Eğer herhangi bir ülkenin herhangi bir gazetesinde yönetici olsaydım herhalde bugün "Ayasofya'da ilk namaz kılındı" başlığı atar "86 yıldır müze olan Ayasofya artık cami. Erdoğan her seferinde Türkiye'yi laik değerlerden bir tık daha uzaklaştırıyor" derdim.
Aynı konumda Türkiye'de olsaydım aynı dün yaptığım gibi "Ayasofya'da ilk Cuma: Kılıçlı Hutbe" başlığını atar "Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Cuma hutbesini fethi simgeleyen kılıçla okudu. Erdoğan ülkedeki tüm sorunları unutturdu" diye yazardım ki, zaten yazdım.
Ama ne yurtdışında ne de Türkiye'de yayın yapan bir gazetenin yöneticisiyim. Sadece bir gazeteciyim. İşte bu şart altında gittim dün Ayasofya'ya. Anaakım medyanın aksine cami içinde değildim. Tüm dünyaya servis edilen görüntülerle değil; sokaklarla, sokaklardaki insanlarla ilgilendim. Sirkeci'den Sultan Ahmet'e kadar tüm ara cadde ve sokaklarda yürüdüm, kitleyle beraber hareket ettim. Bunu yaparken de birçok gözlem biriktirdim.
Benim gözlemlerim Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Cuma hutbesinde okuyacağı “Bugün, Ayasofya’nın kubbelerinde yeniden tekbir, tehlil ve salavatların yankılandığı, minarelerinden ezan ve salâların yükseldiği gündür. Evlad-ı Fatihan’ın hasreti, ulu mabedin sessizliği sona eriyor. Ayasofya Cami-i Şerifi bugün yeniden mümin ve muvahhit cemaatine kavuşuyor” ifadelerinin hemen öncesinde sabah saatlerinde başladı.
TIKLAYIN - Ayasofya'da ilk Cuma: Kılıçlı hutbe
Haliç insan seli
Haliç Metro İstasyonu’nda son bulan toplu taşıma yolculuğum Ragıp Gümüşpala Caddesi’ne yeni bir maceraya yerini bıraktı. Çift yönlü araç trafiğine kapatılan yol adeta insan seliydi.
Mısır Çarşı önüne geldiğimde İslam Sancağı bayraklarıyla yürüyen insanlarla birlikte yol almaya başlamıştım. Kalabalık giderek artıyordu. Ankara Caddesi’ne girdiğimde ise beni karşılayan şey bayrak ve flama satıcılarıydı. İçlerinden birisine selam vererek fotoğrafını çekebilir miyim diye sordum. Sonrasında ise işlerin nasıl olduğunu:
-Çok şükür abi. Geçinip gidiyoruz işte. Gazeteci misin?
-Evet, bugünü takip edicem. Sen ne düşünüyorsun?
-Allah Erdoğan’dan razı olsun. Onun sayesinde çok iyiyiz.
"Ayasofya 'asli hürriyetine' kavuştu"
Teşekkür edip yanından ayrıldıktan sonra Alemdar Caddesi’nde polis barikatıydı beni karşılayan. Hemen sağımdaki Alayköşkü Caddesi’nde düzensiz kalabalık içerisindeki sıraya girdim. Ağır ilerleyen sıraya tepki gösteren insanlarla polis arasında sık sık yaşanan tartışmada kalabalık “Ya Allah bismillah, Allahu ekber” sloganları atıp, polise namaz kılmaya geldiklerini söylüyordu. Oralı olmayan polis ise diğer eylemlerde gördüğümün aksine çok daha hızlı bir üst araması gerçekleştiriyordu.
Diğer toplumsal olaylarda karşılaştığımın aksine etrafta kalabalığı kayıt altına alan kameralı polisler de yoktu bu sefer.
Kalabalık içinden sesler yükseldikçe sıradaki insanların Türkiye'nin hatta dünyanın farklı noktalarından geldiğini anlıyordum. Aynı sıranın sonlarına doğru tanıştığım 65 yaşındaki Veysel Arslan gibi. Fransa’dan sırf Ayasofya’da Cuma namazı kılmak için geldiğini anlatıyordu bana heyecanlı bir şekilde bana.
Ya da Arslan’ın yanından ayrıldıktan sonra Ayasofya'yı gören bir otoparkta namaza duranlar arasında tanıştığım 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Mustafa Çakmakçı gibi. Arkadaşlarıyla birlikte Bursa’dan geldiğini söylüyor, bugünü tarihi bir gün olarak tanımlıyordu. Başlangıçtaki sözü de “İlk gün kurulan safta yer almak için bugün buradayız” olmuştu. Ayasofya'nın camiye dönüşmesiyle birlikte 'asli hürriyetine' kavuştuğunu süşünüyordu.
Tarikatlar ve cemaatler
Ben girerken nispeten boş sayılabilecek sokak aradan dakikalar geçtikten hemen sonra adım atılmayacak kadar dolmuştu. Ayasofya'daki Cuma namazına gelen kadınlar da aynı namaza gelen erkekler gibi Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinden ne kadar memnuniyet duyduklarını anlatıyordu. Ama her ne kadar memnuniyetlerini dile getirseler de kamera karşısında konuşma işine pek sıcak bakmadılar.
Başka insanlarla şansımı denemek için bulunduğum sokaktan Bab-ı Ali Caddesi’ne çıkmak istediğimdeyse polis barikatıyla karşılaştım. Aynı benim gibi geçiş yapmak isteyen onlarca insana olduğu gibi. Seccade kuracak yer bulamayan insanlar geri dönüp başka bir yer bulmaya çalışırken yeni gelenlere “Yer yok” diye uyarıda bulunmayı ihmal etmedi. Kimi yerde ayakkabılarımızı çıkartıp seccadelerin üzerine basa basa ilerleyerek sokaktan çıkmayı başardık.
