Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın öyküsü zorludur, yaralayıcıdır, kanatıcıdır. İç içe geçen ateşten bir örgüdür. Örgünün her teli bir kayıp insanın hikâyesini vurgular bize.
Bu öyle bir vurgudur ki sendelersiniz, vurulup kalırsınız daha ilk cümlesinde, diliniz ağzınızda dönmez, ne söyleseniz söyleyin yetersiz gelir.
Dramlar içinde en büyük dram, cezalar içinde en acımasız cezadır. Bir insanın, bir oğulun, bir babanın, bir eşin, bir sevgilinin devlet eliyle yoka çıkarılması.
Gözünüzün önünden, evinizin içinden, kollarınızın arasından, sokağınızın başından alınan sevdiğinizin bir daha evine, sevdiklerine dönememesi!
Bir gün değil, üç gün değil, on gün değil onlarca yıl!
Gözlerin kapılarda kalması! Kulakların seste!
Nasıl amansız bir duygudur çaldığınız kapıların dilsiz duvarlara dönmesi.
Nasıl tanımsız bir duygudur sorduğunuz soruların cevapsız kalması.
Bu nasıl anlatılabilir ki?
İşte o alana, Cumartesi alanına, Cumartesi İnsanlarını bu duygular, tanımsız çaresizlikler, anlatılamaz acılar taşıdı. Acılar birleşti o alanda, yürekler birleşti, umutlar birleşti.
Umutlar birleştikçe o hüzünlü yüzler, kış, yaz demeden, sarılıp sarmalanıp çöktüler birbirlerinin dizinin dibine.
Kayıp edilen yakınları gibi kayıp edilen adaletin peşine düştüler.
Ellerinde gözaltı kayıplarının fotoğrafları.
Feryatları sınırları, denizleri aştı.
Dünyanın en ücra köşelerinde yaşayan insanlar duydu da, bu acıların sebebi ne devlet duydu bu feryatları ne gelip giden iktidarlar.
Cumartesi insanlarının, bu devletin sağ aldığı yakınlarının, bu devletten sağ istemelerinin imkânsızlığını, canlarını yaka yaka, yüreklerini dele dele anlatmıştı, çaresiz içinde geçen onlarca yıl.
Artık bu soysuz, vicdansız yok edicilerden, bir avuç topraktı istedikleri, sarılacakları bir mezar taşı.
Onu bile çok gördüler…
Verilen hiçbir söz tutulmadı.
Berfo anayı bile kandırdılar.
Gözleri açık gitti yaralı anamız.
*****
Cumartesi insanlarının, oturumun 700. haftasında, gazla, copla, ters kelepçeyle gözaltına alınması, Emine (Ocak) ananın polislerin cırnağında yaka paça sürüklenerek götürülme zalimliği, içe sindirilecek bir durum değil. Oğlu Hasan Ocak için adalet arayan 82 yaşında ki bir anaya bunu yapanlar, Hasan Ocak’ı katlederek kimsesizler mezarlığına gömenlerden başka bir zihniyet değildir.
O Emine ana ki, Baba Ocak’la birlikte cumartesi oturumlarını başlatan anadır. Onlarca defa o alandan gözaltına alınmış, yargılanmış, hapis yatmıştır. Bu yılmayan onurlu annenin, tek isteği oğlunun katillerinin yargılanması, gereken cezayı alması, adaletin yerini bulmasıdır.
O alan kolay kazanılmadı.
O kayıp yakınları ki saçlarından az sürüklenmediler.
Sırtlarında hiç de az olmayan cop izleri taşıdılar o alana, her cumartesi, aynı zalim muameleyi göreceklerini bile bile.
Adalet istediler, adaletsizlerden adalet dilediler.
O alanda yaşlandılar, öldüler. Çocuklar o alanda büyüdü, insanlar o alanda saçlarını ağarttı. Kuşaktan kuşağa devredilen, kuşaktan kuşağa emanet edilen gözaltı kayıplarının anıt mezarıdır o alan. O alana saygı ile gidilir, saygı ile oturulur, ses yükseltilmeden konuşulur.
O alan beş (5) oğlunu birden gözaltında kaybeden bir babanın kederi, tarifsiz yüzüdür. Berfo ananın “Cemil gelir” diye kapatamadığı kapısıdır. Hanım Tosun’un gözyaşlarıdır. Kayıp ailelerinin tükenmeyen umudur.
O alandan, başınız önünüzde geçin lütfen, gürültü ve görüntü kirliliği yaratmadan!
1995'ten beri Galatasaray meydanında mücadeleHakikat Adalet Hafıza Merkezinin verilerine göre, zorla kaybedildiği tespit edilen toplam 1352 kişi var. Bir grup kayıp yakını ve hak savunucusu “kayıplar son bulsun, akıbetleri açıklansın, sorumlular yargılansın” talebiyle 27 Mayıs 1995 cumartesi günü saat 12.00’de İstanbul, İstiklal Caddesi Galatasaray meydanında oturdu. Arada polis müdahaleleri olsa da 169 hafta kesintisiz Galatasaray Lisesi’nin önünde oturuldu. 170. haftada, 15 Ağustos 1998'de başlayan güvenlik güçlerinin saldırısı, 7 ay sürdü . Her cumartesi, yani tam 31 kez, gözaltılar yaşandı. Cumartesi Anneleri/İnsanları 13 Mart 1999'da güvenlik güçlerinin saldırıları nedeniyle belirsiz bir süre Galatasaray oturmalarına ara verdiklerini açıkladılar. Yedi aylık sürede toplam 431 kişi, birkaç saatten beş güne kadar varan sürelerde gözaltında tutuldu, dövüldü, tartaklandı, yerlerde sürüklendi, hakarete uğradı. Bu insanların hep birlikte gözaltında kaldığı süre 932 gün oldu. Toplam 84 günlük iş göremez raporu alındı. Bununla da kalmayıp haklarında, "polise mukavemet"ten, "toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına" muhalefetten davalar açıldı. Hatta, okuma yazma bilmeyen kadınlar gözaltı hücreleri duvarlarına yazı yazmaktan yargılandı. 13 Mart 1999'da süresiz ara verilen Galatasaray oturmaları 31 Ocak 2009’da yeniden başladı. |
(SA/EKN)