Avukat Oya Aslan, dördüncü evrede kanser olan Güler Zere'yle dünkü (23 Temmuz) görüşmesini aktarıyor.
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu, politik hükümlü, dördüncü evreye ulaşmış kanser hastası Güler Zere'nin infazının hastanede devam edilmesine karar verdi. İnfazının tamamlanması istenen yer, hapishanedekinden daha kötü koşullara sahip bir kapatılma mekanı. Sterilizasyon açısından hapishaneden daha steril olmayan, havalandırmasız ve insansız hastane içerisindeki hapishane.
Güler, kapısının arkasında duran askerlerce sürekli izleniyor. İki metre yükseklikteki demirlikle örülü penceresi morg servisinin penceresiyle karşı karşıya. Güler, morg servisinin hemen yanında olduğunun farkında, ölüm acısı yaşayanların feryatları da kulaklarında.
Şimdilik ağızdan sıvı gıdayla besleniyor. Tedavisi nedeniyle üç hafta kadar sonra, ağızdan beslenmeme ihtimali var. Sonra kılların dökülmesi, derinin kuruması, ses kısıklığı, duymada azalma,orta kulak iltihabı...
Yakınlarını engellemek için jandarma etten duvar örüyor
Güler her gün 10 dakika radyoterapi alıyor. Bulunduğu koğuştan onkoloji servisine taşınırken yakınlarının kendisini görmelerini engellemek için jandarma çevresinde etten duvar örüyor. Güler Zere'nin uzaktan da olsa yakınları ve arkadaşlarına el sallaması sevdikleri ile göz göze gelmesi, onlara gülümsemesi yasak.
Yakınları onunla haftada bir defa, 15 dakika süreyle görüşebiliyor. Ancak iki demir kapının açılmasıyla hemen yanına varamıyorsunuz.
"Kızım çıkıncaya kadar buradayım"
Babası Haydar Zere kendisiyle görüşebilmek için önce Adana Savcılığı'ndan izin almalı, izin belgesi yetmiyor tabii, bir de doktorundan izin almalı.
Bu nedenle önce hastanenin adli vaka servisine, sonra yazı işlerine, sonra -bulabilirse- doktora imzalatmalı izin belgesini. Bütün imzalar tamsa, gardiyanların nezaretinde on beş dakika görüşme yapılabiliyor. Avukatı da aynı işlemlerle kendisiyle görüşebiliyor. Babası adli koğuşun az ötesinde geceli gündüzlü kızını bekliyor. "Çıkıncaya kadar buradayım" diyor.
Hücreye giriyoruz
Güler'le görüşmek için yapay, soğuk yalnızlık kokan hücreye giriyoruz. Sımsıcak gülümsüyor, olanca gücüyle kucaklıyor yanına gelenleri. Zor ve sancılı anlarda arkadaşlarına hasret, gelen mektuplara kısa da olsa cevap yazmaya, günlük gazeteleri okumaya gayret ediyor.
Aramada tamamen soyunmasını istemişler
İstanbul'a gidiş işkencesini anlatmaya başlıyor. Zorlu yolculuktan sonra gece İstanbul'a varıyor, Bakırköy hapishanesine götürülüyor, hapishane girişinde üst aramasını üstünü tamamen soyarak yapmak istiyorlar. Soyulmayı kabul etmediği için geçici koğuşta tutuluyor. Arkadaşlarının bulunduğu koğuşta kalmak istediğini söylüyor, izin vermiyorlar. Üşüdüğü için arkadaşlarından hırka alınmasını istiyor onu da kabul etmiyorlar.
Zere'nin ağzından Adli Tıp'taki muayene
Sonra Adli Tıp Kurumu'ndaki muayenesini anlatıyor:
"Sabah Adli Tıp Kurumu'na götürüldüm. Bir süre bekledikten sonra bir odaya alındım. Genç doktorlardan birisi nabzımı kontrol etti, kalp atış ritmimi dinledi, halsiz olup olmadığı sordu. 'Halsizim' dedim. 'Zaten yeni ameliyat olmuşsun' dedi. Şöyle usulden. Yaralarıma, ağız içime bakmadı bile. Ben onun tavrından olumlu rapor vermeyeceklerini anladım. Odanın içinde birçok doktor bulunuyordu. Onlar benimle hiç ilgilenmediler, ben daha dışarı çıkmadan bir başka hastayı içeriye aldılar. Raporun olumsuz çıkmasına şaşırmadım."
