Türkiye konusu sınıraşan örgütlü suçlar ve yolsuzlukla mücadele olan iki ulusalüstü sözleşmenin tarafıdır…
Organize suçlarla mücadele alanında ilk uluslararası sözleşme Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’dir. 15 Kasım 2000’de BM Genel Kurulu tarafından kabul edilerek 12-15 Aralık 2000 tarihleri arasında Palermo’da imzaya açılmıştır. Türkiye Sözleşmeyi imzalayan devletlerdendir.
2003 yılında, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde her iki Sözleşmenin onay kanunlarının çıkarılması için TBMM’ne gönderen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Bakanlar kuruludur.
30 Ocak 2003 kabul tarihli 4800 sayılı “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 4 Şubat2003 tarih ve 25014 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Türkiye böylece bu Sözleşmeye onay kanunu ile taraf olmuştur ve Sözleşme iç hukukumuzda kanun niteliğindedir.
Böylece küreselleşmenin ve serbest piyasa ekonomisine dayanan ülkeler arası ilişkilerin hızlı gelişmesi karşısında birden çok ülkede faaliyet yürüten “örgütlü suç gruplarının” yasadışı uygulamalarının önlenmesi için Türkiye olumlu bir adım atmış oldu… Ama o kadar!
Bu Sözleşme; bir ülkede planlanan bir örgütlü suçun başka bir ülkede işlendiği, suç gelirlerinin üçüncü bir ülkede aklandığı ve suç mağdurlarının, deliller ve tanıklarının başka bir ülkede bulunduğu durumlarda, suç faillerinin cezasız kalmasının önlenmesi amacıyla etkin adlî yardımlaşma ve iş birliği mekanizmaları öngörmektedir (Madde 1). "Suç geliri" suç teşkil eden yasadışı bir eylemden kaynaklanan veya doğrudan veya dolaylı olarak elde edilen herhangi bir mal anlamına gelir (Madde 2).
Sözleşmenin kapsamına; sınır aşan nitelikteki ve örgütlü suç gruplarınca işlenen; üst sınırı 4 yıl veya daha fazla hürriyetten mahrumiyeti veya daha ağır bir cezayı gerektiren ağır suçlar, örgütlü suç grubuna katılma, karapara aklama, yolsuzluk ve adaletin engellenmesi suçları girmektedir. Bu Sözleşme, taraf devletlerden “yolsuzluğun suç haline” getirilmesini (Madde 8) ve kasten işlenmesi halinde; gereken önlemlerin alınmasını, aşağıdaki eylemlerin de suç haline getirilmesi için yasal çalışmalar yapmaları istenmiştir.
Nedir suç haline getirilmesi istenen eylemler?
(a) Bir kamu görevlisine resmi görevlerinin yerine getirilmesi çerçevesinde bir işlem yapması veya yapmaktan kaçınması için, kendisi veya üçüncü bir kişi veya taraf lehine, haksız bir menfaatin doğrudan veya dolaylı olarak vaat edilmesi, teklif edilmesi ya da verilmesi,
(b) Bir kamu görevlisinin resmi görevlerinin yerine getirilmesi çerçevesinde bir işlem yapması veya yapmaktan kaçınması için, kendisi veya üçüncü bir kişi veya taraf lehine, haksız bir menfaati doğrudan veya dolaylı olarak talep etmesi veya kabulü.
Her taraf devlet, yolsuzluğun diğer biçimlerini ve yukarıda sözü edilen eylemlerin, yabancı kamu görevlileri veya uluslararası memurların katılımıyla gerçekleşmesi halini de suça iştirak eylemi dahil olmak üzere suç haline getirmelidir.
Kamu görevlisi; kamu görevi yapan veya iç hukukta tanımlandığı şekilde kamuya yönelik bir hizmet gören ve bu hizmeti veren kişinin bulunduğu taraf devletin ceza yasasına göre de hizmeti bu şekilde uygulayan kişi anlamına gelmektedir.
Ayrıca Sözleşmeye taraf devlet “kendi yasal sistemiyle uyumlu olduğu kadarıyla, dürüstlüğü hâkim kılmak ve kamu görevlilerinin yolsuzluğunu önlemek, ortaya çıkarmak ve cezalandırmak için yasal, idari veya diğer etkin önlemleri alacaktır”.
