Bu hafta sezonun merakla beklenen üç yeni dizisi yayına girdi, Pazar akşamı Umutsuz Ev Kadınları (Kanal D), Perşembe akşamı da Gün Akşam Oldu (Show tv) ve Bir Günah Gibi (ATV).
Bu yeni yapımlar dizi dünyamıza ne kattılar, taze kan olabilecekler mi, izleyiciler arasında yeni akımlar, yeni taraftarlar yaratabilecekler mi yoksa onlar da bu sezonun pek çok yeni dizisi gibi arşiv raflarına mı yerleşecekler?
Umutsuz ev kadınları
Ben üçünü de izledim, Amerikan yapımı "Deperate Housewifes" dan uyarlanan Umutsuz Ev Kadınları bu üç dizi içinde en ışıklısı. Futbol yoğunluğunun yarattığı yorgunluktan kaçmak isteyenler için Pazar akşamı eğlenceli sayılabilecek bir liman.
Senaryoya bizden de bir şeyler katalım deyip bozmamış MED Yapım, orijinal hikayeyi birebir uyarlamış, ön jeneriğe de Amerikalı senaristin adını yazmışlar zaten.
Dizinin kadın oyuncuları iyi seçilmiş. Özellikle de Songül Öden döktürüyor. Bir tek Evrim Solmaz, Hanımın Çiftliği'ndeki "Gülizar" ı da beraberinde getirmiş gibi. Onun tonlamalarından kurtulamamış, "sevimli-seksi" olması gerekirken "fettan-seksi" havasıyla kadın cephesinin aksayan ayağı olmuş.
Erkek oyuncular kadınlar kadar parlak değil. Ama burası da Hollywood değil ki, 100'e yakın dizi çekilirken, oyuncu sıkıntısı yaşanacak elbette. Role uygun oyuncu bulunamaması hemen her dizinin problemi bu sezon neredeyse.
Dizinin tatsızlıkları da var tabii. Uyarlama yapılırken temel hata bu kadınların sınıfsal yapısını belirlemekte olmuş. Orjinaline bağlı kalınsa İstanbul'un uç noktalarında Kemerburgaz, Zekeriyaköy, Beykoz ya da Şile'ye yakın yerlerde mantar gibi türeyen villalı sitelerden biri olmalıydı yaşadıkları yer.
Oralara yerleşmiş yeni zengin-yeni modern ailelerin hikayesi daha uygun düşecekti. Gül Çıkmazı yanlış bir tercih. Çıkmaz Sokak bizim geçmişimizde var, geleneksel aileyi, komşuluğu hatırlatıyor hemen.
Oysa burada yaşanan olaylar ve ilişkiler "yeni- kentli, yeni-modern" kadın ve ailenin hayatı. Gül Çıkmazı, gerçeklikten uzaklaşıp, fantastik bir yapıya geçmiş böylece.. Fantastik bir dizi diye bakarsak eğlenerek izlemek daha kolay olabilir.
Jenerik müziğinin ise tamamen bizim ezgilerimizden olması hoş ve doğru bir yerlileştirme çabası olmuş.
Dublaj dizinin olumsuz yanlarından biri. Son yıllarda sesli çekimin yarattığı doğallığa o kadar alıştık ki (iyi şeyler hemen alışkanlık yaratır) dublaj yapılan bir dizi görünce, hele bir de ağızların oturmadığı sahneler varsa (Cenk Ertan da olduğu gibi) bir yabancılaşma hali yaşanıyor.
Sonuç olarak Umutsuz Ev kadınları sezonun iddialı projeleri arasına adını yazdırmayacak ama eğlenceli ve izlenir bir dizi olarak istikrarlı bir biçimde sürecek.
Pazar günü ve Kanal D faktörü birleşince bu sezonun istikrarlı dizilerinden biri olacak, Yeni-modern kadının endişeleri, tutkuları, sıkıntılarını sağlam bir Amerikan öyküsü içinde bizim oyuncularımızdan izlemek, diğer kasvetli dizilerden bizi kurtaracak en azından.
Gün akşam oldu
Halil Ergün'ün adı televizyon dünyasında "ayağı uğurlu"ya çıkmıştır. Her yapımcı onunla çalışmak ister, ama çektiği diziler o kadar uzun yıllar sürer ki onunla çalışma fırsatı bulmak da kolay olmaz.
Yaprak Dökümü'nün ardından yapacağı dizi merakla bekleniyordu. Dizinin adını duyduğumda şaşırdım, Gün Akşam Oldu. Dizi mantığına çok aykırı geldi.
Bizim dizilerimizde gün akşam olmamalı, ya şafak sökmeli, ya gece yeni başlamalı ama güneşin doğacağı umudunu taşımalıyız, ya da gün yeni başlamalı, aydınlık olmalı. Diziyi taşıyan fikir, uzak ya da yakın ama bir umudu işaret edebilmeli. Bir de dizide olmuşları değil, olacakları izlemek isteriz.
