Geçen yıl olduğu gibi, bu 1 Mayıs’ı da gaz bombalarının arasında kutladık. İnsan sağlığı için zararlı olduğu ne kadar söylenirse söylensin, İçişleri Bakanlığı bütçesinin önemli bölümünün gaz bombası alımına ayrıldığı ortada…
Oysa 2008 Anayasa’nın 56. maddesi uyarınca Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü.
14 Ekim 1989 tarih ve 20312 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilen Avrupa Sosyal Şartının II. Bölümünün 11. maddesine göre de taraf devletler; sağlığın korunması hakkının etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere gerekli önlemleri almayı ve sağlığın bozulmasına yol açan nedenleri olabildiğince ortadan kaldırmayı taahhüt etmiş bulunmaktalar.
1 Mayıs günü ise; plastik mermi, basınçlı su, cop ve tekmelerin yanı sıra gaz bombaları ile de kişilerin sağlık hakkı ihlal edildi.
Gaz bombalarının kullanımı ve bunun insan sağlığına etkileri yönünden ayrıca belirtmek gerekir ki; yaygın olarak gaz bombası adıyla anılan, ilgili kaynaklarda “gösteri kontrol ajanları” şeklinde tanımlanan bu araçlar; içeriğinde kimyasal maddeler bulunan ve patladığında bu kimyasalların açığa çıktığı bomba türleri veya spreylerdir.
Yaygın olarak maruz kalan İstanbullular tarafından bilindiği gibi, ilk olarak en duyarlı hedef organ olan göze etkileri olmakla birlikte, bombaların çoğu solunum yolları ve ciltte de etki yapmaktadır. Maruz kalındığında anksiyete ve panik sık olarak ortaya çıkabilmektedir.
Hekimlerin değerlendirme ve aktarımları yönünden de belirtmek gerekir ki; yüksek konsantrasyonda ve uzun süreli maruz kalmalarda ise zararlı etkileri, uzun süreli sekeller, yoğun fiziksel rahatsızlık ve anksiyete, kan basıncında yükselme gibi kardiyovasküler rahatsızlıkların yanı sıra ölüm şeklinde dahi görülebilmektedir.
Biber gazı olarak bilinen bileşiklerden olan capsaicin ve capsaicinoidler, öncelikle solunum sistemine etkili (bronkospazm, solunum arresti ve akciğer ödemi, gibi) olsa da, hipertansiyon krizi ve hipotermiye de yol açabilmektedir. Yüze yönelik olarak püskürtülen biber gazı veya genel olarak adlandırıldığı şekilde etken maddesi Oleorecin Capsicum’a (OC’ye) bağlı çok sayıda ölüm bildirilmiştir. Bu gazlar özellikle yakından ve yoğun maruziyette, solunum sistemi üzerinde ciddi ve yaşamı tehdit edici olumsuz etkilere yol açmaktadır. Özellikle alerjik bünyeli kişiler, astım, KOAH ve benzeri solunum sistemi hastaları ile kalp hastaları tarafından solunması halinde ağır tablolar ortaya çıkabilmektedir. Nitekim hatırlanacağı gibi 1 Mayıs 2007’de yaşanan olaylarda polisin Taksim-Gülleci Sokakta attığı gaz bombası, bir kahvehanenin önünde oturan 75 yaşındaki İbrahim Sevindik’in fenalaşmasına ve kalbinin durmasına neden olmuş ve bu kişi tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir.
Tüm bu zararlı etkilere karşın, 1 Mayıs 2008 günü de hiçbir ölçüye sığmayacak biçimde gaz bombası kullanımına maruz kaldık. Oysa bu kimyasal gazların zararları sadece bilimsel çalışmalar ile değil, Avrupa İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) raporları ile de sabittir. Komite Malta’ya yapılan 2001 tarihli ziyaret sonucunda, biber gazının gözaltı ve tutma merkezlerinde kapalı kurumlarda tutulan ve zaten kontrol altında olan kişilere karşı kullanılamayacağını belirtmiş , Hollanda’ya 2007 yılında gerçekleştirilen ziyaretin ardından biber gazının potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğu ve kapalı alanlarda kullanılmaması gerektiği, açık havada kullanılması konusunda da CPT’nin çekinceleri olduğu, açık havada kullanıldığı takdirde istisnai olarak kullanılması ve bu durumda kişilerin korunmasına yönelik güvencelerin (örneğin biber gazına maruz kalan kişilerin derhal sağlık muayenesinden geçirilmesi ve bu kişilere antidote (panzehir) sağlanması vs. gibi) kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Keza Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme kapsamında kurulan İşkenceye Karşı Komite (CAT), Kanada’da 1997 yılında gerçekleştirilen bir uluslararası toplantıyı protesto etmek isteyen göstericilere karşı kamu düzeninin sağlanması adına biber gazının uygunsuz ve ölçüsüz bir biçimde kullanılmasını endişe edici bulmuştur.
