İfade özgürlüğünün “kendisini” tanımaktan uzak bir anlayışla temel hak ve özgürlükler için yeni bir anayasa isteyen ve kendini demokrat ilan eden hükümetler (tek bir hükümet aslında), kendisine “itaat” eden demokrasi anlayışını inşa etme yolundadır.
Artık “itaat ve biat” ikilisine dayalı demokrasi yaratmak zorundadır. Kendisini bir zamanlar “demokrat bulduğu için” destekleyenlerle işi bitmiştir. Bundan sonrası kendileridir. Bundan sonrası cennet ve cehennemdir. Cehenneme giden yolun iki kenarında döşeli taşların bile iyi niyeti vardır ama artık kendileri için uygun demokrasi yaratacak olanlar, bir zamanlar onlara destek olanları sadece “bir zamanlar demokrat” kullar olarak görecektir.
İfade özgürlüğü yok, demokrasi özgürlüğü yok. İsterseniz tersinden okuyun demokrasi yok, ifade özgürlüğü yok.
Bundan böyle “direniş”in adı, sivil itaatsizlik eylemlerinin pusulasıdır.
En can alıcı sorun yeniden ve yakıcı biçimde önümüzdeki yıllarımızı kapsayacak ölçüde sahnededir. Süreç şöyle mi olacak? Terörle Mücadele etmek adı altında her yerde ve her zaman Terörle Mücadele Kanununu kullanmak…
Gezi Dayanışma/Direnişi için eğer bir soruşturma açılacak ve “kanun” uygulanacaksa neden Terörle Mücadele Kanunu uygulanmak isteniyor?
Önümüzde duran, geçmiş ve gelecekteki “dayanışma” ve “sivil itaatsizlik” örnekleri suç mudur veya her başkaldırı terör müdür?
Gezi Dayanışması/Direnişinde insanların “görüş sahibi olma hakkı” için ifade özgürlüğünü kullanma biçimi “eylem” olarak “terör” mü sayılacaktır?
Demokrasi sorununu Terörle Mücadele Kanunu ile çözemezsiniz.
Ama hukukla çözebilirsiniz, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle çözebilirsiniz eğer bir sorun varsa… Kendi vatandaşından hesap sormak üzerine kurulu bir hukuk devleti olur mu? Kanunlarla insanların korkutulduğu bir düzen hukuki midir?
Asıl ve en önemli sorun dün Terörle Mücadele Kanunundan kaynaklanıyordu, bu günde bu kanundan ve uygulamalarından kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu 1991 yılında kabul edilmiştir. Kanunun gerekçesine göre amaç terörizmle mücadeledir. Yirmi iki yıl önceki masal değiştirilerek ve her zaman uygun kalıplarla sürüyor. Eski Ceza Kanununun 141, 142 ve 163 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılırken yerine yeni hükümler konacağı kanunun gerekçesinde zaten yazılıydı. Ancak terörle mücadele edilirken getirilecek yeni hükümlerle, çağdaş demokratik toplum düzenine ulaşmak için şiddeti vasıta kılmayan düşünceleri ifade etme hürriyeti sağlanacak ve şiddeti benimsemeyen düşüncelerin örgütlenebilmesinin mümkün olacaktı… Bu yazılanları tekrarlayıp duruyoruz. Hem de paket paket kanunlar çıkararak…
2006 yılında Terörle Mücadele 5532 sayılı Kanunla değiştirildi.
Halen yürürlükte bulunan 5532 sayılı Kanunla değişik 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci maddesindeki "Terör” tanımı çok muğlâktır ve her şey “terör” olarak yorumlanabilir ve her şey “kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemler” olarak görülebilir. Dayanışmaya, direnişe, başkaldırıya ama her şeye…
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin ifade özgürlüğü ile ilgili 2011 yılındaki yorumu çok ilginçtir. Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 19 maddesine göre herkesin müdahaleye maruz kalmadan “görüş sahibi olma” ve ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Hakkın kullanılması 19. maddenin 3’üncü paragrafında gösterildiği biçimde sınırlandırılabilir. Taraf devletler ve Türkiye, terörizme karşı önlemlerin 19. maddenin 3. paragrafındaki “sınırlandırmalara” uygun olmasını sağlamalıdır. “Terörizmi teşvik” ve “aşırı faaliyet” , ayrıca terörizmi “yüceltme”, “övme” veya “haklı gösterme” gibi suçlar net bir biçimde tanımlanmalıdır. Bu gerekçelerle ifade özgürlüğüne gereksiz veya oransız müdahalelerde bulunulmasına meydan verilmemelidir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ninTürkiye’nin Başlangıç Raporuna ilişkin olarak 106.Oturumunda kabul edilen sonuç gözlemleri (15 Ekim - 2 Kasım 2012) içinde Terörle Mücadele Kanunu ve uygulanması ile ilgili dikkat çekici tespitine göre; Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan bazı hükümler Sözleşme ile bağdaşmamaktadır. Komite, özellikle; “terör eylemi tanımındaki muğlâklık” ve “adil yargılanma hakkı üzerindeki geniş kapsamlı kısıtlamalar” bulunduğundan kaygı duymaktadır.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi; “Oldukça yüksek sayıda insan hakları savunucusu, gazeteci ve hatta çocukların fikir ve düşüncelerini özellikle de Kürt sorununa dair şiddet içermeyen tartışmalar bağlamında özgürce ifade etmelerinden dolayı Terör Mücadele Kanunu kapsamında yargılanmasından kaygı duymaktadır.”
Kanunsuz suç olmaz ilkesinin ve cezaların şahsiliği prensibinin en çok ihlal edildiği yasa Terörle Mücadele Kanunudur ve bu yasa yürürlükten tamamen kaldırılmalıdır. Bu kanunla “Gezi Dayanışma/Direnişi” suçlanamaz, bu kanun hükümleri uygulanamaz. Kanunun yürürlükten kaldıramıyorsanız, kendi “demokrasi” anlayışınız için bu Kanun şartsa; Terörle Mücadele Kanunu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve özellikle Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesine uygun hale getirilmelidir.
Her direniş, her dayanışma, her demokrasi talebi, insanların görüş sahibi olma hakkı ve ifade özgürlüğü “terör” değildir. Türkiye’nin her ili, her yeri çok büyük bir “terör mahkemesine” dönüştürülemez, dönüştürmeyin.
Ortadan ikiye bölünmüş yurttaşlar için demokrasi, ifade özgürlüğü değil, tam aksine; yurttaşların hepsi için hiç olmazsa biraz demokrasi, biraz ifade özgürlüğü ve biraz görüş sahibi olma hakkı!
Aksi takdirde, artık Türkiye’nin her yerinde ve her olayda “haklarını ihlal edilmiş” sayarak veya öyle hissederek karşınıza dikilecek olan “Gezi Dayanışma/Direnişi”nin yarattığı her yer “Taksim”, her yer “Direniş” eylemlerine “müdahale”leriniz, terörünüz olacaktır.