkıda bulunuyor.
Ancak DBŞT oyuncuları şimdi yeni sezona buruk giriyor. Çünkü oyuncularından birçok oyun yönetip yazan M. Emin Yalçınkaya, Vural Tantekin ve Şehabettin Dağ’ın yeni rolleri zabıta; kondüvit Hasan Bükey ve dekor yapımcısı Recep Erli ise fen işlerinde kum taşıma ile görevlendirildi. Çünkü medeniyet dili olarak kabul edilmeyen bir dilde ‘sözde’ tiyatro yapmaya çalışıyorlar. Gündüz sokakta zabıtalık yaparken gece de sahneye çıktıkları için iki kat mesai harcamak zorundalar.
Şiirlerle, yazılarla, şarkılarla, resimlerle, heykellerle, tiyatro oyunlarıyla insanları güzel ve yaşanılır bir dünya tasarımını irdelemeye ve sorgulatmaya çalışan sanatçıların kaderi maalesef aynı oluyor. Kimini zindanlar beklerken kiminin yetenekleri hiçe sayılıyor.
Kentin kültürel-sanatsal etkinliklerine duyulan gereksinim ve bunu karşılamanın da bir hizmet olduğundan haberdar olmayan veya olsa bile bunu hiçe sayan kayyumların sanata ve sanatçıya olan saygısının önünde emirle itaat bekleniyor!
“Zabit” kayyumların bilmesi gereken şudur: Sanatın iyileştirici gücü “olağanüstü hallerde” tüm krizleri çözmeye yeter, toplumsal barışın sağlanması ve daha güzel bir dünya için daha çok kültür ve sanata ihtiyacımız var. Ve oyuncularımızın yeri zabıtalık yaptıkları sokaklar değil, hayatlarını adadıkları mekânları olan sahnelerdir… (BD/HK)