“Erdemli kişiler kötülerin icraatlarından dolayı masum sayılmaz
Zalimlerin yaptıkları kötülüklerden dolayı da ak elliler temiz değildir.”
Halil Cibran
Sokak köpeklerinin Urfa’da toplatıldığı haberleri gelmeye başladı. Bir önceki yazımda adalet, vicdan, merhamet haykırışlarıyla çoğumuzun “kamu vicdanı”na seslendiğini ama bunun doğru temelli bir yaklaşım olmadığını yazmıştım. Sokak köpeklerinin öldürülmesi vahşetini acilen durdurabilmek adına elbette vicdanlara da seslenilmesi önemliydi ama görünen o ki tıpkı “uyutulacak!!!” sokak köpekleri gibi “vicdanlar da uyutulmuş!” Kamu vicdanı denen şey bir kuytulukta çırpınarak öldürülmüş!
Kendi iradesiyle uykuya dalan elbet uyanır; ancak uyutma adı altında öldürülen uyanmaz! Vicdanlar da yıllar içinde uyutulmuş ki uyanmıyor, uyanamıyor! Yoksa şimdi tüm Türkiye’nin ayağa kalkıp bu yasayı çıkarmaya ve uygulamaya çalışanların kapılarına dayanıp: “#Aç bırakamazsın! Toplayamazsın! Hapsedemezsin! Öldüremezsin! Yaşat! Özgürleştir!” diye haykırarak bu katliamı, bu soykırımı durdurması gerekirdi.
İnsan her şeyin ölçüsü olunca...
Neredeyse Protagoras “İnsan her şeyin ölçüsüdür” dediğinden beri insan türü ve diğer hayvan türleri arasında bir hiyerarşi kurulmuştur. Yahudi-Hristiyan geleneğinde insan türünün “yeryüzünde hareket eden canlı her şeye hükmetmesi” istenmiştir. İslam’da ise Allah, “göklerde ve yerde bulunan her şeyi insanların emrine verdiğini” belirtmiştir. Daha sonra İngiltere’nin bağrından çıkan Francis Bacon, “Bilgi güçtür” diyerek dişil düşündüğü doğa ile eril düşündüğü bilim arasında bir karşıtlık kurmuş; doğayı “itaat ettirilmesi gereken” olarak kurgulamıştır. Bacon’dan etkilenen Aydınlanmacı düşünürler Kant ve Descartes’le birlikte hayvan özgürleşmesi “Aydınlanmanın karanlığında” boğulmaya mahkum edilmiştir.
Kant, hayvanların rasyonel varlıklar olmadıkları için, kurallar koyamayacaklarını ve birey olamayacaklarını söylemiştir. Descartes yalnız insana özgü, bölünemeyen, yok edilemeyen, ve zihni var eden ölümsüz ruhtan bahsederek hayvanları zihinleri ve bir “iç dünyaları” olmayan, algı ve düşünceden mahrum, ruhsuz biyolojik makineler olarak kurgulamıştır. Ve tüm dünya bu “kurguları” olduğu gibi alıp günümüze kadar getirmiştir. Tabii bu kapitalist dünyanın işine gelir. Çünkü her zaman sömüren bir azınlık ve sömürülen bir çoğunluk olmalıdır. Kadınlar, çocuklar, yoksullar ve diğer ezilenlerle birlikte ve kat kat fazlasıyla bu sömürü dizgesinde hep yerini aldı diğer hayvanlar.
Hayvan, ruh ve hayat kelimesi aynı kökten türer
Antik çağlardan beri insan türünün üstünlüğü fikri, ruhun sadece insanda olduğu inancına dayandırılır. Oysa ruh kelimesi, hayvanla çok yakın bağlantılar içerir. Hayvanın birçok dildeki karşılığı “RUH” ve “HAYAT” la eş anlamlıdır. Hayvan kelimesinin karşılığı olan animal, köklerini Latince “anima” kelimesinde bulur ki anima “ruh, nefes, can, yaşam” dan başka bir şey değildir. Taylor’ın doğadaki her şeyin ruhu olduğuna işaret eden “animizm”i ve Jung’ın kolektif bilinç dışı teorisinin bir parçası olan “anima ve animus” da yine aynı köke dayanır.
Türkçe’de kullandığımız hayvan kelimesinin kökünde de benzer bir durum söz konusu. Arapça “hyw” kökünden gelen “ḥayawān” hayat kelimesi ile aynı köke sahip ve “yaşama, canlı olma, her çeşit canlılığı” ifade ediyor. Ataerkil kör bakışın tüm insan soyunun tek suçlusu, bütün günahkarların en günahkarı ilan ettiği Havva da İbranice “hy” köküne dayanır ki “hay” veya “hayah”tan “canlı, yaşayan, hayvan”a ulaşılır.
Arapça diri, canlı anlamına gelen, “ḥāyy”, İslam’da Allah’ın sıfatlarından biridir. İhya kelimesinin karşılığı da yine “hyy” kökünden “can verme, diriltme”dir. Farsça “canlı varlık, her çeşit hayvan” anlamına gelen cānāvar kelimesi de yaşam anlamına gelen “cān” kelimesine dayanır ki cān da orta Farsça’daki gyān “ruh, yaşam” dan evrilmiştir. Buna benzer birçok kelime ile hayvan arasında yakınlık kurmak mümkündür. Görüldüğü gibi hayvan hep yaşamla, ruhla, canla, canlılıkla birlikte anılıyor. Hal böyle iken biz “CĀN’ı katlederek yok etmek isteyenlere” sessiz kalıyoruz.
