Belki bir yerlerde rastladığınız bu sözleri, Chicago'yu alt üst eden kıyıcı bir gangster ve kara para aklama işini ilk yapanlardan biri olan Sicilya asıllı, ünlü çete lideri Al Capone sarf etmiş.
Ardında bıraktığı cesetlerin vicdanında yarattığı kara lekeleri aklama yolunu da bu şekilde bulmuş anlaşılan. Dua edecek bir tanrısı, kurşunlarla delik deşik olan ruhunun boşluklarını dolduracak ilahi bir adalet duygusu varmış demek ki.
Peki ama öyle mi gerçekten? Bence gelecekte bu sözleri okuyacak insanlarla dalgasını geçmiş ve sonra da karanlığın içinde tiksintiyle kıvrılan ağzına bir puro kondurmuştur.
Şimdi bu suratın yerine, çok daha incelikli ve profesyonel, kurnaz ve küresel iktidar öznelerini yerleştirdiğimizi düşünelim. Bugün için, bugünün ve geleceğin dünyasında savaşların mucitlerini, sürdürücülerini, azmettiricilerini koyalım.
Mazbut görünümlü aile babası kişilikleriyle, insani zayıflıklara yüz vermeyen hastalıklı steril yaşamlarıyla (sonradan tövbekar olmuşlar da dahil), muhafazakar değerlerle sulanmış beyinlerindeki görkemli milliyetçilikleriyle, karizmatik karakterlerini çılgınca ve korkunç otoritelerini salgılama aracı olarak kullanan dünya tarihinin savaşçı liderlerinden birini, George W. Bush'u koyalım mesela.
Hadi elinde puro olmasın da, bir kumanda olsun.
Özel dikim takım elbisesinin üzerine kan sıçramasın, ölülerin kokuları sinmesin diye, uzaklardan savaş kanadıyla birlikte değişen askeri teknolojileri, taktik ve stratejileri, uzak ülke seyyahı askerlerini rahatlıkla yönetebilsin diye...
Ülkesinde, "Amerikan ruhunu" koruyan yurttaşlarına bir dört yıl daha hizmet edebilsin diye...
İşgal edilen topraklardaki insanlara geçmiş zaman tutuklusu diktatörlerini lanetleme çığlıklarını atabilmeleri, yıkıntıların altında kalanlar için, yok edilen tarihleri ve muntazaman yontulan bilinçleri için çektikleri acı gözlerinde takılıp kalmış insanlara gönül rahatlığıyla ölebilmeleri özgürlüğünü verebilsin diye...
İsimler simgesel belki. Ama iktidarın özneleştiği, zorunlu olarak bir şeye yapıştığı durumlarda ortalık karışacaktır. Demokrasinin seçimli özgürlükleri savaşı pompalayan bir lidere onay verir. Mantık dışı ve korkutucu bir cehaletle açıklanabilir mi bu? Ya da ülkesine güvenen sağduyulu beyaz Amerikan değerleriyle?
Karışıklığı çözüp, yatıştıran şey lidere olan inançtır. İktidarda simgelenen büyük bir kitlenin esrik inancıdır. Terörizmi sezaryenle doğuran sonra doğurduğunu yemeye çalışanların iktidarının gölgesi altındaki inançtır bu. Belki de bu yüzden ve bu anlamda hedef gösterilen ve yıllarca komşu savaşlarıyla, yerel çatışmalarla yaşayan ülkenin tepesine yağan bombalar tüm dünya ülkelerinin medyalarının istedikleri an istedikleri kadarını seyirlik hale getirdiği çarpık bir meşrulaşmanın aracı oldular.
İki dünya savaşından sonra, şiddetin azgınca boşaldığı o zamanlardan sonra ortaya çıkan uluslararası birikimlerin oluşturduğu muhalifliğin bugünkü kuşakları nasıl sonlandırılacağı bilinemeyen bu tip savaşların karşısında yetersiz kalıyor.
Çünkü biz sıradan fanilerin gözlerinin göremediği kör alanların fatihleri işin başındalar. Bu gayya kuyusunda tüm duyularımızı sonuna kadar açmış da olsak, anlamaya çalışmak için çıldırsak, karanlıkta kalanlar, saklananlar üzerine teoriler üretsek ezik şaşkınlığımız devam edecek. Irak'ta yaşananlar kontrollü ve planlı bir savaşın sürdüğünü göstermiyor bize.
O topraklarda sürdürülenlerin adı başka bir şey. Ne istediğini biliyormuş gibi davranan veya öyle gösteren ama aslında bilmeyen sınırları belirsiz ve ahlaktan yoksun bir yok edicilik. Çünkü kaynağı ve icazet aldığı değer bu. Ama hedefi yok.
Şimdi artık bu savaşın meşruluğunun bile tartışılmadığı ortadayken, direnişi de meşru kılan sebepleri tartışmamak gerekir. Orada binlerce asker tam teçhizatlı öldürürken ve ölürken ya da asıl önemlisi gece pususunda dilini bile bilmediği yabancılar tarafından basılan evinde mesnetsiz ölen insanlar varken, belirsiz zaman ve yerlerdeki apansız patlamaların yaşamayı imkansız kıldığı bu "kan" ülkesini perdeli gözlerle seyrederken ben, aklımın yetmediği derinlikleri karıştırarak, inancı tam bir muhafazakarın geceleri nasıl uyuduğunu merak ediyorum.
Baş ucuna koyduğu etkili uyku haplarını mı kullanıyor deliksiz ve barış (!) dolu rüyalar görmek için? Yoksa o da tanrının çalışma tarzını değiştirdiğini mi gördü? Günahların bedellerini kimler ödüyor, vicdanlar nasıl aklanıyor? Tahmin etmek zor değil.(TBÖ/EÜ)