Fotoğraf: Yağmur Karagöz/bianet
“Gözlerini kapa ve gör!”
“Suriye’nin Tozu” kitabı James Joyce'dan bu alıntıyla başlıyor. Gözün açık göremiyorsun, belki gözünü kaparsan görürsün. Ben öyle yorumluyorum.
Hepimiz, kör, sağır, dilsiz olduk. Televizyon izlerken, internet haberlerini okurken, görüntülere bakarken, içinde yaşadığımız dünyanın aslında dayanılmaz olduğunu, bizi korkutmak için anlatılan bütün hikayelerin “gerçek” olduğunu kabullenmek zorundayız.
Diğer seçenek ise görmemek, dinlememek, anlamamak.
Francesca'nın kitabı
Francesca Borri’nin kitabı beni okumaya, görmeye, anlamaya zorladı. Okumak kolay değildi, yazmak ise daha zor.
Soğukkanlı tahliller, sayısız örgüt adları ve ölülerin sayıları duygulara değil, akıllara hitap ediyor.
Francesca ise gördüklerini yazmış, eminim ki yazarken çok acı çekmiş, Suriye halkı ile bütünleşmeye, onların acılarını kendisi de yaşamaya çalışmış. Francesa, bütün bu yaşadıklarından sonra nasıl yaşamaya devam ediyor?
Ne yapıyor?
Onu okurken ve yazarken hep bunları düşündüm.
Kitaptan yaptığım alıntılar, kitabın akışına göre, yazıldığı sıraya göre oldu. Alıntılar ile kendi yorumlarım bazı durumlarda iç içe geçti. Kitap, Suriye halkının silahsız, barışçıl başkaldırısının, nasıl olup da bu yüzyılın en korkunç savaşına dönüştüğünün bütün ipuçlarını veriyor.
Francesca 2011, 2012, 2013 yıllarında yaşadıklarını ve gördüklerini anlatıyor.
Bugün Suriye’yi anlamanın anahtarlarını veriyor bize. Suriye savaşı dokuzunca yılına girerken, ülkemizde dört milyon sığınmacı varken, Türkiye siyaseti Suriyeli göçmenlerin varlığı üzerinden şekillenirken, bu kitabı hepimizin okuması gerekiyor.
Elektriği ve gazı olan evlerimizin, sıcak çaylarımızın konforunda okurken “Suriyeli” kelimesinin neler ifade ettiğini, nasıl acıları ve insanlık dışı yaşantıları anlattığını gözlerimizi kapayarak görelim.
Halep 2012 sonbahar
“Buradaki en tehlikeli yer hastane. Buraya geldiğinde sana ilk söyledikleri bu oluyor. Güvende olmak istiyorsan cepheye yakın olacaksın. Sen burada bildiğin tüm kuralları, mantığı, akılı unutacaksın. Halep bu günlerde sadece patlamalarla yaşıyor.
"Her şey patlıyor, sonra da yıkılıyor. Acıkır veya susar, içecek ve yiyecek bir şeyler aramaya çıkarsan, her yerde seni bekleyen keskin nişancılar var. Esat’ın uçakları gökyüzünde sanki bir halı varmış gibi bomba yağdırıyorlar.
Habermas
“Rüzgarla, toz ve insan parçaları yağıyor üstümüze. Ben Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı bir birlikle beraberim, toplam 17 kişiydiler, şimdi 13 oldular. Üç kişi, şu anda sokağın öteki ucunda yatan dördüncü ölü arkadaşlarının cesedini almaya çalışırken öldü.
“Bir okulun içindeyiz, her birinin elinde bir Kalaşnikof ve bir bıçak var. Başlarındaki asker altı ay önce Esat’ın ordusundan ayrılıp, Özgür Suriye Ordusu’na katılmış.
“Diğerleri hepsi çok genç, on yedi on sekiz yaşlarında çocuklar. Aralarından biri Alaa, felsefe okuyormuş, aralarda silahlar sustuğunda, Habermas okuyor. Üstlerinde Che Guevara veya Messi fotoları olan t-shirtleri var.”
ÖSO
Suriye baharı, Suriye savaşına dönmüş durumda. Mart 2011'de Esat hükümetine karşı sokaklara dökülenler, silahsız ve barışçıl bir halk hareketini düşleyenler, bugün artık Beyrut’a sığınmışlar.
