Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır.
Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.
Yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır; kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır.
Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata başlanabilir.
Özgürlük ve hukuk
Yakalama veya tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi için ve yasaya aykırı görülmesi halinde, kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.
Bu ilkelere aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.
Beğenseniz de, karşı çıksanız da sonuçta; bu ilkelerin düzenlendiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 5'nci maddesinin uygulamasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) çok titiz.
“Özgürlük ve güvenlik hakkı” benzersiz bir haktır ve bu ifade bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Yakalama ve alıkoyma terimleri; ulusal hukuktaki anlamları ne olursa olsun; sözleşmede, temelde kişiyi özgürlüğünden mahrum etmeye yönelik her tür tedbir olarak değerlendirilmektedir.
AİHM, 5'nci maddede yer alan yargı gözetimi teminatı şartını kişinin özgürlüğünden mahrum edildiği ilk andan itibaren aramaktadır.
Terör suçlusu sayılırsanız...
Bunun aksi bir yaklaşım sözleşmenin ihlali anlamına gelir.
Temel şart, çeşitli süreçlerin ne şekilde adlandırıldığı değildir. Asıl olan bu süreçlerde neyin elde edildiği ve bu sürecin nasıl yaşandığıdır.
Terörle Mücadele Kanununda 29.06.2006 tarihli ve 5532 sayılı Kanunla değiştirilen “soruşturma ve kovuşturma usulü” başlıklı 10'ncu maddeye göre; şüpheli, gözaltı süresince yalnız bir müdafiin hukuki yardımından yararlanabilir.
Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hakim kararıyla yirmi dört saat süre ile kısıtlanabilir; ancak bu süre içerisinde ifade alınamaz. Bu kısıtlama sürekli vardır.
Kısacası; iddianın başladığı an, savunma başlamamaktadır. Oysa, iddia ile savunma başlamalıdır.
Kolluk güçleri veya savcı tarafından “terör suçlusu” varsayılırsanız “yol hariç” gözaltı süreniz dört güne kadar uzar…
Ceza Muhakemesi Kanuna göre; gözaltı süresi, yakalama anından itibaren yirmi dört saati geçemez.
Ama terör suçlusu sayılırsanız, “terörle mücadele yasası”na tabi olacağınızdan ve toplu olarak işlenen suçlardan dolayı yakalandığınız için; delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir.
Böylece, terör suçlusu ve toplu suç işlemiş “şüpheli” olduğunuz için gözaltı süreniz otomatikman dört gün olarak uygulanır…
Bütün bu işlemlere, yani yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı itiraz hakkınız vardır. Ama etkin ve sonuç alıcı bir yol değildir. İtiraz ederseniz, reddedilir.
Ünlü bir soruşturma nedeniyle; günümüzde yaşanan gözaltı uygulamalarından dolayı yıllar önce karşı çıktığımız Terörle Mücadele Yasası uygulamalarındaki hukuksuzlukları ve neden olduğu haksızlıkları yeniden tartışmaya başlayacağız.
Çünkü hukuk bir gün herkese lazım oluyor
Terörle Mücadele Kanunun kabulünden sonra uygulamasına tanık olduğumuz yıllarda, Avukat Halit Çelenk şöyle yazmıştı:
“Bu yasa; ceza hukukunun ana kurallarını altüst etmiş, savunma hakkına yeni kısıtlamalar getirmiş, anayasanın ve ülkemiz tarafından onaylanan uluslar arası antlaşmaların “eşitlik” ilkesini çiğnemiş ve basın özgürlüğüne yeni bir darbe vurmuştur. Anti-terör yasası bu nitelikleriyle siyasal iktidarın demokratikleşme savlarının içtenlikten uzak olduğunu bir kez daha ortaya koşmuştur”.*
Ceza hukukunun ilkeleri alt üst olmakla kalmamıştır, günümüzde harman yeri gibidir. Gözaltı ve kişinin savunma hakkını, hukuksuzlukları yeniden tartışmaya başladık.
Geçtiğimiz yıllarda siyasal iktidarların demokratikleşmeden ne kadar uzak olduklarını biliyorduk. Bugün tanık oluyoruz. Demokratikleşmede samimiyetsizlik değişmemiştir.
Terör nedir? Tanımı doğru mu yaptık? Terörle Mücadele Kanunu yıllar önce kimler tarafından istendi? Neden kabul edildi? Gerekçelerde değişiklik var mı? Vaktiyle bu konularda da nerede hata yaptık? Gözaltı uygulamaları ve savunma hakkını konuşsak mı acaba?
Tartışmalıyız ve konuşmalıyız. Sonuç üretmeliyiz. Demokratikleşmeliyiz. Aksi takdirde davalar açılınca veya soruşturmalar ve gözaltılar uygulanmaya başlayınca, demokratik hukuk devleti ilkelerini tartışmaya başlamanın hukuka ve demokratik hukuk devletine yararı olmuyor.
Çünkü; hukuk, bir gün herkese lazım oluyor… (Fİ/EZÖ)
* Halit Çelenk. Umut Hangi Dağın Ardında.Çağdaş Yayınları. 2.Bası. Aralık 1995.Sayfa 201