O sonucu biliyordu belki, bizse mevcut durum karşısında aksi bir rapor verilemeyeceğini ona anlatmaya çalışıyorduk.
Adli Tıp Kurumu ısrarıyla ölüme mahkum etmek
Adli Tıp Kurumu'nun hukuki, etik, tıbbi değerleri yok sayarak verdiği rapor, Adalet Bakanlığı'na bağlı kurumun tasfiye edilmesini tartışmalarının ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. İnsani değerlerin, bilimsel verilerin ölçü alınmadığını, hakim ideolojinin adalet üzerinde tahakküm kurduğunu bir kez daha görmüş olduk.
Elbistan Savcılığı, Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı'nca verilmiş raporu değerlendirmek ve ona göre karar vermek yerine "Mutlaka Adli Tıp Kurumu rapor vermeli" diyerek bu raporu bekledi.
Oysa 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'na göre, "Yükseköğretim Kurumları veya birimleri, adli tıp mevzuatı çerçevesinde adli tıp olaylarında ve diğer adli konularda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre 'resmi bilirkişi' sayılır" (madde 31).
Burada kastedilen birimler, Adalet Bakanlığı'na bağlı Adli Tıp Kurumu ve şubeleri dışında kalan ve üniversitelerin Tıp Fakülteleri bünyesinde enstitü veya ana bilim dalı olarak örgütlenen araştırma ve öğretim birimleridir.
Ancak yargı mercileri, Adli Tıp Kurumu dışındaki birimleri bilirkişi olarak kabul etmeyerek Güler Zere'yi ölüme mahkum ediyorlar. "Güler Zere'yi öldürtmeyeceğiz" diyen binlerce insan var. (OA/TK)
--------------------------------------------
* bianet, Oya Aslan'ın notlarını yeniden düzenleyerek yayınladı.
** Damakta başlayan kanseri vücuduna yayılan Zere için Elbistan savcılığı Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı'ndan rapor istedi. Çukurova Adli Tıp, 22 Haziran tarihli raporda Zere'nin "ağır özürlü sayıldığı, yaşamının ağır risk altında olduğu, bir başkasının bakım ve gözetimine muhtaç olduğu, radyoterapi de içerecek yoğun ve ağır tedavinin cezaevi koşullarında yerine getirilmesinin mümkün olmadığı, iyileşinceye kadar cezasının ertelenmesinin uygun olacağı"nı yazdı.
Savcılık bunun üzerine 25 Haziran'da hastanenin mahkum koğuşunun uygun olup olmadığını sordu ve olmadığı yanıtını aldı. Bunla da yetinmeyen savcılık Zere'yi 14 saatlik yolculukla İstanbul Adli Tıp Kurumu'na muayene için gönderdi. Çağdaş Hukukçular Derneği, bu tutumu nedeniyle savcı için de suç duyurusunda bulundu.
İşkenceyi sakladığı için İstanbul Tabip Odası'nın daha önce meslekten men cezası verdiği Dr. Nur Birgen'in başkanlığındaki Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, Zere'nin tedavisinin hastanedeki mahkum kaoğuşunda sürdürülebileceğine dair rapor verdi.
Zere, halen tedavi gördüğü Çukurova Üniversitesi Balcalı Araştırma Hastanesi'nin mahkum koğuşunda tutuluyor.
Cezaevi savcıları, ağır durumdaki hastalar için Adli Tıp Kurumu'nun doğrudan raporu ya da tam teşekküllü hastanelerin raporlarının Adli Tıp tarafından onaylanması halinde, tedavi için infazın ertelenmesi kararı verebiliyor. Cumhurbaşkanı da bu durumdaki hükümlüleri af yetkisine sahip.