Alman tiyatrosunun yeni kuşak oyun yazarlarından Wolfram Lotz’un yazdığı, Batı sömürgeciliğini yakın tarihte yaşananlar üzerinden eleştiren bir oyun Gülünç Karanlık. Lotz, feyz aldığı iki önemli eser; Joseph Conrad’ın Belçika’nın sömürgesi Kongo’ya yapılan yolculukla batı medeniyetinin karanlık yüzünü anlattığı Karanlığın Yüreği’nde ve Francis F.Coppola’nın Kıyamet filminde Vietnam Savaşı aracılığıyla yaptığı kolonyalizm eleştirisini, yakın tarihte Somali’de ve Afganistan’da yaşananlar üzerinden güncelleştiriyor. Berlin Maksim Gorki Tiyatrosu’ndan yönetmen Nurkan Erpulat’ın, Bakırköy Belediye Tiyatrolarında sahneye koyduğu oyun bu coğrafyaya taşınınca, “karanlık” ister istemez farklı bir anlam kazanmış.
Somali kıyılarında bir Alman gemisini kaçıran korsanların davasının 2010’da Hamburg’da görülmeye başlanması, Lotz’un oyunu için çıkış noktası olmuş. On yıllardır iç savaşın sürdüğü, sömürge olmaktan kurtulmasına rağmen batının nükleer çöplüğüne dönüşmüş Somali’de, halkın büyük bir kısmının korsanları desteklemesi ve korsanlığın devam etmesi ne kadar “gülünçse”, yüzyıllardır süregiden savaşlarla Batı’nın dünyanın farklı coğrafyalarını yağlaması da o kadar anlamlı ve gülünç. Somalili bir korsanın Mogadişu’daki bir üniversitede korsanlık diploması alma macerasıyla başlayan oyun, iki Alman askerin Afganistan’ın var olmayan yağmur ormanlarında yollarına çıkan BM temsilcisi, elindekileri zorla satmaya çalışan mülteci gibi absürt karakterlerin anlatımlarıyla ilerliyor.
Lotz’un postkolonyal dünya eleştirisi, Erpulat’ın yorumunda günümüz Türkiyesi’nde yaşananlara eleştiriye dönüşüyor. Bu coğrafyada içimizi kanatanlara dair göndermeler var oyunda; “orada bir köy var uzakta… gitmesek de, kalmasak da o köy bizim köyümüzdür” sözlerini oyuncuların her defasında bir alt tondan, zorlanarak söyledikleri bölümde (oyuncuların oyun boyunca farklı karakterlere hayat vermedeki başarıları ve birbirleriyle uyumları ayrıca not edilmeli), önce gülüyor, ama sonra ülkenin doğusu ve batısı arasındaki uçurumu, son dönemde yaşananları, içinde bulunduğumuz karanlığı düşünerek irkiliyor seyirci. Ya da kağıt mendil satmaya çalışan Suriyeli mülteci çocuklara göndermede, her gün karşılaştığımız gerçeklerin yükü daha da ağırlaşıyor.
Oyundaki yabancılaştırma öğelerine ek olarak, sona doğru oyunun dışına çıkılıp oyuncuların/sanatçıların ve izleyiciler olarak bizlerin sorgulanmasına ve tüm bunlar olup biterken sanatla nasıl bir çıkış yolu bulabileceğimiz noktasına geliniyor. (Kültür-sanat alanının her geçen daha da daraldığı günümüzde, Lotz’un ele aldığı meseleleri farklı biçimde işleyen başka bir edebiyatçıyı, absürdün ve umutsuzluğun yazarı Camus’un “edebiyat olan her yerde umut vardır” sözünü hatırlıyoruz. Sanatın, tiyatronun olduğu her yerde umut vardır.) “Siz buraya gelenler toplu bir eylem yapıyorsunuz” diyor oyuncu iyimser bir yaklaşımla. Shakespeare’den alıntılarla süren sorgulamasında “ya ben ne yapıyorum burada” diyerek özeleştiri yapıyor sahnede. Sahi ya bizler ne yapıyoruz, barış için ve bu gülünç karanlığın üstesinden gelebilmek için?
Korsan “Umut” botuyla umutsuzluğa yelken açıyor, oyunun başındaki göz alıcı bembeyaz dekor ve kostümler, yavaş yavaş ve özellikle sonlara doğru dışavurumcu jestlerle, çamurla siyaha dönüyor ve oyun ilerledikçe balçığın içine, karanlığın yüreğine adım adım çekiliyoruz.
Dünyanın yeni politik düzeninde halen “öteki” olarak görülen, batı dışı coğrafyalara uygulanan politikalar, inanç, inançsızlık düzlemindeki dışlamalar, dayatmalar ve kadının bu yeni düzendeki yeri, batının bugün biçim değiştiren yeni sömürgeciliği kadar ulus devletlerin kendi topraklarındaki azınlıklara yönelik uygulamaları gibi pek çok farklı meseleyi düşündürüyor Lotz’in metni ve Erpulat’ın yorumu.
Alman yazar Siegfried Lenz “Barışın Kıyısında” başlıklı konuşmasında, barışın söz konusu olduğu her yerde, barış için kaygı duyan herkesin söze karışmaya hakkı vardır diyor ve ekliyordu; “barışın tehdit edildiğini gördüğümüz yerlerde sesimizi yükseltmeliyiz.” İçinde olduğumuz “gülünç karanlığı” sorgulamaya vesile olan oyun, Türkiye’de sergilenen yorumunda barış için sesimizi yükseltme umudu veriyor. (EY/ÇT)
Gülünç Karanlık 18 Şubat’ta ve Mart ayında Turhan Tuzcu Sahnesi'nde (Bakırköy Belediye Tiyatroları) Yönetmen: Nurkan Erpulat, Dekor ve ışık tasarımı Cem Yılmazer, Kostüm: Tomris Kuzu, Ses tasarımı: Başak Günak, Dramaturji: Ceren Ercan Oyuncular: Erol Ozan Ayhan, Yelda Baskın, Doğacan Taşınar, Hatice Elif Ürse, Alican Yücesoy |