İkinci Sözleşme; 9-11 Aralık 2003 tarihlerinde Meksika’nın Merida kentinde yapılan konferanstan sonra imzaya açılan 14 Aralık 2005 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi’dir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 4 Aralık 2000 tarih ve 55/61 sayılı kararla yolsuzlukla mücadele amacıyla Özel Komite kurulmuştur. Komite Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi taslağını oluşturmuştur. Sözleşmeyi Türkiye 10 Aralık 2003 tarihinde imzalamıştır. Üç yıl sonra 2 Ekim 2006 tarih ve 26307 sayılı Resmî gazetede yayımlanan 18 Mayıs 2006 kabul tarihli ve 5506 sayılı Onay kanunu ile Türkiye bu Sözleşmeye taraf olmuştur. Sözleşme, iç hukukumuzda kanundur.
Sözleşmeye göre temel yolsuzluk suçları; rüşvet (ulusal kamu görevlileri, uluslararası kamu görevlileri ve uluslararası örgüt görevlileri için), zimmet, haksız mal edinme, nüfuz ticareti, görevin kötüye kullanılması, haksız zenginleşme, özel sektörde rüşvet ve zimmet suçları olarak sayılmıştır.
Ayrıca devlet olarak Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi, Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi ile OECD Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi’ne tarafız.
Türkiye ayrıca, 1 Ocak 2004 tarihinden beri, Avrupa Konseyi’nin söz konusu Sözleşmelerinin takip mekanizması olan “(Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi) AK Yolsuzluğa Karşı Avrupa Devletler Grubu’na (GRECO) üyedir.
GRECO; Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’dur.
Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi’nin 1 Mayıs 1999 tarihi itibariyle Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) kurulması için kararlaştırdığı yetkiye dayanarak 17 kurucu üye devlet, aldıkları ilke kararıyla 1 Mayıs 1999 tarihinde GRECO’yu kurmuştur. Avrupa Konseyi bünyesinde yolsuzlukla mücadele alanında en prestijli, esnek, etkin ve uluslararası bir mekanizmadır.
GRECO’nun amacı, üye devletler arasında dinamik olarak karşılıklı değerlendirme süreçlerini ve emsal baskı mekanizmalarını işletmektir. Bu suretle üye devletlerin Avrupa Konseyi tarafından oluşturulan yolsuzlukla mücadele standartlarına uygunluğunu değerlendirir ve bu yolda kapasitelerinin artırılmasına yardımcı olmaya çalışır. Katılım için Avrupa Konseyi üyesi olmak şart değildir. Tam üyelik için aranan tek koşul, GRECO tarafından değerlendirilmeye alınmayı kayıtsız şartsız olarak kabul etmek ve “karşılıklı değerlendirme” aşamalarına herhangi bir çekince koymaksızın katılmaktır.
GRECO’ya Avrupa Konseyi üyesi devletler üye olduğu gibi ABD de üyedir. Türkiye “yolsuzlukla mücadele” konusunda irade ve kararlılığının bir göstergesi olarak, 1 Ocak 2004 tarihinde GRECO’ya üye olmuştur.
Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma gelince… GRECO’nun 63. Genel Kurul Toplantısında kabul edilmiş olan 28 Mart 2014 tarihli yolsuzlukla ilgili Sözleşmelerde işaret edilen eylemlerin yasal mevzuatla “Suç Haline Getirme” çalışmaları bakımından Türkiye hakkında İkinci Uygunluk Raporu durumumuzu özetlemektedir. Türkiye; Üçüncü Aşama Değerlendirme Raporunda yer alan on yedi tavsiyeden sadece dördünü tatmin edici şekilde yerine getirmiştir. Kalan tavsiyelerden dokuzu kısmen yerine getirilmiş, dördü ise yerine getirilmemiştir.
Günümüze dönelim; sınıraşan suçlar ve yolsuzluğun önlenmesindeki halimize bakalım…
ABD’de New York Güney Mahkemesinde süren ceza davasının adına ne derseniz deyin! İster İran asıllı Türk vatandaşı Rıza Sarraf davası, ister “ABD Hakan Atila’ya karşı” davası olsun adı…
Türkiye; kendi yasal sistemi içinde “dürüstlüğü hâkim kılmak” ve “kamu görevlilerinin yolsuzluğunu önlemek” amacıyla her iki Sözleşmeye uygun olarak; etkili ve sonuç alıcı bir yargısal yol yaratmamıştır.
Utanılacak olan halimiz ise; Türkiye’nin beklendiği gibi bir yargısal yol yaratmak istememiş olmasıdır. (Fİ/HK)