Dizinin hikayesi kısaca şöyle Eşref Bey (Halil Ergün) ve Serap Hanım (Filiz Akın) zeytinci bir aile.Ege'de Cunda Adası'nda yaşıyorlar. Beş çocuk yetiştirmişler, hepsi kendi hayatlarını kurmak üzere büyük kentlere gitmişler.
İkisi evli, biri eğitimini yeni bitirmiş, ikisinin de eğitimi sürüyor. Çocukların isimleri Yeşilçam'ın en ünlülerinden alınmış. Türkan, Ediz, Ayhan, Tarık ve Belgin. Anne ve baba belki ki Yeşilçam tutkunu romantikler.
Bayram nedeniyle iki yıldır bir araya gelmeyen aileyi anne toparlıyor. Aileyi bir araya getirme amacı da ahastalığı, yoksa bir iki yıl daha toparlanamayacaklar mı ne? Serap Hanım kanser, geç kalındığını düşündüğü için kimseye söylememiş, tedavi olmayı reddetmiş ve öleceğini biliyor.
Anne ve eş olma güdüsüyle ailesini bir araya getirip kendinden sonra da ilişkilerinin iyi gidebilmesi için elinden geleni yapıyor. Ve ölüyor. Kocası ve çocukları için büyük şaşkınlık. Onun ölümünün ardından bize birbirini sevmeyen, şu anda da hayatı mutsuzluklarla dolu beş kardeş ve annelerinden daha az sevdikleri babaları kalıyor.
Bundan sonra çocukların durumu babayı daha da üzecek ve çocuklar dayanışma örneği sergilemeyecek, birbirlerinin hayatını daha da güçleştirecek. Mesela en küçük erkek kardeş Tarık'ın kız arkadaşıyla ortanca kardeş Ediz arasında bir ilişki başlayacak.
Peki biz bu dizide ne izleyeceğiz, neyi merak edeceğiz? Bu çocukların birbirlerine karşı neden bu kadar sevgisiz ve mutsuz oluşlarını mı? Hayır.. Geçmişe gitmeyecek elbette dizi.
Hepsi bir aradayken anne ve babalarının ya da hayatın üzerlerinde yarattığı travmaları görmeyeceğiz. Başrolde Halil Ergün olduğuna göre onun bugünden sonraki hikayesini izleyeceğiz.
Diyelim ki geçmişte onlara nefes aldırmayan bir babaları varmış, bunun ipuçları var. Ama sonuçta çocuklarının eğitimi için başka kentlere, yurt dışına gitmelerine izin vermiş, hayatlarını kursunlar diye özgür de bırakmış, yani buldozer gibi geçmemiş üzerlerinden.
Karısının hastalığını bile fark etmeyecek kadar ilgisizmiş, bu ilgisiz haller mi beş kardeşi bu hale getirmiş? Neyse ne, bu kadarını senaristler düşünsün, biz dizileri bundan sonra ne olacak merakıyla izliyoruz, ama "Gün Akşam Oldu" ilk bölümüyle bize karanlık bir gelecek ve anlamsız sorular vaat etti.
Üstelik bu dizi de dublajdı. Kötü bir dublajdı, hele Filiz Akın'a seçilen ses hiç mi hiç yakışmamıştı. Bir yabancılaştırma efekti koyulsaydı diziye ancak bu sesle oynayan Filiz Akın olurdu. İçinde Yeşilçam izleri taşıyan bu dizide Filiz Akın keşke filmlerdeki sesiyle gelseydi karşımıza.
Karanlık ve izleyiciyi ağlatacak dizilere yapım aleminde "damar" denir. Bu dizi de bize beş evlat büyütmüş bir babanın karısını kaybettikten sonra yaşayacağı yalnızlığın gözyaşlarını "damar" olarak sunuyor ama ben bu damarın naftalin koktuğunu düşünüyorum.
İzleyici de ilk bölüm için aynı fikirde ki dizi 13. oldu ve açık olan televizyonların ancak 7,5 tanesi bu diziyi izledi. Bu Halil Ergün'lü bir dizi için "şok" sonuç.
Robert De Niro'nun başrol oynadığı "Everybody's fine" (Herkesin Keyfi yerinde) benzer konuyu işleyen ve beğenilen bir film oldu. Ama o film, bu dizi. Birbirlerine çok zıt özellikleri olmalı.
Ama deneyimli yapımcı Faruk Turgut bu dizi için yola çıkarken şunu bilmiyor muydu acaba? Bu dizinin çok benzeri dört yıl önce Yağmur Ajans tarafından çekildi. "Sessiz Gemiler" adıyla. Savaş Dinçel başroldeydi.