Polis aramasının olduğu nokta benim geldiğim andan daha kalabalıktı. İçeriye giremeyenler barikatın önünde secdeye durmuş namaz saatini bekliyordu.
Yukarıya doğru dönüp ara sokaklardan Bab-ı Ali’ye çıkmak istedim. Ama istisnasız girdiğim her cadde her sokak kalabalıktı ve adım atacak yer yoktu. Sokaklarda genellikle sadece bir kişinin tek başına yürüyebileceği bir aralık bırakılmışsa da aradan çok fazla zaman geçmeden yürümekten yorulan insanlar o bir kişinin zorlukla yürüyebileceği yere seccadelerini atıyor ve namaz saatini beklemeye koyuluyordu.
Sokaklarda dolaşırken birçok cemaat ve tarikata rastlamamın böylesi bir ortam içinde beni çok fazla şaşırttığını söyleyemem. Kimi zaman kafalarına taktıkları feslerden, kimi zaman kollarına bağladıkları kumaş parçalarıyla kendilerini belli ediyorlardı.
Ezanla birlikte oluşan sessizlik
Sokaklar boyu devam eden bu manzaranın ardından Bab-ı Ali Caddesi’yle Divan Yolu Caddesi’nin kesiştiği noktaya vardım. Çevrem alabildiğine insanla doluydu İlk başlarda rahat ve temassız olan yürüme noktası 10 dakikaya kalmadan neredeyse tamamen kapandı.
Köşede sıkışmamla kendimi Sultan II. Mahmut Türbesi'nin önündeki bir çeşmenin üzerine atmam bir oldu. Aradan geçemeyen insalar arasında tartışmalar yaşanıyordu. Gözümün önünde binlerce kişi sıcaktan bunalmış bir şekilde ezanın okunmasını bekliyordu.
Beni gören başka kişiler de yanıma gelmek istedi. Yanıma gelmesini engelleyemedğim insanlardan birisi şiveyle şu serzenişte bulundu.
-Ya bu bayanları neden alıyorlar buraya? Namaz kılıyoruz 50 bayan koluma çarpıyor. Namazımız kabul olmayacak valla.
Bana karşı yapılan bu çıkış karşısında sessiz kalmayı tercih edip etrafı izlemeye koyuldum. Arkadaki Sultan II. Mahmut Türbesi'nin pencereden içeriye baktığımda mezarlıklar arasında namaz kılanları, dua edenleri, ellerindeki telefonlardan canlı olarak Ayasofya yayınını izleyenleri gördüm.
Namazın ardıdan gövde gösterisi
Ezanının okunmasıyla birlikte herkes Cuma namazının sünnetini kılmak için aynı anda ayağa kalktı. Az önceki uğultu ezanın okunmasıyla birlikte kendini Allahu Ekber nidalarıyla sessizliğe bıraktı. Namazın farzında ise aynı anda secde eden insanlar etkileyici bir görsel sunuyordu.
Yaklaşık 30 dakika süren namaz 14.36’da bitmesyle herkes sıcaktan kurtulmanın derdine düşerek alandan çıkmanın derdine düştü. Kalabalıktan arada sırada "Ya Allah bismillah Allahu ekber" sloganları yükseliyor kısa süreli eşlik edenlerin ardından ses kendini bir uğultuya bırakıyordu.
Kısa sürede bir güç gösterisine dönen alanda üzerine "Hedef 2023" ve Recep Tayyip Erdoğan portresi Türkiye bayrakları iel birlikte İslam Sancağı dalgalanıyordu.
Kalabalığı hareketlendirmek geçirmek için slogan denemesi yapan gruplar bekledikleri tepkileri alamamış olacakar ki bir süre sonra dağılmayı seçtiler.
Bense çeşmenin tepesinde en azından insanların birbirleriyle temas etmediği ana kadar bekledim. Yarım saatlik bekleyişin ardından alandaki kalabalık anca hafifledi. Ayrılırken de birçok kişiden aynı kelimeler yükseliyordu: “Fetih şuurunu geri kazandık.”
Yolda bu cümleyi tekrar tekrar düşünürken Ayasofya’nın içinde yaşananlara baktığımda insanların ne demek istediğini daha iyi anladım.
Bir yanda gerçek sorunlar diğer yanda uyutulan kitleler
Türkiye ve bütün dünya, dün tarihin sayfalarına büyük büyük puntolarla yazılacak bir güne tanıklık etti. Bu "büyük günün" yarınlara yansıması tahmin etmesi zor olmasa da yazdığım tüm bu gözlemlerimin Türkiye siyasetinden ve koşullarından bağımsız olamayacağı gerçeği var.
Bir yanda işsizlik, yoksulluk, kadın cinayetleri/şiddeti, hayvana şiddet, ifade ve düşünce özgürlüğünü daha da kısıtlayacak olan internet-sosyal medya kanun teklifi, ülke genelinde hak arama mücadelesine yapılan müdahaleler...
Diğer yanda ise dinle uyutulan kitleler. İlk defa hiçbir müdahale görmediğim toplumsal bir olay. Her zaman olduğu gibi din ülkenin tüm sorunlarını unutturdu mu yoksa kısa süreli bir hafıza kaybı mıydı yaşananlar...
Bunu bize gösterecek tek bir şey var... Zaman! Çok kısa bir süre bekleyip göreceğiz. (HA)