Uzun süredir elime gelmeyen kalem, bugünlerde yoldaşlarımı, arkadaşlarımı anlatmam için elime koşuyor. Feminist arkadaşlarım, bu topraklarda yaşamın hücrelerine en çok emeği olan insanlar birbir hedef alınıyorsa, feministler faşizme karşı barışın en önemli öznelerinden biri olduğu içindir. Devletin renksiz endamını yerle bir eden en sarsıcı sesler, siyasi yapıların kocaman bürokratik çıktılarından çok, gündelik yaşamın hır gürü içinde birbirine değen omuzlardan yükseldiği içindir.
-*-
Daha birkaç gün önce, İlknur (Üstün)*, ben, Handan, Ayizi’nde oturmuş, Amargi Dergi’yi ne kadar özlediğimizi, Türkiye’de muhaliflerin hedef alınmasına yönelik baskıların artık tüm toplumsallığı çökerttiğini falan konuşuyorduk. Hayatlarımızı tecrit etmeden, tikelliğimizi gömerek genellemelere varmadan siyaset konuşmak, herkese pek kısmet olmaz. Feminizmin kısmeti işte; “aydınlanırken rahatlatır”.
Yorgun bir dönemdeydim ve onu ve Handan’ı çok göresim gelmişti. Uzuuun bir sohbetten sonra ayrıldığımda, ruhuma ve aklıma bu sohbetler kadar iyi gelen hiçbir şeyin olmadığını kendime yüksek sesle söylediğimi hatırlıyorum. İyi ki söylemişim, şimdi o cümle denetlenmesi imkansız bir cesaret yumağı olarak kursağımda duruyor.
-*-
Birkaç gündür, İlknur’un fotoğrafına rastladığımda aynı anda milyonlarca duygu bünyeme hücum ediyor. Daha yeni ciddi bir rahatsızlık geçirmişti biliyor musunuz? Bu endişeyi hiçbir yanıtın rahatlatamayacağını?
Gözaltındaki insan hakları savuncularının haklarında yazılanlar, iki senedir banda sürülen senaryoların yeniden takdiminden ibaret. Devlet, zoru genişletmeye çalıştığında yalan politik bir anlam kazanıyor. Fatmagül Berktay’ın ifadesiyle, kitlelerin politik manüpülasyonu “örgütlü yalanlar”la yapılıyor. Çünkü hakikat katıdır, yalan esnek. Hakikati esnetemeyeceğiniz için yapabileceğiniz tek şey onu ortadan kaldırmaktır; ancak yalan, yalan olmakla kalmayıp istenilen kıvama gelinceye kadar esnetilebilir. Bugünlerde çukur medyanın ağzında büyüyen hükümlerden, kompoculuğun siyasi akıl yürütmeyi çökerten tiranlığından açıkça anlaşılıyor zaten; insanların ahlak ve hakikat için değil, en büyük yalanı söylemek için yarıştığı bir döneme denk geldik.
-*-
Ben aslında, o gün İlknur’un bana önerdiği, Ayten Kaya Görgün’ün “Kimseye Söylemedim” kitabını yazacaktım. İçinde bu kadar mezar olan bir kitabı bu kadar keyifle okumuş olmamın coşkusunu yayacaktım. Ruhi Mercimek’i şikayet edip destek isteyecektim. “Abisini gülmekten öldürmek” gibi birtakım hassas metodlar konusunda fikrinizi soracaktım. Evet, arkadaşımız, dostumuz, yoldaşımız gözaltına alındı ama savunma hattından konuşmamızı da istemez eminim. Bu yüzden, Ayten Kaya’nın adını anmadan yazıyı bitirmeyeceğim; onun bunca emek verdiği Ayizi Yayınları’nın, bence faşizm dönemlerinde ayrıca bi güzel okunan kitaplarını anlatmanın keyfini hatırlatmadan geçmeyeceğim.
Ayten Kaya kitabın girişinde şöyle diyor: “Yolda karşılaştığım, hikâyelerine girdiğim, dinlediğim tüm kadınlara… Bilirsiniz ağzım sıkıdır. İçiniz rahat olsun kimseye anlatmadım, oturup yazdım.”
