Akışkanlığını dilini tutmazlığından, tarzının dozu iyi ayarlanmış hırçınlığından alan bir roman Gözlerini Kaçırma. Okuyana yersiz paylar bırakmamayı seçmiş, derdini her boyutuyla ortaya koymaktan çekinmeyen bir roman.
Roman boyunca kendi içine açılıp kapanan hikayelerin oturduğu zemin kimi zaman pürüzleniyor kimi zaman temizleniyor, tıpkı hayat gibi; karakterler ise hep ona tutunuyor, hep yaptığımız gibi...
Gözlerini Kaçırma derken cesur bir adım atıyor Irmak Zileli. Bir anneden, bir kadından çıkıyor yola, ellerinden tutuyor beraber yürütüyor gittiği yere kadar, sırt sırta verdiklerinde dayanışmaya mı çalıştıklarını, başka yönlere mi gitmek istediklerini soruyor.
Diyor ki...
“Her-kadın-anne-doğar. Her-kadın-anne-doğar. Her-kadın-anne-doğar. Bunu da söylediler.
“Aslında kimsenin kız çocuğu doğurduğu yoktu. Doğurulan yeni bir anneydi.
“Anneannen Kamile Hanım, senin anneni doğurmuştu. Kendi kızını değil. Annen Hicran, Rüya'nın annesini doğurmuştu. Gözü gibi sevmek için adını Didem koyduğu bebeği değil.
“Sen şimdi bu döngüyü kırdın...”
Romanın kırdığı döngü ise eril hayatın kadınlara uzattığı; kimi zaman annelik üzerinden kimi zaman başka kanallarla sızdığı, kadınların dayatılandan farklı düşünmesine sinsi şerhler koyarak yönlendirdiği bir varoluş.
Sözün yükü
Irmak Zileli erkek egemen bakışın doğallık algısının altındaki çarpık mantığı deşifre ediyor Gözlerini Kaçırma’da.
O “doğallığın” içinde ne varsa kadınlara değen, teker teker çıkıveriyor sayfaların arasından, bazen topyekûn erkek bir saldırıyı bazen nokta vuruş yapan bir erkek ruhunu görüyoruz söylenmeyen uzantılarında, söylenen kısımlarını ise romanın ana karakteri sayesinde göğüslüyor, bilinç düzeyine çıkarıyor, soluk alıyor, sonra tekrar karaktere iade ediyoruz; ne de olsa ona daha çok güveniyoruz.
Biliyoruz ki o bizden daha cesur; farkında olmasak da daha “ahlakçı” yaşıyoruz çoğumuz ve hayatımızı romanlardaki kadar kolay okuyamıyoruz.
Irmak Zileli’nin başarısı burada belki de... Günlük hayatın sağlam bir okumasını yapabilmiş. Romanın tümüne hakim olan bir unsur bu: olay örgülerini aktarırken her gün duyduğumuz, duya duya duymaktan uzaklaştığımız, kulak arkası edip orada unuttuğumuz ama hep yanımızda taşıdığımız ifadelerin bir kadının hayatında ne anlama geleceğini görüyoruz tüm metin boyunca. Ve tüm bunların yarattığı isyanı...
Erkek egemen söylemin doğada, hayatta, sağda, solda ne varsa kendine yontup, kendi çıkarına kutsadığı beylik cümleler toplamını romana serpiştirirken ayrı düşürmüş birbirinden Zileli, onları yalnızlaştırmış, çaresiz hallerini alıp kadınca bir öfkenin hizmetine vermiş.
Kimin hayatı?
Hayalkırıklıklarını anlatırken de cinselliğe dair sözünü söylerken de ortaya çıkıyor bu eril ifadeli dişil karşı çıkış.
Her ne kadar cinsellik annelik sorgulamasının ardında kalıyorsa da kendini göstermekten çekinmeyen, yazarın da yeri geldiğinde altını çizmekten kaçınmadığı ikincil bir karakter adeta. Bir kadının ilk cinsel deneyimine de göndermeler var, anneliğe geçmekle yaşanabileceklere de...
“Gerçekte kimsenin kucağında olmadığını, ama senin kucağında bir bebek olduğunu bilmense ıslaklığını gidermeye yetmiyor. Kızını kucağında tutarken, aynı anda bir adamın penisinin üstünde oturmuşsun gibi utanıyorsun. Birden ayağa fırlayıp Rüya’yı beşiğine bırakıyorsun. O sırada Zuhal’in gözleriyle karşılaşıyorsun. Anladı mı? Koku yayan bir dişi köpekmişsin de, öteki dişinin düşman bakışlarıyla karşılaşmışsın gibi tedirgin oluyorsun. Geliyorum, deyip çıkıyorsun salondan. Çamaşırını değiştirirsen kurtulursun belki. Parmaklarınla ıslaklığını yokluyorsun. Kasıklarına bile akmış. Kirli çamaşırınla siliyorsun...”
Karakterlerinin aşınırken metnin sağlamlaştığı romanın kokusu hiç değişmiyor, alttan alta varolan gerilim hiçbir zaman rol çalmıyor. Sabırlı adımlarla ilerliyor roman, ne anlattığıma dikkat et, diyor yazar. Bu örtük önerinin karşılığını almak hiç zor değil. Okuyucunun sık sık kendi hayatındaki deneyimleri katabileceği bir metin elindeki. Hepimizin hayatı var orada, okuyucu kendini nereye yerleştirirse artık... çocuğunun yatağının başına, ailesinin ortasına, babasının karşısına, anneannesinin kucağına, annesinin sırtına... (YY)
Gözlerini Kaçırma, Irmak Zileli, Remzi Kitabevi, 2014, 230 sayfa