İnsan türünün üstünlüğü ruhlu, akıllı ve kültür yaratan olmasına bağlanır
İnsan türünün üstünlüğü ruhlu, akıllı ve kültür yaratan olmasına bağlanarak aile bağları geliştirmek, sosyal problemleri çözebilmek, duyguları ifade edebilmek, zevk için sevişmek, dil kullanmak ya da soyut düşünmek insan türü ile diğer hayvan türleri arasındaki ayırt edici özellikler olarak sıralanır. Hâlbuki son çalışmalar, insan türünün diğer hayvan türlerinden üstün olduğu kurgusunu beslemek için ortaya konan bu argümanların böyle olmadığını göstermiştir.
Diğer hayvan türlerinin birçoğunda insan türünde olduğu gibi iş bölümü vardır. Hiç karıncaları izlediniz mi? Kimisi yaprakları dizer, kimisi bir araya getirerek yapıştırır, kimisi taşır. Birçok hayvan türünde gelişmiş akrabalık bağları vardır. Dostluk bağları geliştirirler. Mirketler, ölümcül derecede hasta ya da yaralı aile üyeleriyle birlikte kalarak yalnız ölmelerine izin vermezler. Arılar gibi bazı tür hayvanlar navigasyon için “bilişsel haritalar” oluşturur. Bazı hayvanlar sembolik temsili anlayıp dili kullanır.
Birçok hayvan türü eşlerinin, çocuklarının ya da arkadaşlarının ölümünden dolayı acı çeker, yas tutar. Hatta bazıları üzüntüden ölür, intihar eder. Filler, balinalar, çakallar yas tutar. Fillerin geleneksel mezar ziyaretleri gerçekleştirerek ölülerini andıkları, onlara saygılarını sundukları uzun zamandır biliniyor. Yani insan türünün diğer hayvan türlerinden üstün olduğunu kurgulayan tüm argümanlar birer birer yıkılmaya mahkum olduğu gibi diğer hayvanların insan türüne göre bir çok üstünlüğü olduğu bilinen bir gerçek.
Hangi insan bir deniz anası gibi ölümsüzleşebilir?
Hangi insan kilometrelerce ötedeki bir canlıyı görebilir? Hangi insan binlerce koku içinde her kokuyu tek tek ayırt edebilir? Hangi insan bir palyaço balığı gibi saniyeler içinde cinsiyet değiştirip türünün devamını sağlayabilir? Hangi insan bir orman kurbağası gibi kendini dondurup çözülme zamanı geldiğinde yaşamına kaldığı yerden devam edebilir? Hangi insan küçük bir kertenkele gibi kopan uzuvlarını kendiliğinden yenileyebilir? Hangi insan tırtıldan kelebeğe dönüşebilir? Hangi insan bir deniz anası gibi cinsel olgunluğa ulaştıktan sonra tekrar ergenliğe dönüp bu döngüyü sonsuza kadar sürdürerek ölümsüzleşebilir?
Hal böyleyken insan türü diğer hayvan türlerinden üstündür nidalarıyla inliyor tüm tarih. Diğer hayvanlar edilgen bir nesneye indirgenip sömürülüyor, katlediliyor. Sokakta katliam var! Sokak köpekleri katlediliyor! Sıra kedilere ve sonra diğer türden hayvanlara gelecek. Sokakta katliam var! Kurban geldi. Bu katliama inekler, koyunlar, keçiler de dahil edilecek.
Siz bir köpeğin gözüne baktınız mı hiç?
Siz bir köpeğin gözüne baktınız mı hiç? Çocukken neşeli mi neşeli bakan, oynayan yavrular yaşlandıkça tıpkı bir insan gibi acı, mahzun bakar. Çünkü çocukluk çağlarında yaşamın neşesiyle, oyunbazca hareket ederken yaşlandıkça yaşamın kötülüklerine tanık olur. Sokakta yürürken bir sokak köpeğinin gözlerine bakın ve oraya oturmuş acıyı görün. Ve anlayın ki onlar da biz insan türü gibi sevinir, oynar, sürpriz yapar, sever, dostluk kurar, vefa duyar, acı çeker, yas tutar.
Halil Cibran’ın “İnsanlık insana yalvarıyor ama kulak veren yok. Gel gör ki biri kulak verecek olsa ve bir anneyi gözyaşları içinde teselli etse, bir diğeri çıkıp, ‘o zayıf biri, duygularının esiri olmuş.’ diyor.” sözü adeta dile geliyor. “Sokakta katliam var! Bu soykırımı durdurun!” diye haykıranlara “deli”, “duygusal, zayıf” bir avuç insan damgası vuruluyor. Sessiz kalarak bu suça iştirak etmeyelim.
Birilerinin sömürülmesine, kurban edilmesine, katledilmesine kayıtsız kalanlar sanırlar mı ki sadece eli bıçaklı katiller gerçek katildir? Bugün susanlar sanırlar mı ki sokak köpeklerini toplayıp öldürenlerin elleri kana bulanırken kendi elleri temiz kalıyor? Bazen görünmeyen kan lekeleri en derine sinen ve asla çıkmayan lekelerdir. Sessiz kalmak suça ortaklık etmektir. Kendi korunaklı kalelerimizde acıdan ve ölümden uzak bir şekilde diğer hayvanlara zulmedilmesini izlerken suça bilfiil iştirak ettiğimizi asla göz ardı etmeyelim. Hep birlikte sokaklara dökülüp kapılara dayanarak “TOPLAYAMAZSIN! HAPSEDEMEZSİN! ÖLDÜREMEZSİN! YAŞAT!
ÖZGÜRLEŞTİR!” diye haykırarak bu soykırıma son verelim.
(AK/VC)