Bu insanlar yaşamlarını çalışarak kazananlar, kamyon şoförü, mühendis, öğrenci, esnaf, öğretmen vb. Onlar televizyonda Tunus’ta olanları, Mısır’da yaşananları izleyenler ve Arap baharına inananlar.
Günlerce sokaklarda şiddet içermeyen gösterilerde “özgürlük” diye bağıranlar. Polis, ise gözaltılar, kelepçeler, gazlamalar, mermiler ve tanklara kadar varan bir karşı saldırı ile cevap veriyor bu taleplere.. Bir göstericinin kardeşi, diğerinin arkadaşı ölüyor, ÖSO’ya katılmalar başlıyor.
Sivil savaş
“Bu bir sivil savaş değil, Suriyeliler ve Esat arasında bir savaş” diyorlar, “dünya niçin bize yardım etmiyor?” Katar ve Suudi Arabistan’dan para desteği geliyor, ama silah yok. ABD silah yardımına karşı.
Daha o zaman asıl niyetlerinin ne olduğu apaçık ortada; Esat karşıtı gibi görünüp, değişim isteyenleri destekler gibi yapalım, ama Esat da dursun, dişi sökülmüş aslan olarak elimizin altında olsun.
Tüm taraflara hem “hayır” hem “evet diyelim, kimse fazla güçlenmesin, herkesin iplerini biz tutalım. ABD’nin yeni Ortadoğu politikasının özeti!
Şehir turu
ÖSO gazetecilik yapmak isteyenlere 300 dolar karşılığında saldırı altındaki Halep’te şehir turu yaptırıyor. Gazeteciler ÖSO için en büyük para kaynağı.
Halep’te dört ayrı cephe olduğu söyleniyor, oysa aslında tek bir cephe var, o da havada. Hava saldırılarına karşı ellerinde mermiden başka silahı olmayanların hiçbir şansı yok. Libya’da olduğu gibi Batı’nın desteği olmadan ÖSO’nun bu savaşı kazanması söz konusu değil.
Tek yapabildikleri şehrin içinde elde ettikleri mevzileri savunmak. Oyunun kuralları daha o günlerde konmuş. Başkaldıranlara, özgürlük isteyenlere, havadan saldırı yapılacak, ama onlara hiçbir zaman hava saldırılarına karşı koyacak savunma silahları verilmeyecek.
İstanbul’da
"Bugün al-Shifa hastanesinde her üç dakika bir kişi öldü. Ambülanslar silah taşıyor, ölüler yerlerde yatıyor. Bizim içinde bulunduğumuz birlik, askeri bir birimden çok işgal edilmiş bir okul görünümünde.
"ÖSO’nun, merkezi İstanbul’da olan Ulusal Konsey’e bağlanacağı söyleniyor. ÖSO’nun komutanı General Riad al-Assad da Türkiye’de. Ulusal Konsey, sürgünde kurulmuş bir hükumet gibi. Ancak tek bir liderlik ve belli bir stratejisi yok, ne siviller ne de askerler arasında."
Kedi
Son yapılan sayıma göre Halep’te 2 milyon 132 bin 100 kişi yaşıyor. Bunların üçte ikisi, halen sokaklarını çöp yığınlarının kapladığı ve her köşede keskin nişancıların konumlandığı bu kentte.
Hava bombardımanları ile delik deşik olmuş binaların hepsi boş görünüyor. Bir iskemlenin üstünde kıvrılmış uyuyan kedi bile ölü. (MUT/APA)
Yarın: Abdullah'ı Vurdular, Cenazesine Gidemedik, 7 Kırmızı Gül Bıraktım
Kaynaklar
- Francesca Borri, Syrian Dust/ Suriye'nin Tozu/ Reporting from the heart of the battle for Aleppo, Seven Stories Press, New York, 2016.
- Harun al-Aswad, Desperate Syrians flee Lebanon to Turkey, via Syria, in Syria-Turkey border, Middle East Eye, 13 Eylül, 2019
SURİYE'NİN TOZU'NDAN/ MELEK ULAGAY TAYLAN
3/ Abdullah'ı Vurdular, Cenazesine Gidemedik, 7 Kırmızı Gül Bıraktım