Bu konuda bir hayli geniş ve kapsamlı bir çalışmada American Civil Liberties Union-Southern California (Amerikan Sivil Haklar Birliği) tarafından yapılmıştır. Birliğin yayınladığı “Pepper Spray Update: More Fatalities, More Questions” adlı rapora göre 1993 ve 1995 yılları arasında 26 kişi, kolluk güçlerince biber gazının kullanıldığı olaylar sonucunda hayatını kaybetmiştir.
Oysa 1 Mayıs günü sadece açık alanda değil, kapalı mekanlarda da bol miktarda gaz bombası kullanılmıştır. Kullanılan bombaların adlarını, cinslerini tam olarak bilmek mümkün değildir. Ancak görüldüğü gibi çok sayıda çeşidi bulunmakta ve içeriklerine göre oluşturdukları tehlike de farklılaşmaktadır. Aktardığımız Uluslararası Komite kararlarında ‘biber gazı spreyinin’ tartışıldığı düşünülünce, İstanbul’da kullanılan çok daha ağır gazların yarattığı açık tehdit ortadadır.
“Sağlık hakkı”ndan söz etmişken, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaşananları anmamak olmaz. Hastane bahçesinin yanı sıra, Acil Servis girişine ve Hastane kantinine dahi gaz bombası atıldığı için, acil serviste bulunan çok sayıda hastanın yanı sıra, hasta yakını ve sağlık personeli de gazdan etkilenmiştir. Kuşkusuz ki, her yaş grubundan pek çok kişinin tedavi olmak amacıyla başvurduğu bir sağlık kuruluşunda gaz bombası kullanılması ağır bir insan hakları ihlalidir. Savaş halinde dahi hastanelerin özel olarak gözetildiği ve buralara saldırının yasak olduğu düşünüldüğünde, 1
Mayıs kutlamalarını engellemek adına hasta sağlığı ve güvenliği tehlikeye atılarak, son derece ağır sonuçlar doğurabilecek bir maddi güce başvurulmasının ne denli ağır bir hak ihlali olduğu daha da belirginleşmektedir.
Sağlık üzerinde böylesi ağır sonuçlar doğurabilecek bir “güvenlik tedbirinin”, ancak ve ancak hastane ve çevresindeki insanların yaşam hakkına yönelmiş bir saldırının ortadan kaldırılması vb. daha kuvvetli bir hakkın korunması amacıyla kullanılabilmesi olanaklıdır. Oysa, kolluk kuvveti tarafından Şişli Etfal Hastanesinde böyle bir hakkın korunması amacıyla değil, ifade ve toplanma özgürlüğünün engellenmesi amacıyla hareket edilmiştir.
Sonuç olarak; Kolluk kuvveti, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda tanımlanan haliyle bedeni kuvvetini ve gaz bombası, tazyikli su, cop ve benzeri maddi gücünü kişilerin vücuduna acı verme ve sağlığını bozma amacıyla kullanmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesi uyarınca, kasten başkasının vücuduna acı verme veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olma hapis cezasını gerektiren bir suçtur. (OME/EZÖ)
* O. Meriç Eyüboğlu, Avukat
1.Ataman-Türkiye kararı
2.Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Gösteri Kontrol Ajanları- Gaz Bombası (Makale)
3.Prof. Dr. Emre Albek Biber Gazının Sağlığa Etkileri (Bilimsel Mütalaa)
4.Malta 2001ziyaret raporu paragraf 73 ve 74, aynı şekilde Slovakya 2000 ziyareti paragraf 78 ve Ukrayna 1998 ziyaret raporu paragraf 27 ve 32.
5.CAT A/56/44 (2001) paragraf 58.
6.http://www.aclu-sc.org/attach/p/Pepper_Spray_New_Questions.pdf (erişim:08.05.2008)