Bourdieu, daha geçtiğimiz Aralık ayında, Paris'in Lyon Gar'ında, Fransız tren işletmelerinin özelleştirilmesi ve kitlesel işten atılmalara karşı yürütülen grevde emekçilere hitaben şunları söylemişti: "Ben, burada haftalardır uygarlığı yok etmek isteyenlere karşı mücadele verenleri desteklemek için geldim."
Onun için, emek, alın teri ve eşit dağılım, bir uygarlık tanımıydı...
Küreselleşme politikalarına karşı direnen ve dünyada "kolektif bir aydın kesimin" oluşumu için mücadele veren Pierre Bourdieu, 23 Ocak 2002'de öldü...
İspanya sınırından
1 Ağustos 1930'da, İspanya sınırına yakın ufak bir Fransız kasabasında dünyaya gelen Bourdieu, Sorbonne ve Ecole Normale Superieure'de sosyal bilim eğitimi aldıktan sonra, kısa bir süre öğretmenlik yaptı.
1958 ve 1960 yılları arasında Cezayir Üniversitesi'nde, 1960 ve 1961 yılları arasında Paris Sorbonne'da profesör olarak görev yaptı. 60'lı yılların başında, Paris Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde görev alan Bourdieu, 1964'de bu enstitünün yönetimine getirildi. 1982'de College de France Üniversitesi'nin Sosyoloji bölümüne atandı.
Fransız sömürgeciliğinin canlı tanığı...
Cezayir'de yaşadığı dönemde edindiği izlenimleri bir kitapta toplayan Bourdieu, Cezayir gerçeğini, Cezayir halkının yaşamını ve aynı zamanda Cezayir'de yaşayan Fransa kökenlilerin ırkçılık olgusunu geniş kamuoyuna aktarmayı hedefliyordu:
"Fransız aydınlarının bu savaşa yönelik düşünceleri, savaşın sona erdirilmesine yönelik görüşleri ile kendi izlenimlerim arasında, kendi gördüklerim arasında gidip geliyordum. Doğal olarak, Sartre, Jeanson, Vidal-Naquet gibi aydınların işkenceye karşı ve barış için eylemlerini destekliyor ve bu eylemlere katılıyordum. Ancak bu taleplerle iç içe olan ütopizm, beni ürkütüyordu. Çünkü kurulmak zorunda olan bağımsız bir Cezayir, Cezayir toplumunu abideleştirmemeliydi."
Aydınların dünyasında var olan bu çelişki, Bourdieu'nün bu dönemden sonraki tüm yaşamını ve çalışmalarını etkilemiştir.
Zoraki askerlikten, muhalefete...
"Siyasi denebilecek nedenlerden dolayı, Cezayir'de askerlik görevine başlamak zorunda bırakıldığım dönemde, Sosyolojiyle ilgilenmeye başladım. Tüm Fransız halkına, orada yaşanan gerçekleri aktarmayı hedeflemiştim.
"O dönem, siyasal alanda tartışılanların, kişisel görüşler tarafından belirlenmemesi gerektiğini öğrendim. Görev, sadece görüş bildirmek değil, gerçeklik hakkında olabildiğince nesnel bir resim yansıtmak ve böylece eyleme yönelik nedenler ortaya koymaktır.
"O nedenle, kendi kendisi için yararlı olacak bir bilimsel çalışmayı hep reddettim. Bilimsel çalışma, siyasi boşluğu, daha doğrusu siyasi eğitim alanındaki aşırı boşluğu doldurmak zorundadır. İşte bu, köşesi belirlenmiş bir siyasi programa, bilimsel meşruluk sunmaktan çok ötede bir görevdir."
Orman mı, Ağaç mı...
Hayır, her ikisi... Bourdieu'nün çalışma alanlarından bir tanesi, toplumsal olguların ampirik analiziydi. Bu temelde, sosyal, siyasi, edebi, felsefi ve hukuki alanda çok sayıda araştırması vardır.
Bu çalışmalarında Borudieu'nün seçtiği yöntem, bugün Batı düşün bilimlerinde egemen olan, toplum ve birey ayrımını reddederek, bu iki kavramın diyalektiğini savunmaktır. O, ömrünü, ağacı ormandan, ormanı ağaçtan ayrı düşünenlere bunun yanlışlığını anlatmaya adadı...
Sosyal yapılar, sınıflar, gündelik yaşam davranışları ve bilinç tarzları konularında yaptığı araştırmalarla, toplumsal mekanizmaların sosyal işleyişlerini ortaya koyan Bourdieu, bu çalışmalarıyla aydınların tekraren toplumsala katılma olanaklarını, yeni gelişebilecek eylem türlerini ortaya koymaya çalışmıştır.
Aydınların ileriyi gördükleri, topluma öngörülerde bulundukları ve ütopist görüşler öne sürdükleri dönem geride kalmıştır diyen Bourdieu, uzun zamandan beri "kolektif aydın" modelini savunuyordu.
Önden giden değil, birlikte üreten aydın...
Bu modele göre, siyaset biliminden ekonomiye, sosyolojiden tarihe ve hukuk alanına kadar, tüm alanların uzmanlarının bilgilerini, toplum yararına, toplumun kullanımına hazır birikimler sunmasına olanak sağlayan bir örgütlenme tarzı yaratılmalıdır.
Bu yapılanma yoluyla, insanlar ve toplumlar, dünyanın neresinde olursa olsun, güncel gelişen olayların arka planını kavrayacak bir donanıma sahip olacaklardır. Bu örgütlenme, aynı zamanda Bourdieu'nün tanımladığı gibi günümüz "barbarlık döneminde", aydınlanmayı kurumsallaştırarak, sosyal hareketlerin yenilenmesini sağlayacaktır.
Aydınların, yorumdan eyleme geçmesi gerektiğini savunan ve Sol'un, siyasi müdahale alanlarına geçmişten daha bilinçli ve halkla el ele girmesi gerektiğini vurgulayan Pierre Bourdieu, bu yönde adımını, yeni liberal küreselleşme politikalarına karşı sendikal çalışmalarıyla atmıştır.
O, toplumsal mücadelede her türlü zorluğa ve acıya karşın gülmeyi unutmamaktan yana olanlardan biriydi... Güle güle Pierre Bourdieu... (HO/NM)