Üç dört bölüm yayınlanabildi ve reyting alamadığı için kaldırıldı. Gün akşam Oldu bu kadar kısa sürmez tabii ki, Halil Ergün'ün varlığıyla 13 belki 26 bölüm gider.
Faruk Turgut bu sezona beş yeni diziyle başlayınca aklı karıştı galiba. Beş dizinin dördü (Sensiz Olmaz, Zehirli Sarmaşık, Yalancı Bahar, Gün Akşam Oldu) olmadı, birer birer ekrana veda edecekler gibi görünüyor. Bir tek İffet Cumartesi geceleri karşısına ciddi rakip gelinceye dek başarılı gider ama o da ikinci yılını göremez.
Bir günah gibi
Nermin Bezmen'in Kurt Sayid ve Murka isimli kitabındaki bir bölümden yola çıkılarak Gül Oğuz'un yapım ve yönetiminde yaratılan ve 1940'lı yıllarda geçen Bir Günah Gibi dizisi de Gün Akşam Oldu ile aynı anda yayına girdi.
Ve sonuç: Şok, Şok Şok!! Hemen hemen hiç izlenmedi. Gün 67'incisi oldu. Ben Gün Akşam Oldu bitince, ATV ikinci kez yayına koydu o zaman izledim. Zaten tekrar gösterimi 33. olmuş, bu da yayıncılık açısından eşine az rastlanır bir şey.
Bu sonuç beni gerçekten şaşırttı. Çok emek verilmiş, çok para harcanmış, dönem özenle yaratılmıştı. Başrolleri paylaşan Özge Borak, Burak Hakkı, Hande Soral, Serkan Altunorak ve İlhan Şeşen izleyicinin tanıdığı ve sevdiği yüzler.
Reji, senaryo özenliydi. Senaryoyu yazan Oya Yüce Şehnaz Tango'dan başlayarak ekranda severek izlediğimiz pek çok kadın hikayesini yazmış bir kalem.
Dizinin olumsuz yanları yok mu, var. Ama bu kadar izlenmemiş bir diziyi eleştirmek içimden gelmiyor. Düşene dost olmak istiyorum. Bu sezon yayına giren dizilerin en kötüsü "Bir Günah Gibi" olamaz. Birçok özelliği ile öne bile çıkabilir.
Bu diziyle ilgili yapabileceğim en sert eleştiri yayın kuruluşu ATV'ye olabilir.. Yayın günü ve saati çok yanlıştı, üstelik ATV tanıtım ve yayın planlama konusunda da çok başarısız.
O yüzden de dizi çöplüğüne döndü. Yayıncıların en dikkat etmesi gereken dakikalardan biri haber sonrası reklamlarla başlayan kuşaktır. Haberlerin bittiği andan dizinin başlayacağı ana kadar geçen süre bir kocaman deliktir ve bu delik yeni başlayacak bir dizide tamamen o dizinin lehine kullanılır.
Show TV dizisini hemen yayına girdi, o sırada ATV'ye baktım Cuma gününün tanıtım bantları geçiyordu alttan. ATV bu yayıncılık anlayışıyla daha çoook dizi batırır üstelik Kanal D ile aralarındaki açık ara farklılığı daha da arttırır.
Behlül-Bihter dansı kurtarıcı olur mu?
Üç yeni dizi yazacağım dedim ama, Nurgul Yeşilçay ve Murat Han'ın seks kokan dansları ekranda ve internetteki pek çok medya sitesinde dönüp dururken bu konuya değinmeden geçemedim. Müziği duyup, dansı ilk an uzaktan gördüğümde "Aaa Aşk-ı Memnu"daki Behlül-Bihter dansı bir reklam filmine girmiş diye düşündüm.
Sonra baktım "Sensiz Olmaz'ın boşanmış karı-kocasının dansı bu ve dizinin tanıtım filmi. Dizinin reytingleri her hafta biraz daha düşünce "parça" koyup ilgi çekmeye mi çalışıyorlar dersiniz?
Cinselliğin satışı yüksek ne de olsa. Bu dans büyük olasılıkla bir rüya ya da hayal sahnesi olarak girecek diziye. Bu tahminim tutarsa "parça" konduğu da kesinleşecek.
Behlül- Bihter tangosu o kadar çok izlenmişti ki. Ama o rüya değildi. Çok çalışılmış ve harika bir sahneydi.
Onu taklit ederek faydalanmak Sensiz Olmaz'ı kurtarır mı? Biliyorsunuz ben dizi izleyicisinin samimiyet düşkünlüğüne inanıyor ve kendilerini sürekli senaryo, müzik, seslendirme, hatta reji konularında geliştirdiklerini internetteki forum sitelerinden izliyorum.
Diyorum ki izleyici hikaye gerektirmeden araya parça atılırsa bunu ödüllendirmez.
İyi seyirler... (DG/BA)