İlknur, Türkiye’nin pek çok yerinde kadınlarla birarada olmuş, kadınların iyi bildiği bir feministtir. Çamurlu yollara, çocukların akan sümüğüne memleket meselesi kıymeti vermiş, sözüyle, tavrıyla değer yaratmış biridir. Bu yüzden, Karin Karakaşlı’nın her zamanki büyülü sözleriyle dediği gibi, her gün arkadaşlarımıza devlet nezdinde yapılan bu muamele, bizlerin ne kadar doğru insanları sevmiş olduğumuzun sağlamasıdır.
Belki artık, kindar nesil hedefiyle zehirlenen, cihatçılıkla motive edilen, en değerli hocaları ihraç edilen çocuklar ve gençlerden çok, orada gözaltında tutulanlar, düşüncelerini açıkladıkları bile için değil sırf varoldukları için hapse atılanlar bu ülkenin geleceğidir. Toprakların insansızlaştırılmasına, coğrafyaların haritalaştırılmasına, insanların kindarlaştırılmasına karşı en sabırlı emeği vermiş olanlardır. Hayatı iki koltuk üç ünvanla değil; tam kökünden, insanlara değe değe, toprakları geze geze öğrenmiş bu insanlar için umut akışkan, bulaşıcıdır.
Eğer feministler olarak, yıllardır siyaset kadar siyasetin ne’liği ve yordamı konusunda verdiğimiz uğraşın bir manası varsa, İlknur’un ve diğer arkadaşlarımızın hedef alınmasına karşı bir cesaret yarışına, laf ebeliğine ihtiyacımız olmadığını da biliyoruz. Ayıptır söylemesi, tepelerden bakanların merceğinde mercimek olan gücümüz de o karınca duasından geliyor. O yüzden onlar “durmadan yola devam ederken”, biz bir köşe bulup daldığımız sohbetimizle günü kuracağız, İlknur da bize katılacak.
(*) İlknur Üstün, 5 Temmuz’da Büyükada’da insan hakları savunucularının korunmasına yönelik bir eğitim toplantısında İdil Eser, Özlem Dalkıran, Nalan Erkem, Nejat Taştan, Günal Kurşun, Veli Acu, Şeyhmuz Özbekli, Ali Garawi ve Peter Steudtner ile beraber gözaltına alındı, 7 gün gözaltı kararı verildi. 11 Temmuz’da sekiz kişi hakkında gözaltı süresi tekrar 7 gün uzatıldı. Üstün gözaltına alındığından beri Maltepe Cumhuriyet Polis Merkezi Amirliği’nde tutuluyor. İlknur Üstün kimdir?Kadın Koalisyonu üyesi. Ankara Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Aynı üniversitenin kadın çalışmaları yüksek lisans bölümüne özel öğrenci olarak devam etti. Çeşitli kadın örgütlenmeleri içinde aktif yer alıyor. Ankara Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) başkanlığını yaptı; Avrupa Kadın Lobisi Türkiye Koordinatörlüğünü ve Kadın Koalisyonu Koordinatörlüğünü yürüttü. Toplumsal cinsiyet ve yerel siyaset üzerine çalıştı. 2015'te yayın hayatına son veren Amargi Derginin editörlerinden biriydi. Halen Kadın Koalisyonu'nun yürüttüğü yerel eşitlik izleme'de çalışıyor, yerel yönetimlerin cinsiyet eşitliği açısından izlenebilmesi için özgün bir model geliştirmek için uğraşıyor. Yerel siyaset çalışmalarını ayrıca bianet’te “Yerelden Yerel Seçime, Adaletten Barışa” adlı makalesinde paylaştı. Kitapları: "Sıcak Aile Ortamı": Demokratikleşme Sürecinde Kadın ve Erkekler (Aksu Bora ile TESEV Yayınları, 2005); Bir de Buradan Bak: Cinsiyet Eşitsizliği Bir "Kadın Sorunu" Değil Toplumun Sorunudur" (S. Sancar, S. Acuner, A. Bora ile, 2006, KADER Yayınları); "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Hesaba Katabiliyor muyuz?" (2011, STGM Yayınları) "Boşuna mı Okuduk?" (Aksu Bora, Necmi Erdoğan, Tanıl Bora ile, 2011, İletişim); Trabzon'u Anlamak (Yücel Demirer ve Güven Bakırezer editörlüğünde, 2009, İletişim) |
(GE/ÇT)