Bir duruşma salonuna ilk girdiğimde yedi yaşındaydım.15 dakika içinde de salondan kovulmuştum. Ağır ceza davasıydı, babam sanığın avukatıydı. Ben hariç, herkes çok gergindi.
Mübaşirin beni salondan atmak için yanıma kızgın kızgın gelişini düşündüm bugün. Koridora çıktığımızda, "Hâkimin karşısında bacak bacak üzerine atılmaz ve sakız çiğnenmez küçük hanım!" demişti.
Haklıydı bence. Ogün Samast, işlediği cinayetin öncesindeki birkaç saatin izlenmesi için kurulan seyyar perdeye bakarak mübaşire, "Koş, çay getir" diyerek güldüğü zaman, "Keşke" dedim, "Ne demek istediğini yedi yaşındayken anlamadığım o adam olsaydı burada. Gösterseydi ona gününü."
Adalet duygunuzun adalet makamında bile zedelenebiliyor olması çok üzücü. O kadar ki, 250 bin kişi bir olup da yerden kaldıramadığımız bir adamın hakkını aramak için gidebileceğimiz tek yerde basıyor bu. Teorik olarak inandıklarınızla yüzleşince (adalet, hak, hukuk gibi ancak parantez içinde yaşayan kavramlar) o zaten kasvetli olan duruşma salonuna çaresizlik siniyor.
"İntikam değil, adalet arıyorum" demeyi öğrenmişken, karnınızın içinde bastırdığınız o daha ilkel canlı, "Hangi adalet!" diye bağırmaya başlıyor.
Seyyar perdede Cold Case
Müdahil avukatlar yorgun. Nasıl olmasınlar? Dört buçuk yıl geçti. Herkesin telefonunu dinlemeye bayılan kulaklar, o gün Halaskârgazi'deki telefon kayıtlarını, konuşma noktaları belli olduğu halde, bir türlü bulamadılar.
Her anımızı kaydeden kameralar, bir Ogün'ü kaydedemedi. Metro çıkışındaki kamera kayıtları verilmedi. Devletin her birimi topu diğerine attı. Ogün Samast gülmesin de ne yapsın? Her duruşmada ağlanacak bir hal var ama gülmeye hakkı olan da bir tek o.
Bu ülke, 1950'lerde kalmış kötü bir film gibi... Tek bir noktadan bile bütün "olmamışlık" görülüyor. Duruşma salonunun eskimiş sandalyelerinden tutun, projektörün ne olduğunu bilmeyen savcıya, hükmedicilerin yılgınlığından, sıkılınca arkasında duran jandarmaya kafasını dayayan "Suça sürüklenen çocuk Ogün"ün aymazlığına.
Bu birbirini tamamlayan ama bugüne ait olmayan bir mekanizma. Belki, seyyar perdeden Cold Case* gibi bir dizi izlesek daha yararlı olurdu herkes için. İşini iyi yapan insanlara rastlayalım diye... Nasıl olsa duruşma salonunda çekilen dizi de bir kurgu, ama kötüsünden.
Onların elinde tabanca olabilir, bizim elimizde yok. Onlar sevmedikleri bir insanı öldürebilir, biz yapamayız. Onlar utanmayabilir, biz çok utanırız. Onlar kendi görüntülerini tanımayabilir ama biz onları her yerde tanırız. Ve tanıyınca intikam değil, adalet isteriz.
Bu yüzden yolumuz çok dikenli. Her tarafımız her gün yara bere içinde. Çünkü intikam tek başına da alınabilir; fakat adaletin, işleyen bir sisteme ihtiyacı vardır.
Biz o sistem işlesin diye herkesin elinden tutmaya hala hazırız. Hukukun üstünlüğünü boş bir laf olarak kenara fırlatmayacaksak hep beraber ve tüm gücümüzle çalışmalıyız.
Sadece gönlümüzle ve onurumuzla değil; bunlar hiç yeterli değil. Onların yanında, tüm profesyonel bilgimizle, aklımızla ve ciddiyetimizle. Ogün Samast'ın ve temsil ettiklerinin gülecek bir şeyi kalmayana kadar, adaletin hepimize ihtiyacı var. (IC/ŞA)
*Cold Case: 'Hiçbir suç sonsuza dek gizli kalmaz' inancıyla, çözülememiş davaların peşine düşen bir dedektifin hikayesini konu alan Amerikan dizisi.