O bir modern zaman Evliyası idi; Sufi gibi yaşadı ve öyle öldü. Bir gün Cihangir’den insan manzaraları adı ile öykü kitabı yazacak olsa idim baş kahramanı mahalledeki adı ile Amerikalı olurdu.
Yüksel Bey ile ilk karşılaşmam 80’lerde Firuzağa’ya gelmesiyle oldu. Dev gibi bir adamdı o güçlü yapısının yanında sürekli çocuk gülümsemesi ve hoşgörüsü, esprisi ile zaman zaman konuştuğu mükemmel aksanlı İngilizcesi ile bizleri fethetmişti.
Yüksel Abi’ye herkes Amerikalı diye sesleniyordu, ilginçti, farklı idi, marjinaldi, Türkçeyi çok güzel konuşurdu, İngilizcesi de mükemmeldi.
Cami avlusuna bırakılmış dev bir çocuktu sanki, tüm olumsuzluklara rağmen pozitif cevaplar veren, bazen muzır bir çocuk gibi güzel gözleri ile gülen ve kıvrak zekası ile ince espriler yapan bir çelebi idi.
Şehir efsanesi olarak anlatılan Amerika’da eşini ve çocuğunu çalıştırdıkları lokantada soyguncular öldürmüş denirdi ve o travma ile Cihangir'e gelmişti. Amerika’dan para gönderen ağabeyinin parasını kabul etmez banka kanalı ile iade ederdi.
Yıllar boyunca tüm Cihangir’in yükünü taşımıştır, kendi halinde kimse ile fazla konuşmaz işine bakardı.
Beyaz eşya ticareti yaptığımız 15 yıl boyunca tüm taşıma işini tek başına yapardı. En ağır eşyaları bir başına 7 kat çıkarır ve gıkı çıkmaz idi, hayretler içinde kalırdım.
İnsan üstü bir gücü vardı, sırtı, kalçası, ayakları ve kolları sanki bu iş için yaratılmıştı, tüm mahalle gücüne ve efendiliğine hayrandı.
Firuzağa Camisi’nin şadırvanında kalırdı, iyi para kazanır ve kazandığı parayı o gün mahallenin kedilerine, köpeklerine harcardı.
Niçin böyle yapıyorsun, dediğimde karnımı doyurdum bu da onların kısmeti derdi. 2010’lara doğru dinci bir kesim kedileri bahane ederek bunu şadırvandan uzaklaştırdı.
Yüksel Abi de Firuzağa İlkokulu’nun duvar dibinde müşteri beklemeye başladı ve bir müddet sonra sokakta yaşamak, ağır taşımak ve yalnızlığın sonucu doğal olarak ağır hastalandı.
Tüm mahalle seferber oldu imece usulü sahip çıkıldı ve iyileştikten sonra tekrar şadırvan kenarındaki sandalyesine oturdu AMA artık yük taşıyarak para kazanması mümkün değildi.
Mahalle onu koruyordu ve Fatih’te günlüğü 20 TL olan han gibi bir yerde kalıyordu, bir gün olsun kimseden hiç bir şey istemeden yaşadı, bir eksiği olduğunda mahalleli bir kaç arkadaşla yardımına koştuğumuzda en alt limitten sadece ihtiyacı kadarını isteyen, hafif utanan sufi bir adamdı, adam gibi adam denir ya işte o Yüksel Ağabeydi.
Ve dün gece bu yorgun ve gizemli adam benim kahramanım son nefesini verdi.
Bir gün olsun benim veya arkadaşlarımın taleplerine olumsuz cevap vermedi, Yüksel Abi seni hep o gülen, parıldayan güzel gözlerinle hatırlayacağım ve çok özleyeceğiz, yolun açık olsun Yüksel Abi.
Biz tüm mahalle ve şahsım hakkımızı helal ediyoruz sen de hakkını helal et bize. Hepimizin üzerinde hakkınız çok fazla.
Özlemle, sevgi ile ve Firuzağa Meydanı, cami şadırvanı, kediler, Cihangir çok yalnız! Onlar ki kentin, semtin tarihidir, karakteridir, sembolüdür. (EA/DB)